Evli olan kadınların hamilelik döneminden öncesiyle ilgili olana gelince; Sağlık Dairesi, gerek kadınlarla ilgili konulara gerekse hamilelik ve çocuk sahibi olmaya hazırlık ile ilgili hususlara dair sağlık bilincini geliştirir. Bunu ise halka açık konferanslar ve anne ve çocuk bakım merkezlerine periyodik olarak dağıtılan broşürler ve filmler aracılığıyla yapar ve bu materyaller, ülkenin her bir bölgesindeki örf ve adetlerin farklılıklarını, talimatlara adaptasyonunu ve bu adet ve örflere yönelik bilinçlenmeyi gözeterek bilgileri kolay, karmaşık olmayan ve aynı zamanda faydalı hale getirmekle ilgilenen Sağlık Dairesi’nden özel bir ekip tarafından denetlenir.
Anne ve çocuk bakım merkezleri, hamilelik sırasında anneyi veya fetüsü etkileyebilecek bulaşıcı hastalıkları da inceler ve her vaka ile ilgili tedavi veya danışmanlık hizmeti verir. Ayrıca merkezler, sağlıklı beslenme ve kadınların hamilelikten önce ihtiyaç duyduğu vitamin ve ek takviyeler konusunda danışmanlık vermekle de ilgilenir.
Hamilelere gelince; bakım merkezleri, kadınların ve fetüsün (cenin) güvenliğini sağlamak için periyodik olarak takibatta bulunur ve hamilelikleri boyunca uygun sağlık bakımı için hamilelik sırasında gerekli muayeneler için bir program belirler.
Şu hususu hatırlatmak önemlidir; Müttefekun Aleyh olan ve Abdullah İbn Mesud kanalıyla Müslim’in lafzında: إِنَّ أَحَدَكُمْ يُجْمَعُ خَلْقُهُ فِي بَطْنِ أُمِّهِ أَرْبَعِينَ يَوْمًا، ثُمَّ يَكُونُ فِي ذَلِكَ عَلَقَةً مِثْلَ ذَلِكَ، ثُمَّ يَكُونُ فِي ذَلِكَ مُضْغَةً مِثْلَ ذَلِكَ، ثُمَّ يُرْسَلُ الْمَلَكُ فَيَنْفُخُ فِيهِ الرُّوحَ… “Sizden birinizin yaratılışının başlangıcı, annesinin karnında kırk günde derlenir toplanır. Sonra ikinci kırk günlük süre içinde pıhtı hâline döner. Sonra da bir o kadar zaman içinde bir parça et olur. Daha sonra Allah bir melek gönderir ve melek, ona ruh üfler” şeklinde dediği sahih hadiste olduğu gibi kürtaj sadece fetüse ruh üflendikten sonra haram değildir, aksine bunun öncesinde yaratılışın başlamasından bu yana da haramdır.
Hadislerde, yaratılışın ruha üflenmeden aylar önce gerçekleştiği geçmektedir. Zira Müslim, İbn Mesud kanalıyla şöyle dediğini tahric etmiştir: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem’in şöyle dediğini işittim: إِذَا مَرَّ بِالنُّطْفَةِ ثِنْتَانِ وَأَرْبَعُونَ لَيْلَةً بَعَثَ اللَّهُ إِلَيْهَا مَلَكًا فَصَوَّرَهَا وَخَلَقَ سَمْعَهَا وَبَصَرَهَا وَجِلْدَهَا وَلَحْمَهَا وَعِظَامَهَا “Nutfenin üzerinden kırk iki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir. Melek ona sûret verir; kulağını, gözünü, cildini, etini ve kemiklerini yaratır.” Bir rivayette de أربعين ليلة “Kırk gün” geçmiştir.
