Her fikrin uygulanması için bir yöntem vardır. Üslup ise belirli bir işi yapmak için belirli bir keyfiyettir ve bu, sürekli olmayan bir keyfiyettir. Öğretim konusunda üsluptan kastedilen ise; fikirleri, mefhumları ve çeşitli bilgileri hızlı ve başarılı bir şekilde aktarma hedefini gerçekleştirmek hususunda öğrencilerine yardımcı olmak amacıyla, öğretmenin yaptığı yönlendirilmiş faaliyet yaklaşımlarının tamamıdır. Öğretmenin, öğretim durumuna uygun olanını seçebileceği çeşitli üsluplar vardır. Bu seçimi yaparken öğrencilerin seviyeleri dikkate alınarak, hedefin gerçekleşmesi bakımından en iyisi seçilir. Meselâ; karşılıklı konuşma, tartışma, anlatma, benzerlik, sorunları çözmek, deneyler, doğrudan uygulamalı öğretim ve benzeri üsluplar gibi. Üslup, sık sık bir araca ya da çoğunlukla belirli iş yapmaya gereksinim duyar. Zira araçlar ve üsluplar sürekli değildirler. Onlar; şartlar, şahıslar ve imkânlara bağlı olarak değiştirilir, geliştirilir ve çeşitlendirilirler. Herhangi temel bir fikrin uygulanması için bir yöntemin varlığı kaçınılmaz olduğu gibi, bu yöntemin uygulanmasında da araç ve üslupların başrolü vardır. Belirli bir işi hızlı ve başarılı bir şekilde tamamlamak, bu işi yapmaya uygun yeni üslup ve araçlar icat etme üretkenliğine dayanır.
Meselâ öğretmenin fikri hitabı ve öğrencinin fikrî kavrayışı şeklindeki öğretim yöntemi; bundan önce kalem, kâğıt, karşılıklı konuşma, taklit ve yazım gibi bazı üslup ve araçlar ile yapılıyordu. Yine bugün de bazı üsluplar ve araçlar ile yapılmaktadır. Fakat bunlar önceki üslup ve araçlardan farklıdırlar. Basılı resimler, hareketli maketler, sesli filmler, laboratuvarlardaki deneyler ve diğerleri gibi… Okulun; öğrencilerde aklî metodu yerleştirmek için uygun üsluplar kullanması gerekir. Çünkü aklî metot; aydın düşünmede ve İslam esasına dayalı kalkınmada temeldir. Zira onunla insandaki büyük düğüm çözülür ve insan, hayat ve kâinat, bunların dünya hayatının öncesi ve sonrası ve bunların öncesi ve sonrası ile olan alâkası hakkındaki sahih küllî fikir insanda oluşur. Böylece İslam’da devletin, ümmetin ve nizamın esasi olan İslami akîdeye aklî metot ile ulaşılır.
Miladî 19. yüzyıldan beri Avrupa sonra da Amerika ve Rusya, ilmî araştırma üslubundan kaynaklanan sanayi devrimini gerçekleştirmede göz ardı edilemeyecek büyük bir başarı elde ettiler. Bu üsluba da “bilimsel metot” dediler. Bu metot, sadece deneysel bilimlerde doğrudur ve etkilidir. Bunun “metot” olarak isimlendirilmesi de yanlış değildir. Çünkü bu, araştırmada daimî ve muayyen bir metottur. Fakat yanlış olan husus; düşünmek için aklî metodun değil de bilimsel metodun esas kılınmasıdır. Zira bu, Allahu Teala’nın varlığı ve Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Selem’in Nübüvveti gibi insanın var olduklarına ancak aklî metot ile ulaşabildiği hakikat ve bilgilerin çoğunun olmadığına dair hüküm vermeye götürür. Dolayısıyla bilimsel metot, ancak deney yapılabilen hissedilir maddelere has olduğunda doğrudur. Bu da üzerinde deneyler yapmak yoluyla maddenin gerçeğini ve özelliklerini bilmek için kullanılır. Aklî metot ancak düşünmede esas olan dört unsur ile varlığını sürdürebilir. Bununla birlikte fizik ve benzeri gibi hissedilir maddelerin incelenmesinde, akâid, teşrii ve tarih gibi fikirlerin incelenmesinde ve edebiyat araştırmaları ve benzerleri gibi kelâmın incelenmesinde kullanılabilir. Bir şeyin varlığı hakkında bilimsel netice ile aklî netice çeliştiğinde aklî netice alınır. Çünkü bir şeyin varlığı hakkında aklî metodun hükmü kesindir.
