H. 28 Recep 1342 / M. 3 Mart 1924 günü Müslümanlara karşı tarihin en büyük suçu işlendi. İngiltere öncülüğündeki kâfir Batı, İslam Devleti’ni yıktı. İşgalci İngiliz orduları, ajanları Mustafa Kemal’in Hilafeti kaldırdığından, enkazı üzerine laik cumhuriyeti kurduğundan ve Halifeyi sınırdışı ettiğinden emin olduktan sonra ancak İstanbul Boğazı ve başkent İstanbul’dan geri çekildiler. Hiç şüphe yok ki bu vahim olay, İslam ümmetinin hayatında tehlikeli bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Bu vahim olay öncesinde Müslümanlar, Darü’l-İslam’ın gölgesinde yaşıyorlardı. İslam Devleti’nin gölgesi altında yaşamayanlar ise, tebaasından biri olmak, İslami hayatın tadını çıkarmak ve bir Halifeye biat etme yükümlülüğünden kurtulmak için İslam Devleti’ne akın akın geliyorlardı. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً“Kim boynunda biat halkası olmadan ölürse cahiliye ölümüyle ölmüş olur.”

Fakat devletin yıkılmasından ve Hilafetin ilgasından sonra Müslümanlar, Daru’l İslam’da yaşama farziyetinden yoksun kalmışlardır. Bu nedenle bu üzücü olay, İslam ümmetinin geleceğine oluşturduğu tehlikeden dolayı üzerinde düşünülmesi gereken bir hadisedir. Dolayısıyla Hilafetin yıkılışının yıldönümü, diğer yıldönümlerinden tamamen farklıdır. Bu sadece elim bir yıldönümü değildir, aksine Allah’ın Şeriatını insanlar üzerine uygulamak için Hilafetin yeniden kurulması çalışması farziyeti için motivasyon olmalıdır. Çünkü bir vacibin kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir. Yine Hilafetin yıkılışının yıldönümü, diğer olağan yıldönümleri gibi bir kutlama yıldönümü de değildir. Aksine her ne kadar Müslümanlar arasında yaygın olmasa da bu yıldönümünün anlamlarını ihya etmektir. Anlamların yayılması, Müslümanlarda doğru siyasi eylem güdülerini ve İslam ümmetinin acil siyasi birlik motivasyonunu körükler. Hilafetin dönüşüyle din korunur, savunulur, İslam’ın özü korunur, kutsal yerler ve işgal altındaki tüm İslam ülkeleri kurtarılır, ayak takımı yatıştırılır, hadler uygulanır, haramların ihlal edilmesi önlenir, namuslar korunur, böylece soyların karışımı önlenir, sınırlar tahkim edilir, böylece yol geçen hanına dönüşmez.

102 yıl önce Hilafetin yıkılmasından bu yana Müslümanlar, zafer, izzet ve şerefin tadını bir kez bile olsun tatmamışlar, bir muharebe ve savaştan kesinlikle zaferle çıkmamışlardır. Hilafetin yıkılmasından sonraki dönemlerde girdikleri savaşlarda hep yenilgiye ve hezimete uğramışlar, felaketlere maruz kalmışlardır. Çağrıda bulundukları ve propagandasını yaptıkları barışlara gelince, yabancıya teslimiyetten başka bir şey değildir, sadece hayal kırıklığına, seraplara ve illüzyonlara neden olmuştur. Dolayısıyla bu yıldönümünü durdurması, hesaplarını yeniden gözden geçirmesi, dikkatlice düşünmesi sonra Hilafet Devletinin yeniden kurulmasını birinci önceliği haline getirmesi için tüm gücüyle çalışmaya katılması, hangi ırka ve partiye mensup olursa olsun her Müslümanın boynunun borcudur. Ancak o zaman boynundaki bu büyük yükümlülükten kurtulacak, nuru ve ışığının inşallah insanlığı aydınlatacak olan bu büyük nimetten çalışanlarla birlikte nasibini alacaktır. Hizb-ut Tahrir’in kurmak için çalıştığı Hilafet fikri, son zamanlarda İslam ülkelerinde hâkim olan ve yayılan İslami uyanış ve İslami siyasi dalganın gerektirdiği kitlesel bir talep ve Batının dönüşünden korktuğu bir saplantı haline gelmiştir. Üstelik Hilafet, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesidir:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ“Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.”

#أقيموا_الخلافة               #كيف_تقام_الخلافة                      #بالخلافة_يحصل_التغيير_الحقيقي

#ReturnTheKhilafah          #KhilafahBringsRealChange

#YenidenHilafet      #HakikiDeğişimHilafetle