Bey’at erkek olsun kadın olsun tüm Müslümanlara farzdır. Bey’at konusundaki birçok hadis bu farziyete delalet etmektedir. وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً   “Kim boynunda bey’at olmadan ölürse, cahiliye ölümü ile ölmüş olur” (Müslim 3441) hadisi de bunlardan biridir.

Bey’atın içeriğine bakıldığında onun tüm Müslümanlara ait bir hak olduğu görülür. Zira Halife Müslümanlara değil, Müslümanlar Halife’ye bey’at etmek durumundadırlar. Nitekim sahih hadislerle Müslümanların Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e bey’at ettikleri sabit olmuştur. Ubade b. es-Samit’ten gelen bir rivayette şöyle denilmektedir: “Biz Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e zorda ve kolayda işitmek ve itaat etmek üzere emir sahipleri ile çekişmeyeceğimize, her nerede bulunursak bulunalım muhakkak hakkı yerine getireceğimize ve Allah yolunda hiç kimsenin kınamasından ve zemminden korkamayacağımıza dair bey’at ettik.” (Buhari)

Yine Buhari’nin Eyyüb’dan, onun da Hafsa’dan yaptığı rivayette Ümmü Atiyye şöyle demektedir: “Biz Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e bey’at ettik ve o bana “Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmasınlar” ayetini okudu. Bizi ölünün arkasından bağırıp çağırmaktan nehyettiğinde bizden bir kadın elini geri çekti ve dedi ki; Falanca kadının bana iyiliği dokunmuştu ben ona yas tutarak onu ödüllendirmek istiyorum. Rasulullah bir şey demedi. Kadın gitti ve geri döndü.” (Buhari)

Ebu Hüreyre’den rivayet edilen bir başka hadiste Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:     ثَلاثَةٌ لا يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ رَجُلٌ عَلَى فَضْلِ مَاءٍ بِالطَّرِيقِ يَمْنَعُ مِنْهُ ابْنَ السَّبِيلِ وَرَجُلٌ بَايَعَ إِمَامًا لا يُبَايِعُهُ إِلا لِدُنْيَاهُ إِنْ أَعْطَاهُ مَا يُرِيدُ وَفَى لَهُ وَإِلا لَمْ يَفِ لَهُ وَرَجُلٌ يُبَايِعُ رَجُلاً بِسِلْعَةٍ بَعْدَ الْعَصْرِ فَحَلَفَ بِاللَّهِ لَقَدْ أُعْطِيَ بِهَا كَذَا وَكَذَا فَصَدَّقَهُ فَأَخَذَهَا وَلَمْ يُعْطَ بِهَا    “Üç kişi vardır ki kıyamet gününde Allah onlarla konuşmayacak ve onları temize de çıkarmayacaktır. Onlar için elim bir azap vardır. Bunlardan birincisi, yol kenarında yeterli suyu bulup ta o sudan yolcuları faydalandırmayan kimse. İkincisi sırf dünya çıkarı için bir imama bey’at edip eğer imam kendisine istediklerini verirse bey’atına vefa gösterip istediğini elde edemezse bey’atından dönen kimse. Üçüncüsü ise ikindi namazından sonra birisine bir mal satıp da Allah adına yemin ederek -kendisine o fiyat verilmediği halde- mala şu kadar fiyat verildiğini söyleyip Allah adına yemin eden ve karşısındakini kandıran kimse.” (Buhari 6672)

Abdullah b. Ömer (radiyallahu anh)’dan: “Biz Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e işitmek ve itaat etmek üzere bey’at ettiğimizde; ‘gücünüz yettiği kadar’ kaydını ilave buyurdular.” (Buhari, Müslim)

Cerir b. Abdullah’tan: “Rasul (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e işitmek ve itaat etmek üzere bey’at ettim ve bana ‘Gücün yettiği kadar’ demeyi ve her Müslümana samimi şekilde nasihat etmeyi öğretti.” (Buhari)

Cünade b. Ebi Ümeyye’den rivayetle dedi ki: “Ubade b. es-Samit hastalanınca yanına gittik ve ona dedik ki: Allah sana afiyet versin. Bize; Nebî (Sallallahu aleyhi ve sellem)’den işittiğin ve Allah’ın sana faydalı kıldığı bir hadisi anlat. O da dedi ki; “Nebî (Sallallahu aleyhi ve sellem) (Akabe gecesi) bizi (Ensar’ı) bey’at için davet etmişti. Biz de bey’at ettik. Bizden beyat alırken söylediği sözler arasında şunlar vardı: Hoşumuza giden ve gitmeyen hususlarda, zor ve kolay günlerimizde ve başkalarının bize tercih edilmesi halinde bile dinleyip itaat etmek, emir sahiplerinde Allah’tan kesin bir delilin bulunduğu apaçık bir küfür hali görmedikçe emir sahipleri ile çekişmemek üzere bey’at ettik.” (Buhari, Müslim)