Bilimsel metot, İslam’ın hükümleri çerçevesinde kendilerinden ve özelliklerinden faydalanılması maksadıyla Allah Teala’nın insanın hizmetine sunduğu kâinatın gerçek ve sıfatlarına ulaşmak için kimya ve fizik gibi deneysel bilimlerle sınırlandırılır.
Bazı filozofların, özellikle eski Yunan filozoflarının düşünmede metot olarak itibar ettikleri üsluplardan birisi de “mantıkî araştırma”dır. Oysa mantık, düşünmede metot değildir, bilimsel araştırma (bilimsel metot) konumuna bile yükselmez. Dolayısıyla mantık, aklî metot üsluplarından bir üslup olarak kalmaya devam eder. (Mantık; bir neticeye ulaşmak için fikir üzerine fikir bina etmektir.) Fakat bu, içerisinde yanılma, aldatma ve saptırma kabiliyeti bulunan ve bazen gerçeğin aksi neticeye ulaşıldığı karmaşık bir üsluptur. En iyisi ondan sakınmaktır. Eğer kullanılmışsa neticesinin aklî metot ile sağlaması yapılmalıdır.
Ders müfredatlarını hazırlayanların ve öğretmenlerin herhangi bir konunun öğretilmesi için üsluplar ve araçlar önerirken aşağıdaki fikirleri dikkate almaları gerekir:
1- Üsluplar ve araçlar sürekli değildir. Öğretmen; karar kılınmış fikirleri öğrencilerin anlamalarını sağlamak için durumlarını ve aralarındaki ferdî farklılıkları dikkate alarak faydalı üsluplar ve araçlar oluşturmada üretken olmalıdır.
2- Vakıanın duyu yoluyla beyne aktarıldığı düşünme unsurlarından başlıca unsur, (işitme, görme, dokunma, koklama, tatma) hisleridir. Dolayısıyla vakıa, öğretim esnasında öğrenciler nezdinde hissedilen bir vakıa ise öğretmenin, öğrenimin (düşünmenin) konusu olan bu vakıanın hissettirilmesinde öğrencilerin duyu organlarını mümkün olduğunca fazla miktarda kullanmasını sağlaması gerekir. Eğer vakıa öğretim esnasında öğrenciler nezdinde mevcut olan bir vakıa değilse öğretmenin, sanki hissetmiş olurcasına yani zihinlerinde tasavvur edinceye kadar kararlaştırılan üslup ve araçlar ile bu vakıanın öğrencilerin zihinlerine yaklaştırılması gerekir. Çünkü vakıayı hissetmek düşünmede başlıca unsurdur. Bir vakıanın hissedilmesinde duyular ne kadar çok katılımda bulunursa, insanın o vakıayı hissetmesi o kadar derinleşir ve vakıa ile sıfatları hakkındaki hükmü çok daha dakik olur.
3- Müfredâtların yazımında ve onlara hitap edilmesinde, öğrencilerin dil seviyesi dikkate alınmalıdır.
4- İnsanın -özellikle 6-10 yaş arası öğrencilerin- eşyanın tafsilatını kavramadan önce genel ifade tarzlarını kavramasının dikkate alınması şunları gerektirmektedir:
– Öğrencilere harfleri öğretmeden önce manalara delâlet eden kelimeleri öğretmek. Falan vakıanın filan kelimeye delâlet ettiğini idrak etmelerinden sonra, o kelimeyi çözümleme işlemine başlanır ki bu, kelimeyi oluşturan harfleri ve heceleri açıklamaktır. Çözümleme işleminin yanı sıra terkip işlemi de yapılır ki bu da öğrendikleri harflerden yeni kelimeleri ve kelimelerden de yeni cümleler oluşturmaktır. Böylelikle dil öğretiminin iki yöntemi olan “harf yöntemi” ile “cümle yöntemi” arası birleştirilmiş olur.
– Öğrencilere eşyayı, varlıkları oluşturan unsurları ve ince ayrıntılı özelliklerini öğretmeden önce eşyanın görünen sıfatlarını öğretmek.
– Öğrencilere önemli şahsiyetlerin hayatlarının ve faaliyetlerinin ayrıntılarını öğretmeden önce bu şahsiyetlerin özet olarak siretlerini öğretmek.
– Öğrencilere belirli bir metindeki cüz’î kısımları ve ayrıntıları öğretmeden önce ondaki genel manaları ve esasi fikirleri öğretmek.