MADDE-146: “Devletin harcamalarına Beytülmal’ın daimi gelirleri kafi gelmezse devlet Müslümanlardan vergi tahsili yoluna gider. Böyle bir vergi tahsili yaparken, aşağıdaki sebepleri göz önünde bulundurur: 1- Farz olan cihadı yapabilmek. Fakir, miskin ve yolda kalmışların nafakalarını temin gibi Beytülmal’ın üzerine farz olan harcamaları karşılamak; 2- Memurların maaşlarını, ordu ihtiyacını (maaş, erzak, silah, mühimmat) ve yöneticilerin ödeneklerini
MADDE-146: “Devletin harcamalarına Beytülmal’ın daimi gelirleri kafi gelmezse devlet Müslümanlardan vergi tahsili yoluna gider. Böyle bir vergi tahsili yaparken, aşağıdaki sebepleri göz önünde bulundurur:
1- Farz olan cihadı yapabilmek. Fakir, miskin ve yolda kalmışların nafakalarını temin gibi Beytülmal’ın üzerine farz olan harcamaları karşılamak;
2- Memurların maaşlarını, ordu ihtiyacını (maaş, erzak, silah, mühimmat) ve yöneticilerin ödeneklerini karşılamak.
3- Zaruri olarak karşılanması Beytülmal’a ait olan; açlık, tufan ve zelzele gibi beklenmedik bir takım felaketlerin baş göstermesinde gerekli harcamaları yapabilmek için devlet Müslümanlardan tahsil edilmek şartıyla bir takım vergiler koyabilir.
4- Karşılıksız olarak yollar yapmak, sular çıkarmak, camiler, okullar, hastahaneler yapmak gibi ikinci derecedeki maslahatları gerçekleştirmek.”
Şeriat; devlet reisinin, kendi başına fevkalade bir durum olmadan, Müslümanlara vergi koymasını yasaklamıştır. Bu hususta Rasul (u) şöyle demiştir:
لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ “Meks (vergi) sahibi cennete girmez.”[1]
Hadiste geçen (مكس) kelemsi, gümrük kapılarında tüccarlardan alınan vergidir. Ancak bu, Rasul (u)’in;
لا يَحِلُّ مَالُ امْرِئٍ إِلا بِطِيبِ نَفْسٍ “Hoşnutluğu ve rızası olmadan hiç bir Müslümanın malı helal olmaz.”[2] hadisinden hareketle, yukarıdaki hadiste geçen vergi kelimesi bütün vergilere şamil olduğu gibi, Halifeye ve bu işi yapacak her Müslümana şamil olur. Şeriat, vergi almayı yasakladığına göre, bu yasak; hem Halifeye, hem de diğer Müslümanların vergi koymalarına şamildir.
Ancak, Allah (Y)’ın mal almasını Müslümanlara farz kıldığı hususlar müstesnadır. Böyle hallerde Halife, Müslümanlara yeni bir vergi koyabildiği gibi bu vergiyi onlardan kuvvet kullanarak da alabilir. Bu hallerde alınan vergi, devlet reisinin emirine binaen değil, Allah’ın emrine binaen alınmış olup, Halife ise, burada ancak, Allah’ın emrini yerine getiren bir fonksiyon icra etmektedir. Şeriat, Allah’ın emrettiği bir vergiyi alma yetkisini Halifeye verdiği gibi, Müslümanların da Allah’ın bu emrine ittiba ederek, bu vergiyi Halifeye vermelerini emretmektedir.
Binaenaleyh, Şeriat’ın hem Beytülmala hem de Müslümanlara vacib kıldığı bir hususa Beytülmaldan gerekli harcamalar yapılır. Şayet, oraya harcanan meblağ, Beytülmalda bulunmazsa veya Beytülmaldaki meblağ tükenirse, yahut mevcut meblağ harcanacak yerlere kafi gelmezse, Şeriat ahkamının Müslümanlara farz kıldığı şekilde Halifenin Müslümanlara vergi koyması vacib olur.
