MADDE-142: “Beytülmal’ın bir takım harcamalarını karşılamak için şeriatın alınmasını caiz gördüğü vergi Müslümanlardan alınır. Ancak, bu verginin alınabilmesinin şartı; örfen, sahibinin ihtiyaçlarının fazla olan kısmından alınmasıdır. Yine alınan bu vergi, devletin ihtiyaçlarını giderecek yeterlilikte olmalıdır. Müslüman olmayanlardan kesin olarak, cizyeden başka herhangi bir vergi alınmaz.” Bu madde; dört temel hususu ihtiva etmektedir: 1) Vergi alınması
MADDE-142: “Beytülmal’ın bir takım harcamalarını karşılamak için şeriatın alınmasını caiz gördüğü vergi Müslümanlardan alınır. Ancak, bu verginin alınabilmesinin şartı; örfen, sahibinin ihtiyaçlarının fazla olan kısmından alınmasıdır. Yine alınan bu vergi, devletin ihtiyaçlarını giderecek yeterlilikte olmalıdır. Müslüman olmayanlardan kesin olarak, cizyeden başka herhangi bir vergi alınmaz.”
Bu madde; dört temel hususu ihtiva etmektedir:
1) Vergi alınması
2) Örf ve adetlere göre, geçimini sağladığı malın fazlasından almak kaydıyla vergi mükellefinin, ihtiyacından fazla olan malından alınması,
3) Beytülmalın ihtiyacı olanından daha fazla alınmaması,
4) Bu verginin, ancak, Müslümanlardan alınması
Yukarıda belirtilen dört husustan birincisine gelince:
Bilindiği gibi vergi kelimesi Batı’ya ait bir terimdir. Devletin, kendi tebaasının işlerini yürütmek ve idare etmek için halkına koyduğu bir vergidir. Bu duruma göre, işlerini yürütebilmesi ve onları idare edebilmesi için İslâm Devleti’nin Müslümanlara böyle bir vergi koyması caiz olur mu? Bu suale verilecek cevap:
Bilindiği gibi şeriat, Beytülmala ait bir çok gelirleri belirtmiş ve sınırlandırmıştır. Bu gelirleri halkın işlerini idare etmek için meşru kılmıştır. Ancak, halkın işlerini yürütebilmesi için, vergi olarak herhangi bir şey koymamıştır. Sonra, Rasul (u), halkın işlerini bu gelirlerle idare ediyordu. Rasul (u)’in halka herhangi bir vergi koyduğu sabit olmadığı gibi kesin olarak bu konuda ondan herhangi bir şey rivayet edilmemiştir. Devlete ait sınırlarda, İslâm ülkesine giren mal ve eşyadan bir takım vergilerin alındığını, öğrendiği zaman, onları bu işlerde yasaklamıştır. Akabe b. Amir’den rivayet edildiğine göre Rasul u) şöyle demiştir:
لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ “Vergi alan kimse cennete giremez.”[1]
Ebu Hayr: “Ben Rüveyfi b. Sabit’ten işittim bana dedi ki: Ben, Rasul (u)’den işittim, diyordu ki;
إِنَّ صَاحِبَ الْمَكْسِ فِي النَّارِ “Vergi alan kimse cehennemdedir”[2] yani aşır alan.
