MADDE – 98: “Her maslahat dairesi için bir genel müdür her daire ve diğer idarî kurumlarından biri için müdür tayin edilir. Genel müdür ve müdür tayin olunduğu kurumun idaresini üstlenir, bu idareden direkt olarak mesul olur. O müdürler, maslahat dairelerinin veya kendisine bağlı olduğu yüksek idareyi üstlenen kimsenin önünde işleri bakımından mesuldürler. Vali ve amil
MADDE – 98: “Her maslahat dairesi için bir genel müdür her daire ve diğer idarî kurumlarından biri için müdür tayin edilir. Genel müdür ve müdür tayin olunduğu kurumun idaresini üstlenir, bu idareden direkt olarak mesul olur. O müdürler, maslahat dairelerinin veya kendisine bağlı olduğu yüksek idareyi üstlenen kimsenin önünde işleri bakımından mesuldürler. Vali ve amil önünde de hükümler ve genel nizamlarla kayıdlı olmak bakımından mesuldürler.”
Bu maslahat dairelerinin ya da devlet idareleri diye isimlendirilenlerin idaresinin vakıası için bir açıklamadır. Zira onlar tüm tebaa ve devletin sultası altında yaşıyan herkes için bir genel organdır. Nitekim onlara “divan” ismi verilmiştir. Böylece onlara “devlet divanları” denilir. Zira bazı fakihler onları “divanlar” diye isimlendirmişlerdir.
Maslahat daireleri ya da divanlar, Rasul (u) zamanında özel bir düzenleme ile mevcut değildi. Fakat o (u), her maslahat için bir kâtib tayin ediyordu. O müdürdü, kâtibti ve o her şeydi. İslâm’da ilk önce divanları oluşturan Ömer b. Hattab (t) idi. Onun divanları oluşturmasının sebebi şöyledir: Bir gün Ömer (t) yanında Hürmüzan varken bir delege gönderdi. Hürmüzan, Ömer’e şöyle dedi: “Bu bir delegedir. Ehline mallar verdin. Onlardan bir adam geri kalsa veya muhalefet etse, arkadaşın onu nereden bilecek? O halde onlar için bir divan oluştur.” Ömer (t), ona divanın ne olduğunu sordu, o da ona divanın ne olduğunu açıkladı. Abid b. Yahya, el-Hâris b. Nufeyr’den Ömer (t)’ın divanları oluşturacağı zaman müslümanlarla istişare ettiğini rivayet eder. Ali b. Ebu Talib (t), Ömer (t)’a şöyle demiştir: “Her sene elinde toplanan malı, ondan bir şey tutmaksızın taksim et.” Osman b. Affân (t) da şöyle dedi: “İnsanların peşine düştüğü malın çok olduğunu görüyorum. Kimin aldığı kimin almadığı bilinebilmesi için sayılmazsa işin dağılacağından (başıboşluluğun yayılacağından) korkarım.” Velid b. Hişâm b. Mugire de şöyle dedi: “Biz Şam’da iken oranın krallarının divan oluşturduklarını ve asker topladıklarını gördüm.” Bunun üzerine Ömer (t) divanlar kurmaya ve ordu düzenlemeye koyuldu. Sonra Kureyş’in ileri gelenlerinden Akil b. Ebu Talib, Mahreme b. Nevfel ve Cabir b. Mut‘im’e şöyle dedi: “İnsanları evlerinde yazın.”
Ayrıca İslâm’ın Irak’ta hakim olmasından sonra ücretleri ödeme ve malları toplama divanı daha önce olduğu üzere devam etti. Zira o Rum İmparatorluğuna ait Şam divanı idi. Çünkü o Rum kralları tarafından oluşturulmuştu. Irak divanı da Fars İmparatorluğuna ait divan idi. Çünkü o Fars kralları tarafından oluşturulmuştu. Abdulmelik b. Mervân zamanında Hicrî 81 senesinde Şam divanı Arap Yarımadasına nakledildi. Daha sonra ihtiyaca göre ve tebaanın maslahatlarının gerektirdiğine göre divanlar oluşturmaya devam edildi. Nitekim tespit ve ihtiyacını karşılamak için orduya has kılınmış divanlar vardı. Vergi ve hakları belirleme işlerine has kılınmış divanlar vardı. Beytulmalın gelir ve giderleri ile has kılınmış divanlar vardı. v.b. Böylece divanları oluşturmak ihtiyaçla ilgili bir husustur. Onların üslubu, üslupların ve vesilelerin değişmesinden dolayı asırdan asra değişiyordu.
Divan için bir başkan ve görevliler tayin olunuyordu. Bu başkana bazı zamanlar memurlarını tayin etme yetkisi verilirdi. Bazı zamanlar da memurlar tayin olunurlardı.
Buna binaen maslahat dairelerinin idaresinin ya da ihtiyaç divanları diye isimlendirilenin oluşturulmasında bu ihtiyacın yükünü kaldıracak üslup ve vesilelere tabi olunur. Ki bunların her asırda her vilâyette ve her beldede değişmeleri caizdir.
Bu izahat maslahatlar dairesinin idaresi ya da divanların oluşumu bakımından idi. O memurların mesuliyetine gelince; onlar, ücretle çalışan kişilerdir. Aynı zamanda da tebaadırlar. Böylece onlar, ücretle çalışan kişiler olmaları bakımından yani işlerini yapmaları bakımından çalıştıkları dairedeki başkanlar yani daire müdürleri önünde mesuldürler. Onlar tebaa olmaları bakımından da valiler, muavin gibi yöneticiler ve halife önünde mesuldürler, şer’î hükümler ve idarî nizamlar ile kayıdlıdırlar.