Üstad Esad Mansur’un Kaleminden 102. Ramazan bize, Hilafetsiz ve Halifesiz, yenilginin ve sömürgeci devletlere bağımlılığın gölgesinde geliyor. Peki insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmete ne oldu?! Sayısı mı az yoksa gücü mü yetersiz ki laiklik ve demokrasi kisvesine bürünmüş modern Haçlı saldırısına tepki veremez, düşmanına top atamaz veya şerli barbar güçlerin kafataslarını parçalayacak, saldırganları hezimete
Üstad Esad Mansur’un Kaleminden
102. Ramazan bize, Hilafetsiz ve Halifesiz, yenilginin ve sömürgeci devletlere bağımlılığın gölgesinde geliyor. Peki insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmete ne oldu?! Sayısı mı az yoksa gücü mü yetersiz ki laiklik ve demokrasi kisvesine bürünmüş modern Haçlı saldırısına tepki veremez, düşmanına top atamaz veya şerli barbar güçlerin kafataslarını parçalayacak, saldırganları hezimete uğratacak ve beldeleri Haçlı kapitalizmin pençelerinden temizleyecek kanlı bir atış yapamaz hale geldi?! Devletini yok eden, etlerini parçalayan, evlatlarını katleden, servetini talan eden düşmanına boyun eğmesinin ve yenilgiye uğramasının sırrı nedir?!
Ümmetin başına bir musibet geldiğinde, bu musibeti herkes hissediyor ama çözümünü bilmiyor; şimdi keskin ihsas sahibi herkes; ümmetin gecikmesinin sebebini düşünmeye ve araştırmaya başladığı gibi ümmetin tarihinde ve mirasında nasıl olduğunu ve nerede olduğunu araştırdı; nitekim ümmet, en büyük devlete, en ileri medeniyete, en geniş kültüre ve en derin fikre sahip olan bir ümmet olup üç kıtaya bin üç yüz yıl hükmetmişti; bu yüzden ideolojisine yönlendirmek için ümmetin kalkınmasının sırrını, tökezlemesinin ve düşmesinin sebebini araştırdı; ayrıca ümmetin fikrinde oluşan sisleri ve onu çevreleyen gizemleri açığa çıkardı; böylece saflığına ve duruluğuna geri dönsün diye ümmeti billurlaştırdı ve arındırdı; dolayısıyla bunun yolunu araştırdı ve ümmet için sahih ve doğru yolu açığa çıkardı ve ayrılmayan ve parçalanmayan sağlam bir bağla birbirine bağlanmanın önemini idrak etti. Böylece ümmetin büyümesi, gelişmesi, genişlemesi ve mütekamil bir kurtuluş hareketine dönüşmesi için ideolojik hizbi bir kitle oluşturdu. İşte şimdi o, maşallah, la havle ve kuvvete illa billah, artık hiç kimse için bir sır değildir. Allah’ın izniyle açık bir şekilde Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafete çağırıyor. Allah’a inanan, samimi olan ve İslam ümmetinin kurtuluşunu isteyen bir kimsenin tek yapması gereken katılmak, desteklemek ve yardım etmek için ona tabi olmasıdır ki böylece üzerinden, hem oturma günahı hem de boynunda biat halkası olmadan ölen cahiliye ölümüyle ölür günahı kalksın.
شَهرُ رَمَضَانَ الَّذِى أُنزِلَ فِيهِ القُرآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّناتٍ مِّنَ الهُدَى وَالفُرقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهرَ فَليَـصُمهُ “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun.” [Bakara 185] Dolayısıyla Allah, bu ayda Kur’an-ı indirerek onu mübarek kılmıştır; sanki Allah bu ayda bizi insanlara yol gösteren Kur’an ile şereflendirdiği için Subhanehu’ya şükretmek amacıyla oruç tutmayı farz kılmıştır. Bu yüzden Kur’an’a iman eden kişinin, Allah’ın izniyle insanları dalaletten kurtarmak ve onları karanlıklardan aydınlığa kavuşturmak için Kur’an-ı tüm insanlara taşıması vaciptir. Dolayısıyla onun, oruç tutmakla yetinmesi, Kur’an-ı ilk kez üzerine indirilenin taşıdığı gibi taşımaması ve onu tatbik etmeye çağırmaması caiz değildir; çünkü Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Kur’an-ı tüm insanlara taşımış, onun devletini kurmuş ve onun hak ile batılın arasını ayıran apaçık hükümlerini tatbik etmiştir. Böylece O’nun ameli, insanlar için bir örnek olmuştur. Bundan sonra nasıl olur da bir kişi, üzerine Kur’an’ın hükümlerinden başka hükümlerin tatbik edilmesini, onun kanunlarından başka kanunların çıkarılmasını ve halkın hayali egemenliğini kabul edebilir ve oruç, namaz, zekat ve haccın farz olması gibi farz olan şeriatın egemenliğini reddedebilir?!