Aşır: dış ticarette onda bir alan kimsedir. Bu; Batının anladığı şekilde halktan vergi alınmasını nehyettiğine delalet eder. Zira Rasul (u) şöyle demiştir:
لا يَحِلُّ مَالُ امْرِئٍ إِلا بِطِيبِ نَفْسٍ “Kendi rıza ve isteği olmadan bir Müslümanın malını yemek haramdır.”[3]
Bu her insana ve bu arada devlete de şamildir. Vergi almak; rızası olmadan Müslümanın malını almak demektir ki bu, caiz değildir. Ancak Beytülmal gelirleri hem kaynak yönünden sınırlı hem de alınan miktar yönünden sınırlıdır. Bundan dolayı, bazen alınan miktarlar, halkın işlerini idare ve yürütmeğe kafi gelmeyebilir. Halbuki yerine getirilmesi gerekli bir takım işler olduğu halde, onu yapacak gelir – kaynak- da tükenmiş olabilir. İşte böyle hallerde, vergi koymak caiz olmaz mı? Bu suale vaki olan cevap şudur: Şeriatın, sadece Beytülmal üzerine vacib kıldığı şeylerden bir kısmı, sadece ve yalnız olarak Beytülmal üzerine vacib kıldığı, Müslümanlara farz kılmadığı görevler olduğu gibi; hem Beytülmala hem de Müslümanlar üzerine vacib kıldığı görevler vardır. Müslümanlara farz kılmayıp sadece devlete vacip kıldığı hususlarda o görevi yerine getirmek için, devletin Müslümanlara, herhangi bir vergi koyması helal olmaz. Böyle bir durumda, eğer Beytülmal’da bir mal var ise, o görevi yerine getirmek için bunu kullanır. Eğer mal yoksa, eline mali imkan geçinceye kadar, o işi tehir eder. Bu işi yapmak için Müslümanlara bir vergi koymaz. Çünkü Şeriat, böyle bir vergiyi Müslümanlar üzerine farz kılmamıştır. Bunun için, vergi almak, helal olmaz. Çünkü; bu durumda, vergi koymak zulüm itibar edilir ve haramdır. Aynı zamanda Allah’ın vacib kılmadığı bir hususu da vacib kılmış olur ki; aynen bir mübahı haram ve bir haramı da helal kılmak gibi bir durum meydana gelir ve bu, Şeriat’a karşı bir tecavüzdür. Bunu yapan kimse, eğer itikat ederek yapıyorsa, kafir nazariyle bakılır, itikat etmediği halde böyle bir icrayı işliyorsa, o takdirde de asi olarak telakki edilir.
Bundan dolayı, Kitap ve Sünnette Şeriat’ın Müslümanlara vacib kılmadığı bir hususta Müslümanlara bir vergi farz kılmak İslâm Devleti’ne hiç bir zaman helal olmaz. Mesela, zekat fonundan olmamak kaydıyla Beytülmalın diğer gelirlerinden bir kısmını zekat toplayanlara ücret olarak vermek; İslâm’a kalplerini ısındırmak istenen kimseler; azat olma imkanını elde edebilmek için kölelere; borçlarını ödemek için borçlulara zekat fonunun dışında ödeme yapmak nasıl meşru değilse, mevcut bir yol olduğu halede, ikinci bir yol açmak için; veya yağmurlar bol olduğu halde, sulama barajları yapmak; ihtiyaca cevap veren bir hastane olduğu halde, ikinci bir hastane açmak gibi zaruri olmayan, sadece lüks ve güzellikten başka, bir anlamı bulunmayan sahaların hepsinde yapacağı hizmet karşısında devletin Müslümanlar üzerine yeni bir takım vergiler koyması da helal olmaz. Çünkü Şeriat, böyle zaruri olmayan bir şeyi vacib kılmamıştır. Fakihler böyle hallerde Beytülmal’ın harcamada bulunmasını, malın varlığına bağlamışlardır. Eğer devlet hazinesinde mal var ise harcar, mal yoksa harcama mükellefiyeti üzerinden kalkar.