Sonra kürtaj sadece ahirette günaha sebep olan bir haram olmayıp aksine dünyada da, ister kadın, ister koca, ister doktor, isterse de başkaları olsun onu yapan herkese uygulanan bir cezası vardır. Zira bu, kanı masum olan insanın nefsine bir saldırı sayılır ve bir köle veya cariye verilmesi miktarı kadar, yani tam bir insanın diyetinin onda biri kadar diyet gerektirir. Zira Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالحَقِّ “Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın haram (muhterem) kıldığı cana kıymayın.” [İsra 33] Müttefekun Aleyh olan hadiste: الرسولِ (صلى الله عليه وآله وسلم) أنهُ قَضَى في جنينِ امرأةٍ منْ بَني لَحْيَانَ سَقَطَ مَيِّتًا بِغُرَّةٍ: عَبْدٍ أوْ أَمَةٍ “Rasul Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem, Lihyan oğullarından bir kadının çocuğunu ölü olarak düşürmesi üzerine ona diyet olarak bir köle veya cariye verilmesine hükmetti.”
Aynı zamanda merkezler, hamile kadınları doğru beslenme ve gerekli takviyeler konusunda yönlendirerek sağlık konusunda bilinçlendirir ve ayrıca fetüsün etkilenmemesi için hamilelik döneminde nelere dikkat etmeleri, nelerden kaçınmaları ve yememeleri konusunda onlara rehberlik eder. Aynı şekilde hamile kadına doğum süreci ve başarılı ve doğru bir emzirmenin nasıl olacağı konusunda rehberlik ve ön hazırlık yapılır ve kadınlara doğumdan sonra nasıl başarılı bir şekilde emzirmeleri gerektiği konusunda uzman hemşireler tarafından ev ziyaretleri yoluyla rehberlik yapılmaya devam edilir. Yine merkezde, alanında uzman bir çalışanın gözetiminde hamile kadınlara psikolojik destek imkânı da bulunmaktadır.
Çocuk bakımı açısından merkez, ihtiyaca göre yenidoğan çocuğu evinde ziyaret edecek bir doktor sağlamakla da ilgilenir. Merkez, tüm çocukların büyüme ve gelişimini belirli aralıklarla periyodik muayenelerle takip eder, bu muayenelerde çocuğun işitmesi, görmesi ve iletişimi incelenir ve sağlık sorunları teşhis edilerek erken tedavi ve takibi sağlanır. Bu takip ve periyodik muayeneler sırasında çocuklara Sağlık Dairesi’nin kararına göre belirlenen vakitlerde aşıları yapılır. Ayrıca merkez, mahallede çocuk oyunları için ayrılmış yerlerin olması ve onlara kendilerini zenginleştiren, eğlendiren ve düşündüren şeylerin sağlanmasıyla da ilgilenir.
b) Okul hemşireleri: Her okulda ihtiyaca göre bir veya birden fazla hemşire bulunur ve görevleri ise öğrencilerin sağlıklarını takip etmek ve yaralanmaları durumunda ilk tedaviyi sağlamaktır. Bu takibat, çocukların reçete edilen tüm aşılarını yaptırdıklarından emin olmak, bazı öğrencilerin sosyal veya sağlık sorunlarından kaynaklanabilecek garip davranışlarını gözlemlemek için öğretmenlerle iletişime geçmek ve onların muayene edilmelerini ve bu sorunların doğru şekilde tedavi edilmesini sağlamayı da içerir. Aynı zamanda öğrencilere, ailelerine ve okul personeline zaman zaman konferanslar veya sağlık broşürleri ve benzerleri aracılığıyla sağlık rehberliği sağlamayı da içerir.
c) Aşılar: Aşı, virüsler ve bakteriler gibi patojenlere karşı bağışıklık geliştirmenin bir aracıdır. Bu da daha tehlikeli patojenlere karşı antikor üretmek amacıyla doğal bağışıklık sistemini uyarmak için bu patojenlerin tehlikeli olmayan kısımlarını vücuda enjekte etmek yoluyla olur.