Tüm bu delillerde de görüldüğü üzere bey’at Halife’ye Müslümanlarca yapılır ve Müslümanların doğal bir hakkıdır. Zira Müslümanların bey’atı ile Halife için Hilâfet akdi gerçekleşmiş olur. Bey’at elle tokalaşarak olabileceği gibi yazıyla da olabilir. Nitekim Abdullah b. dinar şöyle söylemiştir: “İnsanlar Abdulmelik’in Halife olmasına razı olduklarında İbn Ömer’in mektubunda şöyle yazdığını gördüm: Ben Emiru’l mü’minin Abdullah Abdulmelik’e Allah’ın ve Rasulullah’ın Sünneti üzere gücüm yettiğince sözünü dinleyip itaat etmeyi kabul ediyorum.” (Buhari Kitabu’l Ahkâm C.8; S.122 Bab;43)

Bey’atın herhangi bir yolla yapılması sahihtir.

Bey’atın şartlarından birisi de bey’at edenin baliğ olmasıdır. Çocuğun bey’atı sahih değildir. Nitekim “Ebu Ukayl Zühre b. Ma’bed, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında henüz bir çocuk olan dedesi Abdullah b. Hişam’dan şu olayı aktarır: Abdullah b. Hişam, Annesi, Zeyneb bint Humeyr ile Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e gider ve şöyle der: Ey Allah’ın Rasulü onun (Abdullah b. Hişam’ın) bey’atını al. Bunun üzerine Allah’ın Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dedi: هُوَ صَغِيرٌ فَمَسَحَ رَأْسَهُ وَدَعَا لَهُ “O küçüktür. Yüzünü okşadı ve ona dua etti…” (Buhari 2320, 6670; Ahmed b. Hanbel, 17354)

Bey’at esnasında kullanılacak sözlere gelince; Bey’atın belirli sözlerle yapılacağı yolunda bir sınırlama yoktur. Halife açısından fiillerinin Allah’ın Kitabı ve Rasulullah’ın Sünneti üzerine olacağını, bey’at verenler açısından ise zorda ve kolayda, neşeli ve sıkıntılı zamanlarda itaatte olacağını ihtiva etmelidir, Hilâfet akdi gerçekleştikten sonra bey’at Müslümanların boynunda bir emanet olur. Bey’at gerçekleştikten sonra Hilâfet akdi tamamlandığından bey’at edenlerin bey’atlarından vazgeçmeleri helal olmaz. Hilâfet sözleşmesinin yapılması açısından bey’at verinceye kadar bey’at edecek olan kişi için bir haktır. Bey’at ettiğinde bey’atında sebat etmesini gerekli kılar. Bey’atından dönmesi caiz değildir. Cabir b. Abdullah’tan rivayet edilen bir hadis-i şerifte; bedevinin biri Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e verdiği bey’atından vazgeçmek istediğinde Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ondan yüzünü çevirip isteğini kabul etmedi adam sonra tekrar geldi ve: “Benim bey’atımı iade et dedi.” Ancak Allah’ın Rasulü yine kabul etmedi. Adam da çıkıp gitti. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dedi: الْمَدِينَةُ كَالْكِيرِ تَنْفِي خَبَثَهَا وَيَنْصَعُ طِيبُهَا “Medine körük gibidir. Pisliklerini fırlatıp atar, temiz ve iyileri daha da parıldar.” (Buhari 6669, 6671, 6676, 6777; Malik, 1377)

Nafi’den rivayet edildiğine göre: “Ömer bana dedi ki; Rasul (Sallallahu aleyhi ve sellem)’i şunu derken işittim: مَنْ   خَلَعَ يَدًا مِنْ طَاعَةٍ لَقِيَ اللَّهَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لا حُجَّةَ لَهُ  “Kim Allah’a itaattan elini çekerse, Kıyamet gününde kendi lehine bir hüccet bulunmadığı halde Allah’ın huzuruna çıkar.” (Müslim 3441)

Halife’ye verilen bey’atı bozmak Allah’a itaatten el çekmek anlamına gelir. Edilen bey’at ister in’ikad bey’atı olsun isterse itaat bey’atı olsun fark etmez. Ancak bir Halife’ye başlangıçta bey’at edilir de in’ikad bey’atı gerçekleşmezse bu durumda, Müslümanların topluca da olsa bey’at edilen bu kişiyi kabul etmediklerine itibar edilerek bey’at etmiş olanların bey’atlarından kurtulmaları söz konusu olabilir. Zira yukarıda geçen hadiste, in’ikad bey’atı yapılmış olan Halife’ye bey’attan geri dönmek yasaklanmaktadır. Hilâfet için in’ikad bey’atı henüz tamamlanmamış bir kişiye yapılan bey’at kastedilmemektedir.