1924’te Hilafetin yıkılmasından bu yana dünyanın her bir köşesi sürekli bir kaos halindedir. Dolayısıyla bu, teknoloji, tıp, tarım ve ordudaki ilerlemenin yanı sıra siyasette ve ırklar ve cinsiyetler arasındaki eşit haklarda görünen ilerlemeye rağmen böyle olmaktadır. Dolayısıyla bizler, Kur’an ve sünnete bakmaya gerek olmadığını, (yani dini devletten ayıran), dahası insanın arzularına dayalı insan yapımı bir
1924’te Hilafetin yıkılmasından bu yana dünyanın her bir köşesi sürekli bir kaos halindedir. Dolayısıyla bu, teknoloji, tıp, tarım ve ordudaki ilerlemenin yanı sıra siyasette ve ırklar ve cinsiyetler arasındaki eşit haklarda görünen ilerlemeye rağmen böyle olmaktadır. Dolayısıyla bizler, Kur’an ve sünnete bakmaya gerek olmadığını, (yani dini devletten ayıran), dahası insanın arzularına dayalı insan yapımı bir sisteme ve hayatımızın tüm işlerini yönlendirmesi için servetin çoğunu küçük bir azınlığın eline veren tefeciliğe dayalı ekonomik sisteme (kapitalizme) bakmamız gerektiğini haber veren bir nizama inanmak için kandırıldık. Bu yüzden oturup tüm bu krizlerin sürekli olarak meydana gelmesinin, bunları çözmeye yönelik tüm girişimlere rağmen ne kadar ilerleme olursa olsun işlerin daha da kötüleşmesinin veya yeni krizler oluşmasının nedenini düşünmeliyiz. Nitekim derinlemesine düşünüldüğünde,bu krizlerin doğadan, kazalardan veya herhangi bir toplumda meydana gelen doğal şeylerden olmadığı, ancak bunların dünyayı kontrol eden ve onu doğudan batıya laik kapitalist sistemi kullanmaya zorlayanların tasarımıyla olduğu ortaya çıkacaktır.
İslam beldelerindeki koruyucu kalkanımız kalktığından dolayı vahşi diktatörlerin ve meşru olmayan yöneticilerin altında yaşamaya zorlandık. Böylece korkunç bir yoksulluğun, doğal kaynakların heder edilmesinin çalınmasının, bir zamanlar ilerlemenin ve sağlık hizmetlerinin üstünlüğünün merkezi olan eğitim ve tıp kurumlarının tasfiyesinin, feminizmin, bireyciliğin ve eşcinselliğin ortaya çıkmasıyla birlikte eşler, ebeveynler ve çocuklar arasındaki ilişkilerin parçalanmasının, sürekli şiddetin, ulus devletlerin ortaya çıkmasından bu yana hiç bitmeyen ve başımıza bela olan mülteci krizinin altında yaşamaya zorlandık. Dahası fayda ve zarar gibi kapitalist mefhumlar haram ve helal ile değiştirilerek hayatımızın işlerini nasıl idare edeceğimize dair merceğimizi çaldılar.
Bununla birlikte tüm gücü, parası ve sürekli değişen ve kapsayıcı ve ilerici olarak dayatılan kanunlarıyla Amerika’da bile kaos ve krizler asla bitmek bilmiyor. Zira halkın ve hükümet yetkililerinin George Floyd’a tepkisine rağmen, Amerika’daki siyahiler diğer tüm ırk veya etnik gruplardan daha fazla sayıda öldürülmeye ve hapsedilmeye devam ediyor. Yine Biden ve Demokratların, yoksulluk ve şiddetten kaçanların Amerika’da yaşaması için yardım etme sözü vermelerine rağmen, göçmenler hapishanelerde kilitli kalmaya ve sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaya devam ediyor.Feminist harekete rağmen, Amerika’daki kadınlar hala gelir eşitsizliğiyle, boyun eğmeyle ve yaygın cinsel istismarla karşı karşıya kaldıkları gibi çocuklarıyla birlikte daha fazla yoksulluk içinde yaşama riskine maruz kalıyorlar. Ayrıca silah yasalarına rağmen, Amerika diğer zengin ülkeler arasında en yüksek silahlı şiddete sahip ülke olup durum daha da kötüye gidiyor. Tıpkı en son okullarda meydana gelen silahlı saldırılarından birinde olduğu gibi. Zira 6 yaşındaki bir çocuk öğretmenini vurmuştu. Nitekim Amerika, dünyanın en zengin ülkelerinden biri olmasına rağmen, gıda güvensizliği 34 milyon Amerikalı ve sıhhi tesisata sahip olmayan bazıları için bir norm haline gelmiştir. Zira onların eğitime, sağlığa ve temiz suya erişimleri yoktur! Dolayısıyla bunlar, eşitlik ve demokrasi feneri olarak ilan edilmesine rağmen ümmet, 2021’de toplum içinde var olan derin kırgınlıkları ve bölünmeleri açığa çıkaran rezil bir isyana tanık oldu.
