28 Recep 1445 yılının gelmesiyle birlikte Osmanlı Hilafet Devletinin yıkılışının 103. yıldönümüne girmiş olduk… Geride kalan bir Hicri yılla birlikte Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafetin kurulmasına daha da yaklaşıyoruz. Annemiz Hilafet ve babamız Halifenin yeryüzünden kalkmasının ardından Müslümanlar olarak bizler çok acı ve sıkıntılar yaşadık ve yaşıyoruz. Müslümanların otoritesinin hayattan kalkmasıyla birlikte İslam’ın hakimiyeti
28 Recep 1445 yılının gelmesiyle birlikte Osmanlı Hilafet Devletinin yıkılışının 103. yıldönümüne girmiş olduk… Geride kalan bir Hicri yılla birlikte Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafetin kurulmasına daha da yaklaşıyoruz. Annemiz Hilafet ve babamız Halifenin yeryüzünden kalkmasının ardından Müslümanlar olarak bizler çok acı ve sıkıntılar yaşadık ve yaşıyoruz. Müslümanların otoritesinin hayattan kalkmasıyla birlikte İslam’ın hakimiyeti de ortadan kalktı. İslam’ın ortadan kalkmasıyla birlikte durumumuz iyice kötüleşti, diğer milletler kuduz köpekler gibi üzerimize üşüştüler. Havadan karadan denizden dinimize savaş açtılar, kanlarımızı akıttılar, katliam işlediler, bizi topraklarımızdan sürdüler, ülkemizi işgal edip parçaladılar, zenginliklerimize göz diktiler… Geçmişte kanayan birçok yaralarımıza ek olarak şu günlerde Mübarek Toprak Filistin’de, özellikle Gazze’de, Sudan’da Yemen’de yeni yaralarımız kanamakta, acı ve ıstırap çekmekteyiz…
Bir Hicri yılın daha gelmesiyle birlikte dünya derin bir uçuruma sürükleniyor. Kapitalist ülkeler arasındaki şiddetli çatışmalar sonucu dünya yeni savaşlara ve siyasi krizlere doğru sürükleniyor. Ülkelerdeki kamu hazine borçlarındaki artış ve ödeme güçlerindeki zayıflık nedeniyle ekonomik krizler, erkek ve kadın arasındaki anormal ilişkiler nedeniyle içtimai kriz yaşanıyor… Bütün bunlar, dinin hayattan ayrılmasına yol açan insan, hayat ve kâinata yanlış bakıştan kaynaklanmakta.
Hakkı üstün kılarak, İslami yönetimin yokluğunda kaybolan adalet dengesini sağlayarak dünyayı yalnızca İslam kurtarabilir. İslam, iktidar elitini asla kayırmaz, herkes yargı önünde eşittir. Kim olursa olsun İslam, insanların mallarını, canlarını ve haklarını zalimlerin saldırılarından ve yolsuzluk yapanların yolsuzluğundan koruyacaktır. “Ey Ömer! Adaleti tesis ettin, emniyet ve güvene kavuştun, uyuyorsun!” “Annelerinden hür doğan insanları ne zaman köle edinmeye başladınız?” ve “Yetiş ya Mutasım” kıssalarında bizim için pek çok ibret vardır…
Bugün dünya, evren ve hayata bakışta hata eden, hak ve adaletten habersiz olan, şeytan yaptıklarını onlara hoş gösteren ama hidayet üzere olduklarını sanan insan yapımı ideolojilerin ateşiyle kavruluyor!
الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعاً“Onlar, iyi yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.” [Kehf 104]
Ey iman ve hikmet Yemen’indeki güç ve kuvvet ehli! Ey Sad bin Muaz, Useyd b. Hudeyr, Sad b. Ubade, El Kaka b. Amr ve El Habbab b. Munzir’in torunları! Hilafetin kurulması için çalışan Müslümanlar olarak bizler, İslam’ı desteklemek ve halkına yalan söylemeyen Hizb-ut Tahrir’i iktidara getirmek için Yemen’in ileri gelenlerine, ordumuzun subay ve askerlerine, güç ve kuvvet ehline sesleniyor, onlarca yıldır silahlarını birbirlerine doğrultan, aralarında çatışan Yemen ordusunun subay ve askerlerine ellerindeki silahları İslam’ı desteklemek ve İslam düşmanları ile savaşmak için kullanmalarını gerektiğini hatırlatıyoruz. Onlara öğüt veriyoruz:
فَإِنَّ الذِّكْرَى تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ “Çünkü öğüt müminlere fayda verir.” [Zariyat 55]
Hizb-ut Tahrir Yemen Vilâyeti
Medya Bürosu