Bu ay, cihat, fetihler ve zaferler ayıdır. Böyle olduğu için sanki Subhanehu, Müslümanların ilk savaşının bu ayda olmasını murad etmiş ve Müslümanların dikkatini oruç ile cihadın ayrılmaz bir bütün olduğuna çekmek için büyük Bedir savaşıyla birlikte ikinci yılda orucu farz kılmıştır. Bu yüzden oruç, sadece yemek ve içmekten kaçınmak anlamına gelmemektedir, bilakis Allah yolunda cihat etmek gibi büyük bir ibadetle bütünleşmiştir. Nitekim Müslümanlar bunu anladılar ve Ramazan ayında cihattan, büyük zafer ve fetihlerden geri durmadılar; zira Bedir savaşı, Mekke’nin fethi, Kadisiye savaşı, Endülüs’ün fethi, Zellaka, Ayn Calut ve Hıttin savaşı, ardından Beytu’l Makdis’in kurtuluşu, Paris yakınlarındaki Balâtu’ş Şühedâ (Puvatya) savaşı, Amuriye ve Ankara’nın fethi bu ayda olmuştur. Bu yüzden bu ay, uyuma, gündüz yemek hazırlama, geceleri uykusuz geçirme, yeme, içme, eğlenme, dizi ve film izleme ayı değildir… Bilakis gündüzleri oruç tutma, cihat etme, geceleri ise namaz kılıp kıyam etme ve Kur’an okuma ayıdır.
Kur’an’da geçen kesin şerî emirler, Sıhah’da geçen hadisi-i şerifler, Nebevi sünnet ve Sahabenin icması, kadim bir ümmetin tarihi gerçeklerinin yanı sıra İslam ümmeti dışındaki bir millet için gerçekleşmeyecek olan şerî kaynaklardır; işte bunların tamamı, Hilafeti kurmak ve İslam’ı tatbik etmek için çalışmanın farz olduğunu söylemektedir. Dolayısıyla ideolojinin doğası, sahibini kendi içinde kapalı olarak kalmamaya zorlar. Bu yüzden tüm odaklarla mücadele eder ve tüm fikirlerle savaşır; zira ideoloji sahibine, kendi dışındaki ilkeleri ve sistemleri kabul etmemeyi, kendi sistemi dışında bir sistemi kabul etmemeyi ve kendi kaynakları dışındaki kanunlara boyun eğmemeyi farz kılmıştır. فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَينَهُم“Hayır, Rabbine andolsun ki; aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe iman etmiş olmazlar.” [Nisa 65]
Müslümanların mevcut gerçeği, Hilafeti kurmak için çalışmalarını gerektirir; zira Müslümanlar için Hilafetten başka bir kalkınma ve kurtuluş yoktur; bu yüzden selim bir aklı olan veya hazır bulunup kulak veren herkese, ümmeti Hilafet ile kurtarmak için harekete geçmeyi ve bu yoldan başka bir çarenin olmadığını hatırlatmalıdır. Bilakis tüm insanlığı kurtarmak onların görevidir. Çünkü insanlık, zalim kapitalizmin ateşiyle yanıp tutuşmaktadır. Bu yüzden ümmet, dünyayı, küfürden, zulümden, dalâletten, insanların birbirlerinin kölesi olmasından, mülkiyet özgürlüğü adına insanların mallarının haksız yere yenmesinden, şahsi özgürlük, demokrasi ve insan hakları adına insanların ahlaksızlık batıklığına sürüklenmesinden kurtarmak için emaneti yüklenmiştir. وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاً لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ“Böylece sizi, insanların üzerine şahit olmanız için vasat bir ümmet kıldık.” [Bakara 143]
Ramazan ayında imani bir atmosfer oluşur; bu yüzden ona takva ve ruhani bağlar hakim olur; zira takva, orucun hikmetidir. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ “(Ey iman edenler), oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de korunasınız diye farz kılındı.” [Bakara 183] İşte bu atmosfer onu, salih ameller işlemeye motive eder ve onu değerler basamağında birincil öncelikle başlamaya davet eder; birinci önceliklerden biri ise Hilafetin kurulmasıdır; çünkü Hilafet sayesinde diğer hükümler uygulanır, tüm vacipler yerine getirilir, mallar, ırzlar ve evler korunur. Bu yüzden bizim bıkıp usanmadan Müslümanlara birinci önceliklerini hatırlatmalıyız. Zira bu öncelik Müslümanları, hayrı sevmelerine, başkalarının sorumluluğunu almalarına, muhtaçlara yardım etmelerine ve hedeflere ulaşmak için fedakarlık yapmalarına sevk edecektir; dolayısıyla Müslümanların işlerini muhlis ve bilinçli bir liderlik üstlendiğinde, o zaman mucizelere imza atacaklardır.
İslam ümmeti, asil ve cömert bir ümmettir; bu yüzden ne kadar aç, yorgun, zayıf ve üzgün olursa olsun, yine de ayağa kalkar, kükrer ve silip süpüren bir sel gibi harekete geçer. Örneğin Haçlılar ve Moğollar döneminde ümmetin başına musibetler geldi; ancak ayağa kalktı ve büyük devlet olarak geri döndü. Hatta şu an başına gelenlere rağmen ölmedi; çünkü büyük ülkeleri savaş meydanlarında hezimete uğrattı ve ajan rejimlere karşı yaptığı devrimlerle neredeyse Amerika ve Batılı ülkeleri devirdi. Nitekim farkındalığı yükseldi, henüz tamamlanmamış olsa da ama tamamlanacak. Çünkü o, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmettir; çünkü o en doğru bir ideolojiye sahiptir, çünkü o en bilinçli bir Hizb çıkardı ve Allah’ın izniyle de o muzaffer olacaktır.