Bu fikrin ana hatları şunlardır:

1- Raşidi Hilafet Devleti’nin olduğu İslam Devleti, Allah’ın yardımıyla kurulmak üzere olup İslam beldelerindeki İslami uyanışı ve İslami hareketlenmeyi somutlaştıracak olan bu devlettir. Her ne kadar şu anki İslam beldelerinin yöneticileri siyasette, anatomide, ekonomide, sanayileşmede ve diğer konularda Batı devletine bağımlı olmakla yetinseler de, İslam Devleti’nin yöneticileri yani Müslümanların Halifesi ve yardımcıları, sadece bağımlılığı terk etmekle kalmayacak, aksine Hilafet Devleti’ni dünyanın süper devleti yapmak için çalışacaklardır. كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنْ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ “Siz insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz; marufu emreder, münkeri nehyedersiniz ve Allah’a inanırsınız.” [Âli İmran 110]

2- Ağır sanayileşmeyi olabildiğince çabuk yapılandırmak, İslam Devleti’nin başarısı için en önemli temellerden biri olacaktır.

3- Hazırlık ve yapılandırma şimdiden mümkün olup ihmal etmek ve Hilafet’in kurulmasından sonrasına ertelemek caiz değildir. Hilafet kurulduğunda Halife, yarıda kalan yapılandırma aşamasından istifade edecektir.

4- Yapılandırma aşaması, işlerin idaresi alanında yetenekli olan bir kişinin, dahil olması gereken sanayiler hakkında iyi bir bilgiye sahip olanlardan yardım alarak ilerlemesiyle olur. Bunları, tüm bu sanayilerin bir çizelgesini hazırlamak için kullanır. Bu çizelgeyi yaptıktan sonra uzmanların da yardımıyla, her bir konu üzerinde uygun bir çalışma yapmak üzere harekete geçer.

5- Hakkında uygun bir çalışma yaptığı konu, örneğin bir savaş uçağı sanayisi olsun… İşte bu kişinin, bu sanayi ile ilgili işi yönetmesi ve bu sanayinin teknolojisiyle ilgili uzmanlıkları olan Müslüman uzmanları tanıması gerekir. Şu an ister Avrupa ülkelerinde ister Amerika’da, isterse başka yerlerde olsunlar bu bilim adamı ve uzmanlarla mümkün olduğu kadar çok iletişime geçmelidir. Müslüman uzmanları İslamlarına olan imanları, ümmetlerine ve risaletlerine karşı olan görevleri noktasında harekete geçirmek için onlarla iletişime geçer ve buradan hareketle onlara şöyle der: Siz hakkında çalışma yaptığınız meslekle ilgili tüm sırları öğrenmekle mi ilgileniyorsunuz? Peki ümmetiniz sizi ona intikal etmeye ve içinde savaş uçakları üreten bir fabrika kurmaya davet etse, her birinizin yeterlilik boyutu nedir? Her birinizin, bu sanayi hakkında ek bilgileri, deneyimleri ve sırları elde etme gücü var mıdır? Bu sanayiyi kurmak ve yapılandırmak için yeterli bilgi ve deneyimleri bir araya getirerek kusursuz bir ekip oluşturabilir misiniz? Bu bilgi ve deneyimleri tamamlamak için eksik olan şey nedir ve bu sanayi nasıl kurulup başlatılabilir? İş ekibinin tamamlanması durumunda bu ekibin başkanı, fabrikanın kurulacağı makinelerin hangi ülkeden alınacağını biliyor mu ve bu ülkeyi bize bu makineleri satmaya ikna etmek kolay olur mu?

6- Savaş uçağı sanayisi hakkında söylenenlerin aynısı sivil uçak, helikopter, tanklar, arabalar, tarım traktörleri, vinçler, toplar, füzeler sanayisi, ilaçlar ve tıbbi aletler sanayisi, elektrik, elektronik ve bilişim makineleri sanayisi, kimyasallar ve bakteriyoloji sanayisi ve bunlardan korunmak, atom ve nükleer sanayisi, uzay sanayisi ve benzerleri hakkında da söylenebilir…

