Soru: Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekâtuh kerim kardeşlerim; Emirimize sorular yöneltiyorum ve Allah’ın izniyle bunların Emirimize ulaştırılmasını rica ediyorum. Dikkatinizi çekmek isterim ki Arapça benim ana dilim değildir. Bu yüzden herhangi bir şeyde hata edersem çok özür dilerim… Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekâtuh kerim kardeşim ve faziletli Şeyhimiz. Allah’tan sizin için hayır diliyorum.
Soru:
Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekâtuh kerim kardeşlerim; Emirimize sorular yöneltiyorum ve Allah’ın izniyle bunların Emirimize ulaştırılmasını rica ediyorum. Dikkatinizi çekmek isterim ki Arapça benim ana dilim değildir. Bu yüzden herhangi bir şeyde hata edersem çok özür dilerim…
Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekâtuh kerim kardeşim ve faziletli Şeyhimiz. Allah’tan sizin için hayır diliyorum.
Birinci husus, Arapçam zayıf olduğu için sizden özür diliyorum. Buna rağmen Hilafet konusuyla ilgili sorular sormaya çalışacağım:
Birinci: İslam’da Yönetim Nizamı kitabında, caiz olan unvanların, Halife, imam, Emiru’l Mu’minîn ve müminlerin sultanı gibi bunlara benzer anlamlarda olduğu geçmektedir. Ancak Hilafet Devleti’nin Cihazları kitabında metin, Emiru’l Mu’minîn unvanından bahsetmekte ve bunun dışında bir şeyden bahsetmemektedir. Peki biz onları sadece üç ile sınırlandırıncaya kadar Halife unvanlarındaki benimseme değişti mi? Eğer benimseme değiştiyse, değişime yönelik delil nedir?
İkincisi: “Cihazlar’da” geçen, Ömer Radıyallahu Anh’ın Emiru’l Mu’minîn unvanını almasına yol açan hususa gelince; Emiru’l Mu’minînunvanının kullanılmasıyla sınırlı olduğunu söylemek doğru mudur? Yoksa Mü’minlerin Sultanı gibi başka bir unvanın kullanılması mubah mıdır?
Üçüncüsü: Sahabenin icması olmasının şartlarından birinin, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in defnedilmesinin ertelenmesi ile ölünün acil olarak defnedilmesinin farz olması gibi bilinen bir şeydeki çelişkinin varlığı olduğunu anladım. Peki sahabenin icması olması için Ömer Radıyallahu Anh’ın Emiru’l Mu’minîn unvanın almasıyla ilgili çelişki nerede?
Dördüncüsü: Geçmişte, Halife lafzının şerî ve fıkhi bir lafız olduğuna dair bir soruya cevap vermiştiniz. Aynı şey, şerî delillerde geçmesinden dolayı şerî ve fıkhî bir lafız olduğu şeklinde imam lafzı için de söylenebilir mi yoksa imam lafzının ıstılahi olduğunu mu söylüyoruz. Bu meseleyle ilgili birçok hadiste imam lafzı geçmekte ve namazda insanlara imamlık yapan kişiye atıfta bulunulmaktadır. Peki burada kendisine atıfta bulunulanın kim olduğu anlamında bir ihtilaf var mıdır? Yani bu hadislerdeki anlam, özellikle Halife’ye ve onun tayin ettiği valilere, emirlere ve benzerlerine mi dönüyor yoksa bu günlerde camilerimizde gördüğümüz gibi namazda Müslümanlara imamlık yapanlarıda mı kapsıyor?
Beşincisi: “Geçici emirliği”, neden Halife’nin nasbedilmesinde Tenfiz muavini üstlenmiyor? Buna ek olarak Halife’nin nasbedilmesi için en yaşlı muavinin seçilmesinin dayanağı nedir? Neden onun nasbedilmesinde en tecrübeli olan muavin veya onların arasından en adil olan veya Kur’an ilminde daha iyi olan ya da benzerleri seçilmiyor?
