MADDE-19:“Yönetim veya yönetimden sayılan her hangi bir işi; erkek, hür, adalet sıfatına sahip olan kimselerden başkası üstlenemez. Bu niteliklere haiz kimsenin bu yetkiye sahip olması için müslüman olması lazımdır.” Şüphesiz Allah (Y) müslümanların üzerine kâfirlerin yönetici olmasını kesinlikle nehyetmiştir: وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً “Allah, mü’minler üzerine kâfirler için hiç bir yol kılmaz.”[1]
MADDE-19:“Yönetim veya yönetimden sayılan her hangi bir işi; erkek, hür, adalet sıfatına sahip olan kimselerden başkası üstlenemez. Bu niteliklere haiz kimsenin bu yetkiye sahip olması için müslüman olması lazımdır.”
Şüphesiz Allah (Y) müslümanların üzerine kâfirlerin yönetici olmasını kesinlikle nehyetmiştir:
وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً “Allah, mü’minler üzerine kâfirler için hiç bir yol kılmaz.”[1]
Kâfiri müslüman üzerine yönetici kılmak, o kâfir için müslüman üzerine bir yol kılmak demektir. Allah (Y) bu yasağı, kesin olumsuzluk ifade eden (لَن) edatıyla belirtmiştir. Bu ise, kâfir için müslüman üzerinde bir yol olmasının yani kâfirin müslüman üzerine yönetici olmasının nehyedildiğine bir kârinedir. Bu, kesin nehiydir ve haramı ifade eder. Ayrıca Allahu Teâlâ ricat talakında şahid olacak kimsenin müslüman olmasını şart kılmıştır. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَأَشْهِدُوا ذَوَى عَدْلٍ مِنْكُمْ “O kadınlar, iddet müddetlerine ulaştıkları zaman onları ya güzelce tutun veya onlardan uygun bir şekilde ayrılın. Ve sizden olan adalet sahibi iki kişiyi şahid tutun.”[2]
Bu mananın mefhumundan, “Sizden olmayanları şahid yapmayın” anlamı çıkar. Yine borç ve borçlanmalarda da şahidin, müslüman olması şu ayette şart koşulmuştur:
وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْ “Sizden iki erkeği şahid kılın.”[3]
Yani, “Sizden olmayanları şahid yapmayın” demektir.
Görüldüğü gibi bu zikredilen iki yerde Şeriat, şahid olacak kimsenin müslüman olmasını şart koşmuştur. Yönetici olacak kişinin müslüman olması şartının koşulması elbette ki evlâ babındandır.
Ayrıca hüküm/yönetim şer’î hükümlerin uygulanması ve kaza/mahkeme ile ilgili hükümlerin uygulanmasıdır. Bunu uygulayacak kişiler, Şeriatla hüküm etmekle memurdurlar. Bu husus ise onu uygulayacak kimsenin müslüman olmasını gerektirir. Çünkü o, uyguladığına iman eder. Kâfirlerin İslâm’ı uygulamasına güvenilmez. İşte bunun için hâkimin/yöneticinin müslüman olması şartı getirilmiştir.
Ayrıca hükmedenler/yönetenler “ulul-emr” denilen kimselerdir. Allah (Y), “ulul-emre” itaati emrederken; bir korku veya emniyet hususunda bir işin “ulul-emre” götürülmesini emrederken “veliyyül-emrin” müslüman olması şartını koşmuştur. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأمْرِ مِنْكُمْ “Allah’a, Rasul’e ve sizden olan ulul-emre itaat edin.”[4]
وَإِذَا جَاءَهُمْ أَمْرٌ مِنَ الأمْنِ أَوْ الْخَوْفِ أَذَاعُوا بِهِ وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَى أُوْلِي الأمْرِ مِنْهُمْ “Onlara emniyet veya korku ile ilgili bir husus geldiğinde hemen onu yayarlar. Halbuki onu Rasul’e veya onlardan ulul-emre götürselerdi..”[5]
Yukarıda geçen birinci ayette (منكم) “sizden olan” tabiri, ikinci ayette ise (منهم) “onlardan olan” tabiri; “veliyyül-emrin”/yöneticinin müslüman olmasının şart olduğuna delâlet ediyor. Kur’an’da, “ulul-emr” ile ilgili hiç bir kelime geçmez ki, müslamanlardan olma şartı belirtilmemiş olsun. Bu da, yöneticinin müslüman olma şartını pekiştirir.