7- Bu, faaliyeti ne olursa olsun ve iş idaresi alanındaki ne kadar yetenekli olursa olsun bir ferdin yapabileceği bir şey değildir. Dolayısıyla bu meselenin, engelleri aşabilmesi için bu ümmetin her birinin nefsine yerleştirilmesi gerekir. Nitekim (ümmeti dirilten azmin gücüdür) şeklinde atasözü, bu azmin bir fertte başlayacağını ama bir ferde bağlı kalmayıp aksine faaliyet ve sorumluluk duygusunun kısa sürede ümmetin geri kalanına yayılacağına işaret etmektedir. Bunu, Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem’in şu kavli doğrulamaktadır: كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، “Hepiniz çobansınız ve hepiniz tebaanızdan sorumlusunuz.” Bu da bu kelimeyi okuyan kişinin bu kelimeyle sarsılmasını ve ondan, başkaları için itici bir güç ve bu konuda yetenekli veya yararlı hissettiği kişiler için bir rehber olmak amacıyla o kişide bir motivasyon oluşturmasını beklediğimiz anlamına gelmektedir.

8- Sizler, Allah’ın, İslam beldelerinin ihtiyacı olan sanayinin her alanında faydalı olabilecek bilimsel, teknolojik veya yönlendirme yeteneğini bahşettiği kimselersiniz. Bu yüzden size soracak, sizi teşvik edecek veya sizi bir iş takımı olarak organize edecek birinin gelmesini beklememelisiniz. Zira size gelebilir de gelmeyebilir de. Ancak herkes bu ekibi oluşturmak için harekete geçmelidir. Her kim kendinde ekibe liderlik yapma gücü buluyorsa bunu yapmalıdır. Yok eğer bir başkasını kendisinden daha yetkin buluyorsa onu uyarmalı ve kendisi de takımın bir üyesi olarak takım liderinin emrine girmelidir. Ayrıca ekibi tamamlamak ve zenginleştirmek için aynı görevde olan arkadaşlarından farklı üyeler araştırmalıdır.

9- Ekiplerin oluşturulması, onların işleri terk etmeleri anlamına gelmez. Aksine bilakis işlerine daha fazla bağlanmaları ve kendilerinden gizlenenleri öğrenmeye daha fazla önem vermeleri gerekir. Bu hayatta yaşamaktan ve zevk almaktan başka bir ideolojisi ve hedefi olmayan bir insan, hayvanlar gibi bayağı bir insandır, hatta daha da sapıktır. Çünkü hayvanlarda olmayan aklı ihmal etmiştir. Bizler, Avrupa ve Amerika’daki Müslümanların çocuklarının birçoğunun, o ülkelerdeki araştırma merkezlerinde, laboratuvarlarda veya fabrikalarda yüksek bilimsel ve teknolojik merkezlere ulaşmaları için çalışıyoruz. Ama bu insanların büyük bir çoğunluğu, sadece işlerini yapmak, maaşlarını almak ve hayatlarının tadını çıkarmakla ilgileniyorlar. Bu yüzden onları, ideolojinin lezzetini ve akidenin mutluluğunu hissetmeleri için yükselmeye davet ettiğimiz gibi yine onları, gözlerini ve kulaklarını açmaya ve ümmetlerine ve risaletlerine hizmet etmek amacıyla sanayiyi ülkelerine aktarmak için ulaşabilecekleri tüm bilgi ve teknolojiyi elde etmek için gayret göstermeye davet ediyoruz. Biz onlara, artık laboratuvarları, fabrikaları, araştırma merkezlerini terk edin demiyoruz. Aksine orada kalın, çoğalın ve ümmetiniz sizleri davet ettiğini zaman davete icabet etmeye hazır olun.

10- Filistin’deki Yahudi devleti daha dün kuruldu ve düşmanlardan oluşan bir çevre içinde kuruldu. Dolayısıyla o, küçük bir bölgede küçük bir grup olup geçimlerini sağlayacak kaynakları bile yoktur. Ama buna rağmen sanayi devletine dönüştü.

Zafer ve cihatlar gibi şanlı bir tarihle övünen ve Allah’ın Kur’an risaletiyle şereflendirdiği maddi zenginlik, insan sayısı, coğrafi genişlik ve stratejik konum bakımından zenginliğe sahip olan İslami ülkeler… Evet bu ülkeler, sırf Batı ülkelerine bağımlı aşağılık bir suçlu haline geldiler.

Çünkü Yahudi kendisinin bir dava sahibi olduğunu hissetti ve davasına hizmet etmede kararlı oldu. Ama Müslüman, davasını ve kimliğini kaybetti, ideolojisini ve risaletini ihmal etti ve onurdan yoksun ve zilletle mecz olduğu halde hayatından memnun kaldı.

