Aksa Tufanı Operasyonu İle Şam Facirinin Devrilmesi Arasında Düşünmeye Davet!

Aksa Tufanı operasyonundan suçlu Beşar’ın kaçışına kadar, orada burada yapılan siyasi analizler ve uzun uzun tavsiyeler çoğaldı; öyle ki özgür ve kiralık kalem sahiplerinin yazdıklarının ve tek bir vizyona ya da değişken ruh haline sahip olanların yaptıkları konuşma türlerinin çokluğu nedeniyle okuyucular okuma tutkusunu kaybettiler. Sonra bu analizler selinde, onlar okunup işitildiğinde kafalar karışmış, şaşkınlık

Aksa Tufanı operasyonundan suçlu Beşar’ın kaçışına kadar, orada burada yapılan siyasi analizler ve uzun uzun tavsiyeler çoğaldı; öyle ki özgür ve kiralık kalem sahiplerinin yazdıklarının ve tek bir vizyona ya da değişken ruh haline sahip olanların yaptıkları konuşma türlerinin çokluğu nedeniyle okuyucular okuma tutkusunu kaybettiler.

Sonra bu analizler selinde, onlar okunup işitildiğinde kafalar karışmış, şaşkınlık ağına girilmiş ve insan, üzüntü verici gerçekliğinden ve şikayet ettiği durumundan kurtulmak için fırsatlar arayışına girmiş, hatta bu analizler dalgası sizleri eli boş bırakmıştır; öyle ki bu analizlerden ümmetin içinde bulunduğu felaketten çıkması için önerilen bir çözüm ve sakat vücudunun yaraları için bir merhem bulamazsınız. Bu yüzden Şam kan ağlamakta, Irak işgal altında, köpekler sürüsü havlamakta, Kudüs ele geçirilmiş, Mısır zincire vurulmuş, Harem-i Şerif bir katil tarafından kuşatılmış, Müslümanlar zincire vurulmuş, etraflarına çitler örülmüş ve katil bir yönetici onlara zulmetmektedir.

Bu belanın nedeni neredeyse her zaman bakan ama görmeyen, konuşan ama düşünmeyen zihinlerdir; olaylara yeni dünya düzeni tarafından türetilen zaviyeden, bencil bireycilik, Sykes-Picot zincirleriyle kısıtlanan bölünme ve parçalanma, çıkar ve menfaat peşinde soluma zaviyesinden bakıldığı sürece, vatancılıkla süslenmiş cahiliye putperestlik fikri kaldığı, Batı liberalizminin bataklığından gelen sapkın zihinlerin ve küfür anayasaların yönetime musallat olmasının yanı sıra paralı yöneticiler ve sözde uluslararası sistemin arzularına boyun eğme yoluyla sömürgeciliğin Müslümanlar üzerine musallat olduğu sürece ve bir Müslümanın, sömürgeci kafir tarafından çizilen sınırların dışındaki mevkidaşına bu ağları aşması halinde kanı heder edilen bir yabancı olarak bakacak kadar bağlar düştüğü sürece ümmet; şu anda ulaşmış olduğu zillet ve aşağılanma durumundan asla kurtulamayacak ve buna razı olması dışında ona hiçbir ilgisi olmayacaktır. Dolayısıyla ümmetin gerçekliğini değiştirmek için kalkınmasını engelleyen tek şey, dininin ve ideolojisinin bilincinde olan ve ümmetinin işlerini ve maslahatlarını gören Rabbine sadık bir liderliğin etrafında toplanamamalarıdır.

Olaylara derin ve aydın bir bakış, İslam ümmetinin her alanda üstünlüğünü ortaya koyacaktır. Ancak eksik olan şey, akidesini ve ideolojisini taşıyacak, otoritesini yeniden tesis edecek ve ümmetin tamamını tek bir vücut haline geri döndürecek, Rabbinin emrine uyacak, dininin hükümlerini uygulayacak, hayrı ile dünyaya egemen olmaya geri dönecek ve İslam risaletini davet ve cihat yoluyla tüm insanlara yayacak bir yürütme varlığını ikame etmektir.