Aşı, sağlıklı kişilerin bağışıklık sistemlerini güçlendirmek ve patojenlere karşı direncini arttırmak için yapıldığından dolayı birincil sağlık önleminin bir parçasıdır. Aşının faydası bazen aşı yapılan kişinin de ötesine geçer. Çünkü kişinin hastalığa yakalanmaması, aynı zamanda aşıyı yaptırmayan başka kişilere bulaşabilecek enfeksiyonu da önler. İnsanların %90’ı belirli bir hastalığa karşı aşılanırsa, aşıyı doğrudan almayan insanların geri kalanı hastalıktan korunmuş olacaklardır. Çünkü böyle bir grupta patojen çok nadir bir hale geleceğinden dolayı ona maruz kalma olasılığı daha az olacaktır ve bu da sürü bağışıklığı olarak adlandırılır.
Bu şekilde 1977 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün dünya ülkelerinin çoğunu kapsayan bir aşılama programından sonra çiçek hastalığı (Smallpox) dünyadan silinmiş ve bu patojen artık laboratuvarlar dışında bulunamamaktadır.
Aşının önemi ve hastalıkların önlenmesindeki etkinliği nedeniyle İslam Devleti bu sağlık hizmetini, neslin kategorilerine göre ayrılmış özel bir programa göre tebaaya ücretsiz olarak sunar ve kendisine karşı aşılama yapılacak patojenlerin yayılma derecesi ve aynı aşının yan etkileriyle birlikte bundan kaynaklanan hastalığın tehlikesinin dengelenmesine uzmanlar tarafından karar verilir. Yeni doğanlar hastanelerde ve doğumevlerinde, çocuklar anne ve çocuk bakım merkezlerinde, okul öğrencileri okullarında ve yaşlı bireyler ise orduda veya alt sağlık merkezlerinde aşılanır.
Aşılama, toplumdaki zararı ortadan kaldırmakla ilgili bağlantısına göre ya zorunlu ya da isteğe bağlı olur. Eğer aşısı yapılacak hastalık tehlikeli ve bulaşıcı ise, toplumun diğer fertlerini hastalığa yakalanma riskine maruz bırakmamak için birey aşı olmaya zorlanır ve böylece sürü bağışıklığı denilen şey oluşur. Aşıya alerjisi olanlar veya aşı kendisi için tehlikeli olacak şekilde bağışıklık sistemi zayıf olanlar aşıyı yaptırmaya zorlananların dışında tutulur ve bunlar sürü bağışıklığı yoluyla hastalıktan korunurlar. Toplum için bir zarara neden olmayan hastalıklara gelince; örneğin hastalık bulaşıcı değilse veya toplum için bir tehlike oluşturmuyorsa kişi aşı yaptırma noktasında muhayyer bırakılır.
Çiçek hastalığında olduğu gibi belirli bir hastalığı dünyadan yok etmek için Dünya Sağlık Örgütü veya diğer ülkeler gibi uluslararası kuruluşlar tarafından yürütülen küresel aşı programları olabilir ve İslam Devleti’nin buna katılması gerekir. Böyle bir durumda İslam Devleti, aşı, yan etkileri ve programı ile ilgili tüm bilgilere vakıf olunmasını, İslam Devleti’nin tebaasına verilecek aşının devletin fabrikalarında, kendi daire ve uzmanlarının gözetiminde imal edilmesini ve tebaaya İslam Devleti’nin sağlık organları vasıtasıyla ve onun denetimi altında verilmesini şart koşar ve Dünya Sağlık Örgütü veya diğer ülkelerin delegelerinin, sadece gözlemci sıfatıyla olmaları dışında bu görevleri üstlenmeleri kabul edilmez. Bu durumlarda, daha önceki ayrıntıya göre toplumdaki zararı ortadan kaldırmakla ilgili bağlantısına göre toplum için aşı zorunlu olur.
d) Ağız ve diş sağlığı: Ağız, diş etleri ve diş hastalıkları yaygın bir sağlık sorunudur; çünkü diş çürükleri tek başına çoğu sanayileşmiş ülkede okul öğrencilerinin %60-90’ını ve yetişkinlerin ezici çoğunluğunu ve aynı şekilde diş eti (periodontal) hastalıklarını etkilemektedir.