Bu maddede zikredilen Allah (Y)’ın Müslümanlar üzerine vacib kıldığı hususların tafsilatına gelince:
Birinci fıkranın delili:
Allah (Y); fakirlere, miskinlere ve yolda kalanlara ve cihad farzının yerine getirilmesi için infakı, Halife’nin üzerine farz kıldığı gibi, bütün Müslümanlara da farz kılmıştır. Nitekim Rasul (u) şöyle buyurmuştur:
“Komşusunun aç olduğunu bildiği halde geceleyen, bana iman etmiş değildir.”
İşte gerek zekat ayeti, gerekse içlerinde fakir, miskin, yolda kalmış ve dilenenlerin zikredildiği bu deliller ile, وَجَاهِدُوا بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ “Mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin.”[3] gibi cihada ait deliller bu fıkranın mesnedini teşkil ederler.
İkinci fıkranın delili:
Allah (Y); devlet memurlarının maaşlarını, orduya ait ihtiyacı ve ordu mensuplarının ücretlerini, onlara yapılan ücret akti gereğince onların ücretlerinin ödenmesini Halifenin üzerine farz kılmıştır. Yine Halifenin ve diğer hakimlerin ödeneklerini de Ebu Bekir’in kendi ticaretini bırakarak Halifelik görevini üslendiği için sahabe tarafından kendisine Beytülmaldan muayyen bir bedel tahsis etmeleri deliline binaen Beytülmala farz kılmıştır. Bunun gibi Allah (Y); İlim öğretmenliğini, Kaza/yargıyı ve mal ile cihadı Müslümanlar üzerine farz kıldığı gibi, başlarına bir Halifenin ikamesini de, bir emri farz kıldığı gibi farz kılmıştır.
Ordu ile ilgili ihtiyacı temin farziyetine gelince; buna Rasul (u)’in şu sözü delildir:
لِلْغَازِي أَجْرُهُ وَلِلْجَاعِلِ أَجْرُهُ “Gazaya giden için mükafat olduğu gibi, kendi namına gazaya gönderen için de mükafat vardır.”[4]
Devlet memurlarının maaşlarına gelince; bunlar, öğretmen ve hakimler gibi, diğer devlet memurlarıdır. Allah (Y), Müslümanlara bu görevlerin yapılması için, böylelerinin ikamesini farz kıldığından dolayı, bu görevi yapanların ücretlerini ödeme görevini de Müslümanlara farz kılmıştır. Bu, hem iltizama/bağlayıcılığa delâlet etmesi bakımından, hem de vacibin ancak kendisi ile tamamlandığı şey de vacibtir şer’î kaidesine göre Müslümanlara farzdır. Zira, öğretmen ve hakimlerin tayini, onlara verilecek bir ücret mukabili mümkün olur. Diğer devlet görevlilerine gelince; onların yaptığı iş, hem Müslümanlara hem de Beytülmala Allah (Y)’ın farz kıldığı bir iş ise, mesela; cami imamlığı, savaş idaresinde çalışan görevliler ve bunlar gibi kimseler için; vergiler konup maaşları ödenebilir. Fakat Allah (Y)’ın sadece Beytülmala farz kılıp, Müslümanlara farz kılmadığı, vergi tahsildarlığı gibi görevler için, devlet vergi koymaz.
Yöneticilerin ödeneklerine gelince; Cenabı Hak bir yöneticiyi başlarına ikameyi Müslümanlara farz kılmıştır. Bundan dolayı yönetim işini üstlenen kimsenin memnun olabileceği bir ödeneği Müslümanlara farz kılmıştır.