Başka bir sorum daha var ki o da şudur…Halife, kendisine biat edildikten sonra inikat şartlarından birine muhalefet ederse, biatı geçersiz sayılır mı? Yani örneğin adil olmayan biri olursa veya Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bahsettiği gibi Müslümanların kerih gördükleri imamlardan biri olursa biatı geçersiz sayılır mı?
Allah sizi tüm hayırla mükafatlandırsın.
Cevabınızdan dolayı çok ama çok teşekkür ederim. Allah’tan, sizin, aileniz ve kardeşler için hayır ve afiyet diliyorum. Ramazan ayınız mübarek olsun.
Kardeşiniz Dr. Suheyl Ebu Musab.
Cevap:
Ve Aleykumselam ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.
Arapça olarak yazmakta zorlanmana rağmen Kur’an’ı Kerim’in dili Arapça ile yazmandan dolayı beni mutlu ettin… Daha fazla açıklığa kavuşturulması gereken bazı yerler dışında sorduğunuz şeyler genel olarak açıktır. İşte size açıklaması:
1- Hilafet için biat edilen kimseye verilen unvan, Nebevi Hadis-i Şeriflerde ve sahabenin icmasında geçtiği üzere, Halife, imam veya Emiru’l Mu’minîn unvanıdır…Bu üçünün ardından Yönetim Nizamın’da bahsedilen söze gelince; [Ancak bu üç unvana bağlı kalmak farz değildir. Aksine bu isimler yanında Müslümanların işlerini üstlenen ve bu muhtevaya delalet eden başka unvanlar kullanmak da caizdir. Müminlerin hâkimi, Müslümanların reisi, Müslümanların sultanı ve bunların dışında içeriğiyle çelişmeyen başka unvanlar da kullanılabilir. Ancak Kral, Cumhurbaşkanı, İmparator gibi yönetimle ilgili İslam’ın hükümlerine aykırı anlamlar taşıyan unvanlara gelince; bunların Müslümanların işlerini üstlenenlerin bu şekilde adlandırılması caiz değildir. Zira bunların taşıdığı anlamlar, bu sıfatlar, İslam’ın hükümlerine aykırıdır.] Bitti. Aynı şekilde Şahsiyet Kitabı’nın ikinci cildinde, Hilafet bölümünün geçtiği paragrafın sonunda şöyle geçmektedir: [Bu yüzden bu lafzı, yani “İmamet” ya da “Hilafet” lafızlarını birbirine tercih için zorlamaya gerek yoktur. Asıl gerekli olan bu kelimelerin içeriğidir.] Bitti.
Dolayısıyla iki durum değiştirildi, Yönetim Nizamı ve Şahsiyet kitabının ikinci cildinde yukarıda geçen ziyadeler silindi ve geriye Cihazlar kitabında geçtiği üzere (Halife, imam ve Emiru’l Mu’minîn) gibi üç unvan kaldı. Allah Subhanehu ve Teala bize nusretini göndediğinde devlette kullanılacak olan işte bu üç unvandır.