Diş hastalıkları, acı ve ağrıya neden olduğu gibi konuşma ve telaffuz bütünlüğünü etkiler, ağız kokusunu ve insan güzelliğini değiştirmesine ek olarak çiğneme ve yeme ile ilgili sorunlara da neden olur.
İslam, ağız sağlığı ve temizliğine önem vermiş, ona özen gösterilmesine teşvik etmiş ve bununla Allah Subhanehu ve Teala’nın rızasını kazanmak arasında bağlantı kurmuştur. Zira Rasul Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem, Nevevi’nin sahihlediği ve Ahmed, Nesâi, İbn Hibbân ve İbn Huzeyme’nin rivayet ettikleri hadiste şöyle buyurmuştur: السِّوَاكُ مَطْهَرَةٌ لِلْفَمِ، مَرْضَاةٌ لِلرَّبِّ “Misvak, ağzı temiz tutmaya yarar ve Rabbi razı etmeye neden olur.” Aleyhi ve Âlihi es-Salatu ve’s Selam şöyle buyurmuştur: لَوْلا أَنْ أَشُقَّ عَلَى أُمَّتِي لأَمَرْتُهُمْ بِالسِّوَاكِ عِنْدَ كُلِّ صَلاةٍ “Şayet ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim, her namaz öncesi misvak kullanmalarını emrederdim.” [Ahmed, Buhari, Müslim, Tirmizi ve İbn Mace rivayet ettiler] Misvak dişlerdeki yemek artıklarını ve dişin üzerindeki sarılıkları gidermek için dişlerde çubuk veya benzeri bir şeyin kullanılmasıdır. Aynı şekilde çubuk veya kendisiyle misvaklanan şey olarak da adlandırılır. Misvak her durum ve vakitte müstahabtır. Ancak buna dair delillerden dolayı şu beş vakitte daha çok müstahabtır: Uykudan uyanınca, abdest alınca, Kur’an okurken, namaz kılarken ve ağız (kokusu) değişince. Zira Sahih-i Müslim’de, Mikdam İbn Şureyh’den o da babasından şöyle dediği rivayet edilmiştir: سَأَلْتُ عَائِشَةَ (رضي الله عنها) قُلْتُ: بِأَيِّ شَيْءٍ كَانَ يَبْدَأُ النَّبِيُّ (صلى الله عليه وآله وسلم) إِذَا دَخَلَ بَيْتَهُ؟، قَالَتْ (رضي الله عنها): بِالسِّوَاكِ “Aişe (Radıyallahu Anha)’ya: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem eve girdiğinde (yapacağı işlere) ne ile başlardı diye sordum? (Radıyallahu Anhe) şöyle dedi: Misavak kullanmakla.” Ahmed, Ebu Davud ve Tirmizi -ki o hasendir dedi- Âmir İbnu Rebî’a (Radıyallahu Anh)’dan şöyle rivayet etmiştir: رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ (صلى الله عليه وآله وسلم) مَا لاَ أَعُدُّ وَمَا لاَ أُحْصِي يَسْتَاكُ وَهُوَ صَائِمٌ “Ben Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem’i, oruçlu iken sayamayacağım kadar çok misvaklandığını gördüm.”