Şeriat’ın hem Beytülmal’a hem de Müslümanlara vacib kıldığı hususa gelince:
Eğer devletin bütçesinde (Beytülmal’da) mal bulunmazsa veya bu mal kaybolup yok olursa, böyle bir durumda Şeriat’ın hem Müslümanlara hem de Beytülmala farz kıldığı görevleri yerine getirmeleri için, devlet, Müslümanlara bir takım vergiler koyabilir. Bu husus nass ile sabittir. Nass; böyle bir durumda, böyle bir vergiyi Müslümanlara vacib kıldığı gibi, devlet reisini de onlara veli kılmıştır. Bu malı, onlara veli olan Halife toplayacaktır. Toplanan bu malı Müslümanların menfaatına harcayacaktır. Mesela; fakir, miskin ve yolda kalanlara gerekli harcamaları yapabilecek bir mal ne Beytülmal hazinesinde, ne de zekat gelirlerinde mevcut değilse, işte bu durumda vergi koyma mekanizması meşrutiyet kazanır. Çünkü, fakirlere yedirmek bütün Müslümanlara farzdır. Nitekim, bu hususta Rasul (u) şöyle buyurmuştur:
أَيُّمَا أَهْلُ عَرْصَةٍ أَصْبَحَ فِيهِمُ امْرُؤٌ جَائِعٌ فَقَدْ بَرِئَتْ مِنْهُمْ ذِمَّةُ اللَّهِ تَعَالَى “Herhangi bir yerde ve mahalde bir kimse aç olarak sabahlarsa Allah’ın zimmeti onlardan beri olur.”[4]
Yani Allah (Y) onları korumayacaktır. Yine ordu ve savaş gibi yerlere gerekli harcamaları yapabilmek ve savaşla ilgili hazırlıkları ikmal edebilmek için Beytülmal’da yeterli imkan mevcut değilse, arzu edilen hazırlıkları yapabilmek için Müslümanlara vergi konulabilir. Çünkü Allahu Teâla şöyle dedi:
وَجَاهِدُوا بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ “Mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda cihad ediniz.”[5]
وَالْمُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ “Mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad ederler.”[6]
Rasul u) de şöyle buyurdu:
جَاهِدُوا الْمُشْرِكِينَ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ وَأَلْسِنَتِكُمْ “Müşriklere karşı mallarınızla, ellerinizle ve dillerinizle cihad edin.”[7]
Aynı şekilde yerine getirilmemesi Müslümanlara zarara sebep olan her şeyde vergi konabilir. Mesela; hiç bir yolun bulunmadığı yerden bir yol açmak; açılması zaruri olan hastane açmak ve buna benzer harcanması zaruri olan ve lüks olmayan, Müslümanların ihtiyaç duydukları yerlere harcamak için gerekirse vergi konabilir. Yapılmadığı ve yerine getirmediği taktirde bütün Müslümanların zarar göreceği bir konuda vergi gerekli olur. Çünkü, bir zararı gidermek, bütün Müslümanlara farzdır. Nitekim Rasul (u) şöyle dedi:
لا ضَرَرَ ولا ضِرَارَ “Zarar vermek olmadığı gibi, zararla zarar yapmak da yoktur.”[8]
Yine; ordu, kadı, öğretmenlerin geçim ve erzakını temin gibi hususlarda, Şeriat, bütün Müslümanlara bu hususların yerine getirilmesini farz kılmıştır. Çünkü; ilim öğretmek ve öğrenmek Müslümanlara farzdır. Kaza/yargı ve cihad da böyledir. Zira, bu konularda, sarih ve açık nasslar vardır.
İşte Şeriat’ın hem Müslümanlara hem de devlete farz kıldığı bu gibi yerlerde devlet, bu işlerin yerine getirilebilmesi için vergiler kor. Çünkü; bu hususların Müslümanlar üzerine farz olduğuna dair nasslar açıktır. İşte bu, maddenin birinci şıkkına dair delidir.
İkinci şıkkına gelince:
Bununla ilgili deli, Rasul u)’in şu sözüdür:
أَفْضَلُ الصَّدَقَةِ مَا كَانَ عَنْ ظَهْرِ غِنًى “Sadakanın en faziletli olanı muhtaç olmadan verilen sadakadır.”[9]
Hadiste geçen (غنى) kelimesinin ifade ettiği mana; insanın, kendi, ihtiyaçlarını gidermek için, ihtiyaç duymadığı miktardır. Cabir’den rivayet edildiğine göre Rasul u) ona hitaben şöyle dedi:
“Önce nefsinden başla, sonra da nafakası sana ait olan kimselere.”