2- Makbul bir icma sayılabilmesi için şerî hüküm üzerinde sükûti icmanın olması şarttır; “Şer’î hükmün, normalinde sahabelerin susmayıp inkâr edeceği hususlardan olmasıdır. Bu, bir münkere sükûtta sahabelerin icma etmelerinin imkânsız olmasından dolayıdır. Eğer normalinde inkâr edilmeyen hususlardan olup sahabe onun hakkında sükût ederse, o icma sayılmaz…” İslam Şahsiyeti’nin üçüncü cildinde şöyle geçmektedir: (Sukûtî icma, sahabelerden birisinin bir hükme ulaşması ve bunu sahabeler bildiği halde hiç birisinin inkâr etmemesidir. Böylece onların sükûtu icma olmaktadır. Buna kavli icmanın karşılığı olarak sükûtî icma denilmiştir…Sükûtî icmada şunlar şart koşulur:
Birincisi: Şerî hükmün, normalinde sahabelerin susmayıp inkâr edeceği hususlardan olmasıdır…
İkincisi: O fiilin meşhur olması, onu sahabelerin bilmesi…
Üçüncüsü: O hükmün ya da fiilin, Emiru’l Mu’minîn’in, kendi görüşü ile tasarrufta bulunma hakkının olduğu hususlardan olmamasıdır.Beytu’l Mâl’in malları gibi…)
Kendisiyle delil getirilebilmesi için sükûtî icmada bu şartların tamamlanması gerekir. “Emiru’l Mu’minîn” unvanının kullanılmasına dair sahabenin icması konusuna gelince; bu, yukarıda bahsi geçen şartlar tamamlanmadıkça sükûtî icma türünden olmaz. Bilakis o, kavli icma kabilinden olur. Çünkü sahabelerin tamamı bu unvanın söylemlerinde kullandılar ve onu Halifeler olarak adlandırdılar. Dolayısıyla bu, sükûtî icma değil kavli icma konumunda oldu. Bu yüzden icmanın sahih ve kabul edilebilir olması için bu hükmün, normalinde inkâr edilen hususlardan olması gerekmez.
3- İmam lafzı hakkındaki sorunuza gelince:
a- İmamın lügatte, uyulan ve takip edilen de dahil olmak üzere birçok anlamları vardır. Muhtaru’s Sıhah’ta şöyle geçmektedir: (…İmam, kendisine tabi olunan (uyulan) olup çoğulu “أئِمَّة – Eimmetun’dür”…) Kitabu’l Ayn’da şöyle geçmektedir: (… Tabi olunan ve işlerde öne geçen herkes, imamdır). Bu anlamda imam, mutlak olarak tabi olunan ve kendisine uyulan kimsedir.
b- Şeriat, imam lafzını, Müslümanların genel başkanı anlamında fıkhî bir terim “şerî hakikat” olarak kullanmıştır. Zira buna delâlet eden şerî nâss vardır ve bunlardan bazıları şunlardır:
– Abdullah İbn Amr İbn Âs’dan, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’I şöyle derken işittiği rivayet edilmiştir: وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا فَأَعْطَاهُ صَفْقَةَ يَدِهِ، وَثَمَرَةَ قَلْبِهِ، فَلْيُطِعْهُ “Her kim bir İmama (Halife’ye) biat edip elinin ayasını ve kalbinin semeresini verirse, ona itaat etsin.” [Müslim rivayet etti.]
– Avf İbn Malik’den Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: خِيَارُ أَئِمَّتِكُمْ الَّذِينَ تُحِبُّونَهُمْ وَيُحِبُّونَكُمْ، وَيُصَلُّونَ عَلَيْكُمْ وَتُصَلُّونَ عَلَيْهِمْ“Sizin imamlarınızın en hayırlıları sizin kendilerini sevdiğiniz ve onlar tarafından sevildiğiniz, kendilerine dua edip dualarını aldığınız imamlarınızdır.” [Müslim rivayet etti.]
– Buhari İbn Şihab’dan…Salim’in şöyle dediğini tahriç etmiştir: Abdullah İbn Ömer şöyle demiştir: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’I şöyle derken işittim: كُلُّكُمْ رَاعٍ، وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، الإِمَامُ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ “Hepiniz çobansınız ve güttüğünüzden sorumlusunuz. İmam çobandır ve güttüğünden sorumludur.”