İslam, kardeşi ondan kötü koku almasın ve ona eziyet vermesin diye bir Müslüman cemaatle namaz kılmaya giderken sarımsak ve soğan yemesini yasaklamıştır. Zira Buhari’nin bir rivayetinde Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem şöyle buyurmuştur: مَنْ أَكَلَ ثُومًا أَوْ بَصَلاً فَلْيَعْتَزِلْنَا، أَوْ لِيَعْتَزِلْ مَسْجِدَنَا “Her kim sarımsak veya soğan yediyse bize veya bizim mescidimize yaklaşmasın!” Dolayısıyla ağız ve dişlerin bakımını ihmal etmek, kötü bir kokuya yol açar ve bu koku da Müslümanlara zarar verir.
Bu nedenle İslam Devleti, ister ağız ve diş sağlığının önemi ve nasıl korunacağı konusunda insanları bilinçlendirmeyi amaçlayan kamu medya kampanyaları aracılığıyla olsun, isterse içme suyuna, diş macunlarına ve gargara solüsyonlarına florür eklenmesi gibi dişleri çürümekten korumak ve bunun görülme sıklığını azaltmak için devlet tarafından benimsenen politikalar aracılığıyla olsun tebaasının ağız ve diş sağlığının bakımına özen göstermek zorundadır. Zira bazı güvenilir olmayan araştırmalar, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1945 yılından sonra içme suyuna florür eklenmesinin çocuklarda diş çürüğü oranını %40-70 oranında azalttığını, yetişkinlerde ise %40-60 oranında diş kaybını azalttığını iddia etmektedir. İçme suyuna florür eklenmesinin yararları ve olası zararları ülkedeki bilim adamları ve doktorlar tarafından araştırılmalı ve bu çalışmanın sonuçlarına göre uygun önlemler alınmalıdır.
Ayrıca İslam Devleti, dişlerin büyümesini takip etmek ve hastalıkları ve çürükleri erken tespit edip tedavi etmek için özellikle farklı eğitim aşamalarındaki çocuklar olmak üzere tüm tebaaya periyodik olarak ücretsiz ağız ve diş muayenesini sağlar.
e) İş sağlığı ve güvenliği: İş sağlığı ve güvenliği, ülkedeki işçi veya görevlinin güvenliğini ve sağlığını korumakla ilgili bir alandır. Bu da işçilere mesleki koruma sağlamak, ekipmanların, makinelerin, kullanılan malzemelerin ve bunların ürünlerinin tehlikeleri ile işyerinin işçiler üzerindeki tehlikesini azaltmak, kazaları ve meslek hastalıklarını önlemeye veya meydana gelmelerini azaltmaya çalışmak ve çalışanların güvenli çalışmasına yardımcı olacak güzel bir mesleki atmosfer sağlamak yoluyla olur.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem, işçiye gücünün üzerinde yük yüklemeyi ve işçiden onu aciz bırakacak veya onu yoracak bir şey talep etmeyi yasaklamıştır. Müslim Sahihi’nde Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: لِلْمَمْلُوكِ طَعَامُهُ وَكِسْوَتُهُ، وَلاَ يُكَلَّفُ مِنْ الْعَمَلِ إِلاَّ مَا يُطِيقُ “Mülk altındaki kişi yiyecek ve giyeceğe hak sahibidir. Ona gücü yetmeyen iş yüklenemez.” Dahası Rasul Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem hayvanlara bile gücünün üzerinde bir yük yüklenmesini yasaklanmıştır. Zira Ebu Davud, Ebu Hureyra’dan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: إِيَّاكُمْ أَنْ تَتَّخِذُوا ظُهُورَ دَوَابِّكُمْ مَنَابِرَ، فَإِنَّ اللَّهَ إِنَّمَا سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُبَلِّغَكُمْ إِلَى بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بَالِغِيهِ إِلاَّ بِشِقِّ الأَنْفُسِ، وَجَعَلَ لَكُمْ الأَرْضَ فَعَلَيْهَا فَاقْضُوا حَاجَتَكُمْ “Hayvanlarınızın sırtını minberler yerine koymayın. Şurası muhakkak ki tek başınıza güçlükle gidebileceğiniz bir yere sizi götürmeleri için Allah onları sizlere musahhar (hizmetçi) kıldı. Arzı da sizin (durma yeriniz) kıldı, öyleyse ihtiyaçlarınızı (duran hayvanının sırtında değil) arz üzerinde görün.” Albani’nin sahihlediği bir hadis olup el-Kâri şöyle demiştir: “Bunun anlamı şudur: Onların (hayvanların) sırtında oturup durdurarak alış-veriş ve başka şeyler hakkında konuşmayın. Bilakis inin, ihtiyaçlarınızı giderin ve sonra binin.” Bu tür şeylerin hayvanlara zarar verdiği ve onları boş yere yorduğu bir sır değildir.