Vergi de böyledir. Vergi; nafaka ve sadaka gibidir. Nitekim Allah (Y) şöyle dedi:
وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلْ الْعَفْوَ “Sana ne infak edeceklerini sorarlar, de ki; affetmek.”[10]
Yani; harcanmasında, herhangi bir sıkıntının, meydana gelmeyeceği şey, demektir. Yani, infak edilecek şey, infak eden için bir fazlalık arz etmelidir. Bu; bir maldan dolayı, gerek zekat, gerekse nafaka olsun, Müslümana vacib olan şey onun makul ve maruf ölçülere göre, kendi ihtiyacından fazla olanıdır. Yani, ondan, kendi ihtiyacından fazlası, zekat veya nafaka olarak alınır, Vergi de böyledir. Vergi, Müslümanın ihtiyacından fazla olan mallardan alınır, Yani, adet olarak; yiyeceğinden, giyeceğinden, meskeninden, hizmetçisinden, evlenmesinden, ihtiyacını gidermek için bindiği arabasından ve daha buna benzer, temel ihtiyaçlarından arta kalan ve fazla olandan alınır. Çünkü bu, “Muhtaç olmadan verilen sadakadır” hadisinin manasıdır.
Üçüncü şıkka gelince:
Bununla ilgili delil; farz olmayan bir şeyi almanın Şeriat’ın haram kılmış olmasıdır. İhtiyaca kafi gelmeyen miktar Müslüman üzerine vacip olmaz. Onu almak haram olur. Bunu için Beytülmala lazım miktar Beytülmal için tahsis edilir. Bundan fazlası alınmaz. Ali (t) Beytülmalda bir şey bırakmamasını Ömer’e önermiş ve ona şöyle demiştir: “Her sene sana gelen malları taksim et ve ondan hiçbir şeyi yanında tutma.” Rivayet edildiğine göre, Ömer Beytülmaldaki bütün malları harcardı. Hatta hiçbir şey kalmaması için süpürtürdü, Bu, vergilerin dışındaki gelirlerde Halifelerin yaptıkları idi, Vergilerden elde edilen gelirler, hiç bir zaman Beytülmal merkezinde durdurulmayarak, geldiği gibi, zaruretine binaen, ehemmiyetli görülen yerlere hemen harcanırdı. Zaruri olan yerlere hemen harcandığı için, geride hiç bir şey kalmazdı ki Beytülmalda bırakılsın.
Maddenin dördüncü şıkkına gelince:
Bunun delili; Şeriatın, bütün Müslümanlara cihadı farz kılıp, gayri müslimlere farz kılmamasıdır. Şeriat, cihadı bütün Müslümanlara farz kıldığı halde gayrimüslimlere farz kılmamıştır. Aynı zamanda, Şeriat; Müslümanlara ancak kaza/yargı ve dini eğitimi farz kılmıştır. Bu hususları, Müslüman olmayanlara farz kılmamıştır. Yine vaki olacak zararların izalesini Müslümanlara farz kıldığı halde Müslüman olmayanlara farz kılmamıştır. Allah’ın farz kılmadığı bir verginin Müslüman olmayanlardan alınması zulüm olduğu gibi, Allah’ın emretmediği bir şey de emredilmiş olur. Şeriat, Müslüman olmayanların üzerine cizyeden başka bir şey emretmemiştir. Bundan dolayı, onlardan, bundan başka bir şey tahsil edilmez.
İşte bunların hepsi, dört şıkkıyla beraber,
ilgili maddenin delilleridir.
[1] Ebu Davud, K. Harac, 2548
[2] Ahmed b. Hanbel, Müs. Şamiyyin, 16387
[3] Ahmed b. Hanbel, Müs. Basriyyin, 19774
[4] Ahmed b. Hanbel, Müs. Mükessirin min es-Sahabe, 4648
[5] Tevbe: 41
[6] Nisa: 95
[7] Nesei, K. Zekat, 3045
[8] İbni Mace, K. Ahkam, 2331
[9] Nesei, K. Zekat, 2496
[10] Bakara: 219