O halde Amerika, örnek almamız gereken bir ülke midir? Peki insan yapımı yasalar altında yaşamamız, bizim için kaos ve şoktan başka bir şey getirmeyeceğinin bir işareti değil midir?
O zaman sorunlarımızı çözmek için demokrasiye, kapitalizme ve laikliğe bakmaya nasıl devam edebiliriz? Oysa Allah Subhanehu ve Teala bize, sevgili Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine-i Münevvere’da devleti kurarken koymuş olduğu hükümleri ve bunların nasıl uygulanacağına dair metodu bahşetmemiş midir? Bu, büyük bir görev olmasına rağmen ancak bizim, sadece küçük putperest kabilelerle değil, aynı zamanda sayı ve askeri teknoloji bakımından daha iyi durumda olan Romalılar ve Persler gibi zamanın büyük güçleri ile karşı karşıya kalan Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den ve Sahabe Rıdvanullahi Aleyhim’den ilham almalıyız.
Ancak Müslümanlar sayı ve teknoloji bakımından eksikliklerini daha güçlü bir şeyle telafi ettiler. Dikkat edin o, Allah Subhanehu ve Teala’ya olan iman ve tevekküldür. Böylece Allah onlara, asırlarının zalimlerine karşı zafer bahşetmiştir. Zira onlar, dünyaya İslam’ın merceğinden bakmışlar ve kararlarında onlara yol gösteren ise Allah Subhanehu ve Teala’nın rızasını aramaları olmuştur.Böylece Hilafet Devleti’nin gölgesinde şeriatı uygulayarak ve Allah yolunda cihat ederek İslam’ın yayılmasında büyük mesafeler kat etmişlerdir.
Bu yüzden bu ders ve ibretlere kulak vermeliyiz. Tıpkı Sahabe Radıyallahu Anhum’un yaptıkları gibi Allah Subhanehu ve Teala’ya olan inancımızı tasavvur etmeli ve dünyada düzen ve istikrarı sağlamak için bizden istenen gerçek değişikliği ancak O’na güvenerek gerçekleştirebileceğimize inanmalıyız. Zira bizler, yaratıcımız tarafından bize gönderilen şeriat sayesinde tüm işlerimizi halletmek için çok mükemmel ve yeterli kanunlara sahibiz. Bu yüzden O’nun şeriatının dışında herhangi bir hüküm aramaya çalışmak, Şeytan’ın bizi saptırmak için bir tuzağıdır. Nitekim Allah, bizim için dinini tamamlayarak nimetlerini üzerimize ihsan etti ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i bizim üzerimize şahit kıldığı gibi bizi de tüm insanlığın üzerine şahit kılmıştır. Zira Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاً لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيداً“Böylece sizi, insanların üzerine şahit olmanız ve Rasul’ün de sizin üzerinize şahit olması için vasat bir ümmet kıldık.” [Bakara 143]
Bireyler olarak nefsimizde olana bakmalı ve Allah Subhanehu ve Teala’nın Kur’an-ı ve Şeriatını tüm insanlığa rahmet olarak gönderdiğini hatırlamalıyız. Dolayısıyla ümmet-i Muhammed’in, Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatacağına dair kesin bir inanç yoluyla nefsinde yaşatması gereken şey işte budur. Şüphesiz şeriatın pratik görüntüsü, kapitalizmin karanlığı ve kaosuyla çevrili bir dünya için bir aydınlık feneri ve bir çıkış yolu olacaktır. Zira adil bir Halife’nin liderliğindeki Hilafet ile ümmet, İslam’ı dünyaya taşımak için tüm imkanlarını kullanmaya hazır olacaktır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Sara Muhammed – Amerika