Aynı şekilde Ebu Davud ve Ahmed, Abdullah İbn Cafer (Radıyallahu Anh)’dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: أَرْدَفَنِي رَسُولُ اللَّهِ (صلى الله عليه وآله وسلم) خَلْفَهُ ذَاتَ يَوْمٍ، فَأَسَرَّ إِلَيَّ حَدِيثًا لا أُحَدِّثُ بِهِ أَحَدًا مِنْ النَّاسِ، وَكَانَ أَحَبُّ مَا اسْتَتَرَ بِهِ رَسُولُ اللَّهِ (صلى الله عليه وآله وسلم) لِحَاجَتِهِ هَدَفًا أَوْ حَائِشَ نَخْلٍ. قَالَ: فَدَخَلَ حَائِطًا لِرَجُلٍ مِنْ الأَنْصَارِ فَإِذَا جَمَلٌ، فَلَمَّا رَأَى النَّبِيَّ (صلى الله عليه وآله وسلم) حَنَّ وَذَرَفَتْ عَيْنَاهُ، فَأَتَاهُ النَّبِيُّ (صلى الله عليه وآله وسلم) فَمَسَحَ ذِفْرَاهُ فَسَكَتَ، فَقَالَ: مَنْ رَبُّ هَذَا الْجَمَلِ؟ لِمَنْ هَذَا الْجَمَلُ؟ فَجَاءَ فَتًى مِنْ الأَنْصَارِ فَقَالَ: لِي يَا رَسُولَ اللَّهِ. فَقَالَ: أَفَلا تَتَّقِي اللَّهَ فِي هَذِهِ الْبَهِيمَةِ الَّتِي مَلَّكَكَ اللَّهُ إِيَّاهَا، فَإِنَّهُ شَكَا إِلَيَّ أَنَّكَ تُجِيعُهُ وَتُدْئِبُهُ “Bir gün Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem beni terkisine aldı da bana sır olarak bir söz söyledi ki ben onu insanlardan hiçbir kimseye söylemem. Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem’in abdest bozmak için arkasına gizlenmeyi en uygun bulduğu şey ya yüksek bir yer yahut da sık hurma ağaçları idi. (Abdullah) dedi ki: Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem Ensardan bir adamın bostanına girdi. Bir de ne görsün, bir deve! Nebi Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem’i görünce (deve) inledi, gözlerinden yaşlar aktı. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem onun yanına gelip kulak kökünü okşadı, (hayvan da) sakinleşti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem: Bu devenin sahibi kimdir, kimindir bu deve?” diye sordu. Ensar’dan bir genç gelip; Ey Allah’ın Rasûlü o benimdir, dedi. Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem de şöyle dedi: Allah’ın, seni kendisine sahip kıldığı şu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun? Gerçekten bu hayvan senin kendisini aç bıraktığını ve yorduğunu bana şikayet ediyor.” [Hakim, bu hadis hakkında şöyle dedi: “İsnadı sahihtir” ve Zehebi de onaylamıştır.]