Bu hadislerde, İslam’da şeriat hükümlerinin belirlediği yöneticinin unvanının imam olduğu zikredilmiştir. Tıpkı diğer şerî hükümlerde Halife unvanının geçtiği gibi. Yani şerî nâsslar, “İmam” lafzının “Halife” lafzı gibi olduğunu ve bunların, şeriatın belirlediği fıkhî ıstılahlar “şerî hakikat” olduğunu açıklamıştır. Bu da Müslümanların genel başkanlığı anlamına gelmektedir. Nitekim büyük imamet ve sahibi de büyük imam olarak adlandırılmaktadır…
c- Aynı şekilde şeriatta imam lafzı, namaz imamı anlamında da kullanılmıştır. Bu ise küçük imamet olarak adlandırılan imamettir. Nitekim bu hususta hadisler varit olmuştur ve bunlardan bazıları şunlardır:
– Buhari Sahihi’nde, müminlerin annesi Aişe’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir; Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem hastayken evinde namaz kılardı. Nitekim oturarak namaz kıldı ve bir topluluk da arkasında ayakta namaza durdu. Onlara oturmalarını işaret etti. Namazı bitirince de (şöyle) buyurdu: إِنَّمَا جُعِلَ الْإِمَامُ لِيُؤْتَمَّ بِهِ فَإِذَا رَكَعَ فَارْكَعُوا وَإِذَا رَفَعَ فَارْفَعُوا وَإِذَا صَلَّى جَالِساً فَصَلُّوا جُلُوساً “İmam ancak kendisine uyulsun diye imam olmuştur. Rükuya vardığı zaman, siz de rükuya varın. Başını kaldırdığı zaman siz de (başınızı) kaldırın. O oturarak kıldığında siz de oturarak kılın.”
– Buhari Sahihi’nde Ebu Hureyra’dan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: إِذَا أَمَّنَ الْإِمَامُ فَأَمِّنُوا فَإِنَّهُ مَنْ وَافَقَ تَأْمِينُهُ تَأْمِينَ الْمَلَائِكَةِ غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ “İmam Amin dediği zaman siz de Amin deyin. Zira meleklerle aynı anda Amin demeye muvaffak olan bir kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.”
Namaz imamıyla ilgili şerî bir konu olan “imam” lafzı da aynı şekilde yukarıda bahsi geçen hadislerin delâlet ettiği gibi şerî bir ıstılahtır.
d- Halife anlamındaki imam lafzı ile namaz imamı anlamında imam lafzı arasında şerî olarak bir bağ yoktur. Zira Halife anlamındaki imamın zikredildiği hadisler, namaz konusunun zaruretiyle ilgili değildir. Yine namaz imamı anlamında imamın zikredildiği hadisler de Halife ve yönetimin zaruretiyle ilgili değildir. Bu, yukarıda bahsedilen hadisler gibidir. Bu yüzden onlardan, yönetim imameti ile namaz imamı arasındaki ilişki anlaşılmaz…
e- İçerisinde imam lafzının geçtiği nâsslar, kendi bağlamında ve karinelere göre anlaşılır:
– Şerî nâsslardaki imam lafzı, lügat anlamında kullanılmıştır. Tıpkı Allahu Teala’nın şu kavli gibi: وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَاماً “(Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine imam (önder) kıl derler.” [Furkan 74] İbn Kesir’in tefsirinde bu ayet hakkında şöyle geçmiştir: (“Bizi takvâ sahiplerine imam (önder) kıl” sözü hakkında; İbn Abbas, Hasan, Katâde, es-Suddî ve Rabî İbn Enes şöyle demiştir: Hayırda bize uyan imamlar kıl demektir. Onların dışındakiler de şöyle demiştir: Doğru yolu gösteren rehberler ve hayra davet edenler demektir.) Burada imam lafzından kastedilenin, yönetim imamı veya namaz imamı anlamındaki imam değil takvada kendisine uyulan kişi bağlamında olduğu gayet açıktır.