İslam, insanın sorunlarını çözmek için geldi. Ancak insan, kısıtlamalardan kurtulmuş liberal düşünceye, sömürgeci kapitalist sisteme ve dinin hayattan ayrılması fikrine esir düştü. Ki bu da, insanı sefil hale getirmek, onu kendisi gibi başka bir insanın kölesi yapmak, Allah Subhanehu dışında onun için yasalar çıkarmak ve para karşılığında zihnini ve bedenini ucuza satması içindi. Oysa Allah insanı yaratmış, aklı sayesinde onu üstün kılmış ve insana, yeryüzünde halife olmak, yeryüzünü İslam’la imar etmek, sadece Allah’a ibadet etmek, O’na davet etmek ve İslam’ı yeryüzünün her tarafına yayma gibi bir misyon yüklemiştir ki bunun gayesi sadece Allah Celle ve Âla’nın rızasını kazanmaktır.

Ümmetin evlatlarını birbirine bağlayan bağ, onları tek bir vücut haline getiren İslam akidesi bağıdır. الْمُسْلِمُونَ تَتَكَافَأُ دِمَاؤُهُمْ، يَسْعَى بِذِمَّتِهِمْ أَدْنَاهُمْ، وَهُمْ يَدٌ عَلَى مَنْ سِوَاهُمْ “Müslümanlar kanlarında eşittirler. En yakını onun hukukunu korumaya koşar. Onlar kendilerinden başkalarına karşı bir el gibidirler.” Dolayısıyla vatancılık ve milliyetçilik zihinde yaşatıldığı zaman, onu harap olmuş bir ev gibi yapar; kalplerde sükunet bulduğunda onu içi boş ve karanlık bir hale getirir ve insanı alçalttığı zaman da onu kendisinden daha hayırlı olan hayvanlara dönüştürecek kadar alçaltır.

Müslüman kardeşim, ümmetin bugün içinden geçtiği olayları, bir bütün olarak ümmeti uyandıran ve onun dikkatini çeken canlı sahneleri düşünsün ki böylece ümmet de içine hapsolduğu ve kendi gerçekliğine yönelik köklü çözümler düşünmekten alıkoyan zorlayıcı koşullara rağmen büyüklerden önce küçükler de çözümleri düşünür bir hale gelsin. Zira İslam beldelerinin geri kalanı gibi Gazze, Lübnan ve Suriye’deki olaylar ve bunların felaketlerinden kurtuluş, ajanları kökünden söküp atmakla, ümmetin başına musallat olan küfrün ve tiranların ellerini koparmakla, وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ “insanların himayesine sığınan” [Al-i İmran 112] Yahudilere yardım eden elleri koparmakla, ardından da adil İslami yönetimi kurmakla olur. İşte o zaman, sadece o zaman ümmet, öncelikle Allah’ın rızasını kazanmakla, Hilafet, davet ve cihat gibi üç izzetli farzı yerine getirmek yoluyla onurunu yeniden tesis etmekle, ardından insanlığı kapitalizmin karanlığından, laikliğin dalaletinden, küfrün ve yoksulluğun karanlığından çıkarıp imanın nuruna ve İslam’ın hidayetine kavuşturmakla mutlu olacak ve böylece liberalizmin fesadından, arzuların sapkınlığından ve cahiliyenin sefaletinden uzak bir şekilde yerin ve göğün Rabbinin rızasına yakın onurlu bir hayat yaşayacaktır. O halde Allah Subhanehu’nun vaadi ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için çalışanlardan ve halkına asla yalan söylemeyen bir lider olan Hizb-ut Tahrir ile birlikte Hilafeti kurmak için çalışanların saflarına katılanlardan ol ki böylece o da Allah’ın bu emrini yerine getirsin ve Allah da kendisine yardım edenlere yardım etsin; şüphesiz Allah aziz ve güçlüdür. وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
M. Bekir El-Varafi – Yemen

Diğerleri