Üçüncü fıkranın delili:
Allah (Y), Müslümanların maslahatları ve faydalarının olduğu sahalarda, Müslümanların maslahatlarını koruma düşüncesiyle, gerekli harcama yapmayı, Halifeye farz kılmıştır, Ümmetin maslahatı, bütün ümmetin, kullanıp yararlandığı şeylerdir. Su çıkartmak, eğitim, yol ıslahı, ve benzeri şeylerdir. Evet, Allah (Y); bütün ümmetin yararlanacağı yerleri açmak ve işletmeye hazırlama görevini, Halifeye farz kılmıştır. Mesela; misafir ve yolcuların yararlanması için yer açmak, herkesin istifade edeceği hamamlar açmak, hastaların yatması ve tedavi görmesi için hastaneler, namaz kılanlar için mescitler gibi yerler açmak, Halifenin görevleri arasındadır. Müslümanlar oturmak için, mescitlerin sahasından istifade edebilecekleri gibi, abdest için sudan istifade edebilir. Şeriat yol yapımı, su çıkarma, okul ve mescit yapımı, hastane ve benzeri tesislerin yapılmasını Halifenin üzerine emretmiştir. Çünkü, bu gibi işler, halkın yararını temin ettikleri için maslahat kavramı içinde müteala edilir. Maslahat ise bir menfaatı celp, bir mazarratı da defetmek vasfına haiz bulunmaktır. Maslahatın olmadığı ve bulunmadığı zaman zarar meydana gelir. Halk kendi maslahatlarını ve menfaatlarını sağlayacağı yer ve imkanlar bulamadığı zaman bir zararın vuku bulması muhakkaktır. Vuku bulacak zararı defetmek Halifenin üzerine düşen bir vazife olduğu gibi bütün Müslümanlar üzerine de görevdir. İbni Abbas’tan rivayet edilen bir hadise göre;
لا ضَرَرَ ولا ضِرَارَ“Zarar vermek İslâm’da olmadığı gibi, zarara uğramak da yoktur.”[5]
Yine bir hadisi şerifte Rasul (u) şöyle demiştir:
“Kim başkasına zarar vermek isterse Allah ona istediği zararı dokundurur. Kim düşmanlık yapmak isterse, Allah onun bu niyetine göre kendisine düşman meydana getirir.”
Maslahat ve kamu yararı söz konusu olan konular, eğer maddi imkanlar olmadan gerçekleşmesi mümkün olmayacak ise, o takdirde, hayırlı kurumların gerçekleşebilmesi için, hem Halife, hem de bütün Müslümanlara, gerekli vazifeler terettüp eder. Çünkü, bu hayırlı kurumların gerçekleşmesi, zararı defedeceği için, bütün Müslümanların üzerine farzdır. Halife üzerine farziyeti gerçekleştiren husus Halifenin, halkın işlerini idare etme mecburiyetidir. Bütün Müslümanlar üzerine farzın düşmesi ise bu konudaki delillerin, genel anlamından anlaşılmaktadır. Mesela, لا ضرر ولا ضرار “Zarar vermek olmadığı gibi, zarara karşı zarar icra etmek de yoktur” sözü, genel bir mana taşımaktadır.
Dördüncü fıkranın delili:
Sıkıntıya düşmüş ve yardıma muhtaç olan kimselere yardım ile ilgili delillerdir. Zira; tufan, zelzele ve benzeri felaketlere duçar olan kimseler, yardıma muhtaç kimseler sınıfı içerisinde mütalaa edilirler. Açlık ve kıtlık konusundaki yardım mecburiyeti ise şu hadislerin kapsamındadır:
“Komşusunun aç olduğunu bildiği halde tok olarak yatan kimse, bana iman etmiş değildir.” hadisi ile;
وَأَيُّمَا أَهْلُ عَرْصَةٍ “Her hangi bir mahallede, bir kimse, aç olarak sabahlarsa oradaki halkın zimmeti, Allah’a ait değildir”[6]
Bundan dolayı, böyle konularda bu görev, hem
Beytülmala, hem de Müslümanlara farz olur.
[1] Daremi, K. Zekat, 1606
[2] Ahmed b. Hanbel, Müs. Basriyyin, 19774
[3] Tevbe: 41
[4] Ebu Davud, K. Cihad, 2164
[5] İbni Mace, K. Ahkam, 2332
[6] Ahmed b. Hanbel, Müs. Mükessirin, 4648