Yine bütün müslümanların yöneticiye itaati farzdır. Halbuki müslüman, kâfire itaatla mükellef değildir. Çünkü itaat emri müslüman olan “ulul-emr” ile ilgili olarak varid olmuştur.
آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأمْرِ مِنْكُمْ “Allah’a itaat edin Rasul’e ve sizden olan ulul-emre itaat edin.”[6]
Böylece Allahu Teâlâ, müslamanlardan olan “ulul-emre” itaat etmeyi emretmiştir. Müslümanlardan olmayana itaati emretmemiştir. Böylece kâfir olan bir “veliyyül-emre” itaatin vacib olmadığı anlaşılmış olur. İtaatin olmadığı yerde de yönetici olmaz.
“Müslüman bir kimse kâfir olan daire müdürüne itaat etmesiyle mükelleftir” denilmez. Çünkü daire müdürü bir “veliyyül-emr” değildir. Fakat o, ücret mukabili çalışan bir görevlidir. Ona itaat, daire müdürüne itaat etmeyi emreden “veliyyül-emrin” emrine itaatten kaynaklanıyor. Burada söz konusu olan; ücretli olarak çalışan bir kimse değil, “veliyyül-emirdir”. Bunun için, müslümanların üzerine ancak müslüman olan bir kimse “veliyyül-emr” olabilir. Kâfirin “veliyyül-emr” olması hiç bir zaman sahih olamaz. Böylelikle, yöneticinin kâfir olması kesinlikle caiz değildir.
Yönetici olan kimsenin erkek olması şartına gelince; Ebu Bekre (t) bu konuda şöyle dedi:
“Allah, beni Rasulullah (u)’den duyduğum bir sözle Cemel günlerinde faydalandırdı. Eğer ben, bu sözü işitmemiş olsaydım Cemel vakıasına katılıp onların safında savaşırdım. Bir gün Rasulullah (u)’e, Farslıların Melikleri olan Kisra’nın kızını başlarına Melike yaptıklarının haberi ulaştığı zaman Rasulullah (u) şöyle demişti:
لَنْ يُفْلِحَ قَوْمٌ وَلَّوْا أَمْرَهُمُ امْرَأَةً “İşlerini bir kadına bırakıp onu kendilerine yönetici ittihaz eden bir toplum kesinlikle felah/kurtuluş bulmaz.”[7]
Rasulullah (u)’in, işlerini kadına bırakanların felah bulamayacaklarını haber vermesi; onu yönetici edinmenin yasaklılığına delâlet eder. Zira bu haber talep sigasındandır. Bu haberin zem ihbarıyla gelmiş olması, onun kesin bir yasak olduğuna bir karinedir. Böylece kadını yönetim mevkiine getirip onu yönetici kılmak haram olur. Buradan erkek olması şartı, yöneticiyi tayin şartlarından biri olarak açığa çıkmıştır.
Yönetici olan kimsenin adalet sıfatına sahip olması şartına gelince; bilindiği gibi Allahu Teâlâ, şahidlik yapacak olan kimsede adaletli olmayı şart koşmuştur. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle demiştir:
وَأَشْهِدُوا ذَوَى عَدْلٍ مِنْكُمْ “Sizden olan iki adalet sahibini şahid kılınız.”[8]
Yöneticilik, şahidlikten daha büyük öneme haizdir. Yöneticinin adalet vasfına sahip olması elbette ki evlâ babından gereklidir. Çünkü şehadette şart olarak aranan adalet, yöneticilikte daha önde bir şart olarak aranır.
Yöneticinin hür olması şartına gelince; çünkü, köle olan kimse kendi nefsinde bir tasarrufa malik olmadığına göre başkasının işini idare etmeye hiç malik olamaz. Kaldı ki kölelik, köleye ait olan bütün vaktin efendisine ait olmasını gerektirir.
İşte bu maddenin delilleri de budur…
[1] Nisa: 141
[2] Talak: 2
[3] Bakara: 282
[4] Nisa: 59
[5] Nisa: 83
[6] Nisa: 59
[7] Buhari, K. Feten, 6570
[8] Talak: 2