– İmam lafzı, Halife anlamında kullanılmıştır. Müslim’in Ebu Hureyra’dan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet ettiği hadiste geçtiği gibi: إنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ فَإِنْ أَمَرَ بِتَقْوَى اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ وَعَدَلَ كَانَ لَهُ بِذَلِكَ أَجْرٌ وَإِنْ يَأْمُرْ بِغَيْرِهِ كَانَ عَلَيْهِ مِنْهُ “İmam bir kalkandır. Onun ardında savaşılır, onunla (tehlikelerden) korunulur. Şayet o, Yüce Allah’a karşı takvayı emreder ve adaletle hükmederse bundan dolayı sevap kazanır. Bunun dışında bir şey emrederse o zaman yaptıkları kendi aleyhine olur.” Hadisten kastedilenin, yönetici olduğu açıktır. Çünkü arkasında savaşılan, adil veya zalim olan yöneticidir. Bu yüzden kastedilen lügat anlamında olduğu gibi mutlak tabi olunan ve namaz imamı değildir.
– İmam lafzı, namaz imamı anlamında da kullanılmıştır. Müslim’in Sahihi’nde Ebu Hureyra’dan Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmesi gibi: إِذَا قَالَ الْإِمَامُ سَمِعَ اللَّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ فَقُولُوا اللَّهُمَّ رَبَّنَا لَكَ الْحَمْدُ فَإِنَّهُ مَنْ وَافَقَ قَوْلُهُ قَوْلَ الْمَلَائِكَةِ غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ “İmam Semiallahu limen hamideh dediği zaman Allahumme Rabbena lekel hamd deyin. Zira kimin bu sözü meleklerin sözüne denk gelirse geçmiş günahları bağışlanır.” Buradaki sözün, namaz ve namaz imamı hakkında olduğu gayet açıktır.
4- Geçici emir hakkındaki sorunuza gelince:
Şu sözünüzle tam olarak ne kastettiğiniz net değil: (“Geçici emirliği”, neden Halife’nin nasbedilmesinde Tenfiz muavini üstlenmiyor?)…
Geçici emir olması için muavinlerden yaşça en büyük olanın seçilmesi konusuna gelince; Bunun nedenini, H. 02 Şaban 1435 M. 31/05/2014 tarihli soru cevapta açıklamıştık. Cevabımızdan buna işaret eden kısmı aşağıda aktarıyorum:
[… İkinci şıkka gelince, bu, Halife ölmeden önce geçici emir tayin etmemiş ise geçici emirin tayin keyfiyeti ile ilgilidir. Bu konuda öncelikler söz konusudur. Çünkü idari bir uygulamadır. Bu idari uygulamayı ayrıntılı açıklayan bir madde benimsemek caizdir. İşte buna binaen söz konusu olan “33.” Madde benimsenmiştir: (…Muavinlerden en yaşlı olanı geçici emir olur. Eğer o hilafet için aday olmak istiyorsa, ondan sonraki en yaşlı muavin, geçici emir olur ve hakeza… Bütün muavinlerin aday olmak istemesi halinde, Tenfîz vezirlerinden en yaşlı olanı geçici emir olur. Eğer o hilafet için aday olmak istiyorsa, ondan sonraki en yaşlı Tenfîz veziri, geçici emir olur ve hakeza. Bütün Tenfîz vezirlerinin hilafet için aday olmak istemesi halinde, Tenfîz vezirlerinden en genç olanı geçici emir olur).