11- Sanayinin her dalı için bir veya birden fazla çalışma ekibi olur ve sonra da İslami Hilafet Devleti kurulursa Halife, onları tanıyan veya bizzat kendilerini tanıyan bu ekipleri temsil edenleri çağıracak, onlarla istişarede bulunacak ve onlara gerekli fonları ve yetkileri sağladıktan sonra büyük olasılıkla sanayileri oluşturma işini onlara emanet edecektir.

Ama bu hazırlıklardan hiçbir şey tamamlanmamışsa, Hilafet kurulunca Halife ve yardımcıları hemen ilk etapta bu konuları araştırmaya başlayacaktır. Zira bu sanayileşme işleri gecikecek olursa, o zaman Hilafet Devleti’nin etkili bir şekilde hareket etmesi de gecikecektir. Dolayısıyla asıl olan şimdiden bu boşluğu telafi etmektir. (Uzun süredir bu çalışmanın devam ediyor olmasını ümit ediyoruz).

12- Bu maddelerin dördüncü ve beşinci maddesinde, sanayileşmeye giriş için yapılandırma aşamasının, iş idaresi alanında yetenek sahibi bir kişinin ilerlemesi olduğunu … bu kişinin bilgilerini artırmaya ve her bir sanayide entegre çalışma ekipleri oluşturmaya teşvik etmek için bilim adamları ve teknoloji uzmanlarıyla iletişime geçmesi gerektiğini belirtmiştik… Bu yapılandırmayla ilgili daha az önemli olmayan başka bir mesele daha vardır. Bu mesele ise; İslam beldelerinde ağır sanayi oluşturmak için İslam beldelerindeki mevcut yöneticiler ile büyük servet sahiplerini ikna etme konusunda üstün kabiliyete sahip kişi (veya kişilerin) ilerlemesidir.

Hilafet devletleri kurulduğunda, ağır sanayiler kuran ülkenin çok yol kat ettiği görülecektir.

13- Şu an Türkiye, Mısır, Irak ve Pakistan’da bazı sanayiler bulunmaktadır. Abdünnâsır, Mısır’da demir-çelik sanayisi kurmaya çalıştı ama başarılı olamadı ve bu yüzden onun dikkatini Yüksek Barajı inşa etmek yoluyla tarıma çevirmeye ikna ettiler. Nitekim Sedat, Suudi Arabistan ve bazı Körfez ülkeleri, Harp Sanayi Kurumu inşa etmeye çalıştılar ve Mısır “İsrail” ile barışa girince başarısız oldu. Ayrıca Irak, bir atom reaktörü inşa etti ancak 81 yılında “İsrail” tarafından yok edildi. Irak ise şimdi, kısa ve orta menzilli füzeler üretme kabiliyetine sahip olduğunu, ancak bunun kendi sanayisi olmadığını aksine ithal füzelerin bir modifikasyonu olduğunu söylüyor. Yine Irak, yok etme gücü açısından atom silahlarına eşdeğer bir ikili kimyasal silaha sahip olduğunu söylüyor. Diğer yandan Libya’nın kimyasal silah ürettiği söyleniyor. Pakistan’ın da nükleer reaktörü olduğu ve nükleer silahı geliştirdiği söyleniyor. Ayrıca Türkiye, Mısır ve Pakistan da mühimmat üretiyor ve bazı arabalar üretiyor (montajlıyor). Dolayısıyla gerekli olan sadece montaj değildir. Bilakis gerekli olan, hammaddelerin çıkarılması ve otomobiller, uçaklar veya gemiler için motorların imalatı ile başlayan tam bir sanayisinin olmasıdır. 14- Şimdi gerekli olan, ağır sanayilerden bir sanayi projesi hazırlayan ve bu projenin uygulanabilir ve ticari olarak karlı olmasını sağlamak için kendini yeterli bulan birinin ilerlemesidir. Bu unsurların projede bulunmasının ardından, proje sahibi onu benimseyebileceği düşündüğünü yöneticiye sunar. Ya da onu benimseyebileceklerini düşündüğü bazı sermaye sahiplerine sunar. Yöneticileri veya sermaye sahiplerini ikna etmeyi başarmak için proje hazırlayan kişinin büyük bir bilgi birikimine sahip olması gerekir. Yöneticilerin ve sermaye sahiplerinin ekseriyeti, üçüncü dünya ülkelerini kendisine bağımlı kılmak için ağır sanayiye girmelerini engellemeye çalışan, birincil kaynaklarını üreten ve onlara rakip olmak yerine ürünlerini satmak için bir pazar olarak tutan Batılı ülkelerin direktiflerine uymalarına rağmen, bu imkânsız bir durum değildir.