Bilginiz olsun diye söylüyorum, bu maddenin benimsenmesinde pozitif koşullar dikkate alınmıştır. Muavinler, yönetimi en iyi bilen insanlardır. Önceki Halife zamanında işlerin yürüyüşüne en iyi onlar vakıftır. Onları, Halife ve amellerine yakından vakıf oldukları için bilgi ve deneyim konusunda Tenfîz muavinleri takip eder. Geçici emirliği üstlenmek için bunlar insanların en efdal olanıdır. Muavinler, Tenfîz muavinleri de öyle, muavinlik konusunda aralarında üstünlük olmadığı için namaz imamında olduğu gibi, yaş, üstünlük için en uygun faktördür. Namaz kılanlar, imamlık şartlarında eşit olurlarsa, yaşça en büyük olan imam olur. Müslim Sahihinde Şube’den, İsmail ibn Raca’dan şöyle dediğini rivayet etti: Evs İbn Dam’ac’ın şöyle dediğini işittim: Ebu Mesud’un şöyle dediğini işittim: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize şöyle buyurdu: يَؤُمُّ الْقَوْمَ أَقْرَؤُهُمْ لِكِتَابِ اللهِ، وَأَقْدَمُهُمْ قِرَاءَةً، فَإِنْ كَانَتْ قِرَاءَتُهُمْ سَوَاءً، فَلْيَؤُمَّهُمْ أَقْدَمُهُمْ هِجْرَةً، فَإِنْ كَانُوا فِي الْهِجْرَةِ سَوَاءً، فَلْيَؤُمَّهُمْ أَكْبَرُهُمْ سِنًّا، وَلَا تَؤُمَّنَّ الرَّجُلَ فِي أَهْلِهِ، وَلَا فِي سُلْطَانِهِ، وَلَا تَجْلِسْ عَلَى تَكْرِمَتِهِ فِي بَيْتِهِ إِلَّا أَنْ يَأْذَنَ لَكَ، أَوْ بِإِذْنِهِ “Kavim ve topluluğa, Allah’ın kitabını en iyi okuyan kimse imamlık eder. Eğer kıraatte eşit durumda olurlarsa, daha önce hicret eden imam olur. Hicret etmede de eşit durumda olurlarsa, daha yaşlı olanı imam olur. İmamlık yapmak isteyen adam, başkasının mülkü tasarrufunda olan yerde imamlık yapmasın; aynı zamanda başkasının evinde ve ikram ettiği sofrasına ancak sahibinin izniyle otursun.” Dolayısıyla bu konuda benimsenen idari uygulamaya göre yaşça en büyük muavin geçici emir olur, sonra sırasıyla takip eder. Daha sonra da en büyük tefviz muavini geçici emir olur ve sırasıyla takip eder. İşte böyle.] Geçmiş soru cevaptan alınan iktibas bitti.
5- Halifeye biat edildikten sonra adalet şartını ihlal etmesi gibi Halifenin inikat şartlarından birini ihlal etmesi hakkındaki sorunuza gelince; bunun gelen cevabı şöyledir: İnikat şartlarından birini ihlal etmesi, Hilafet akdinin kesin olarak geçersiz olduğu anlamına gelmez. Örneğin adalet şartını ihlal etmesi, Halifeyi azledilmeye müstahak kılmaktadır. Ancak Halife, doğrudan azledilmez. Bilakis bu hususta Mezalim Mahkemesinin kararı gereklidir. Yani Mezalim Mahkemesi onun hakkında karar verinceye kadar Hilafeti kalmaya devam eder. Nitekim bu konuyu kitaplarımızın birçok yerinde detaylandırdık ve bunu, Anayasa Mukaddimesi’nin birinci cildinde geçen (40 ve 41.) maddelerde şerhi ile birlikte açıkladık. Dolayısıyla bunun detaylarına vakıf olmak için mukaddime kitabına müracaat edebilirsiniz.
Sonuç olarak bizim için yapmış olduğunuz duadan dolayı teşekkür ediyorum, sizin için hayır duada bulunuyorum ve cevabın başında zikretmiş olduğum şeyi tekrar ediyorum; Kur’an’ın dili Arapça ile yazmandan dolayı beni mutlu ettiniz.
Kardeşiniz H. 26 Zilhicce 1441
Ata İbn Halil Ebu Raşta M. 16/08/2020
Cevaba, Emir’in aşağıdaki web sitesinden bağlanabilirsiniz:
http://archive.hizb-ut-tahrir.info/arabic/index.php/HTAmeer/QAsingle/4061/