Hayvanları yorgun düşürmekten ve ona gücünün üzerinde yük yüklemekten nehyedildiğine göre böyle bir şeyi insana yapmak evla babından haramdır. Bu nedenle devletteki Muhtesib (Kâdısı), işverenlerin ve işçi tutan kişilerin, işçilere veya ücretlilere aşırı yük bindirerek veya sağlıklarına zarar verebilecek şeyler yükleyerek haddi aşmalarını engeller. Ayrıca Muhtesib, işvereni veya işçi tutan kişiyi güvenlik standartlarına uymaya ve çalışma ortamındaki riski azaltmaya zorlar. Bu ise koruma ve zararın meydana gelmesini önleme babındandır.
İbn Rüşd el-Kurtubi “el-Beyan ve’t Tahsîl” adlı eserinde, Ömer İbn Hattab (Radıyallahu Anh)’ın sürüsünün şartlarını incelerken ne yaptığından bahsederken şöyle demiştir: “Malik’in sözü: Ömer İbn Hattab (Radıyallahu Anh) sütü olan ve üzerine iki tuğla serilmiş bir eşeğin yanından geçti. Dedi ki: Eşeğin sahibesi Ömer’e geldi ve şöyle dedi: Ey Ömer! Benim eşeğimden sana ne, onun üzerinde bir hükümranlığın var mı? Bunun üzerine (Ömer) şöyle dedi: Beni bu yerde (makamda) oturtan nedir? Malik’e, Ömer İbn Hattab’ın konuşması hakkında soruldu; (el-Âliye yöresindeki) bahçelerin kölelerini zikrettiği zaman, onların yanına çıkıp yüklerini hafiflettiği ve malı az olanların rızkını artırdığında, bu insanların köleleri hakkında mıydı? Dedi ki: Evet, onların dışındakiler, güç yetiremedikleri işleri yapan hür olan kimselerdi. Bunun üzerine ona dedim ki: Bizdeki valiler, yanlarından deve ve katır gibi ağır yükü olan birisi geçtiğinde onları hafifletmelerini şart koşuyorlardı. Dedi ki: İsabet ettiklerini düşünüyorum. Muhammed İbn Rüşd dedi ki: Bundaki maksat gayet açıktır. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem şöyle buyurmuştur: كُلُّكُمْ رَاعٍ وَمَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، فَالإِمَامُ رَاعٍ وَهُوَ مَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ “Hepiniz çobansınız ve hepiniz tebaanızdan sorumlusunuz. İmam da bir çobandır ve tebaasından sorumludur.” (Buhari’nin rivayet ettiği) hadis; Ömer İbn Hattab (Radıyallahu Ahn), bu hadis için ve onun anlamı hakkında şöyle dedi: Fırat kenarında bir deve kaybolup ölürse, korkarım ki Allah onu benden sorar.” İbn Rüşd Kurtubî’nin sözü bitti. İşte Ömer (Radıyallahu Anh)’ın, işçilerin yükünü hafiflettiğini, onlardan yükü ağır olanların ve çok sıkı çalışanların ücretini artırdığını görüyoruz.
f) Tarama Testleri: Tarama testi, hastalık belirtileri ve alametleri göstermeyen bireylerde hastalığı tespit etmek için bir grup tebaaya yapılan bir testtir. Yani olağan tıbbi muayenelerin aksine herhangi bir hastalık belirtisi göstermeyen kişilere tarama testleri yapılır.
Tarama testlerinin amacına gelince; toplumda hastalığı erken teşhis etmektir. Böylece doktor, hastalıktan kaynaklanan acıyı azaltmak ve tedavinin başarı oranını yükseltmek için erken müdahale edip tedavi edebilir.
Devletin tebaası için tarama testi yaptırması gereken hastalıklara uzman doktorlardan oluşan bir kurul karar verir. Tarama testi yapılmak istenen hastalıkta bazı hususların açığa çıkması gerekir. Örneğin: Hastalığın ciddi bir sağlık sorunu oluşturması, hastalığın tedavisi olması, hastalık tespit testinin yüksek tanı potansiyeline sahip olması ve hastalığın seyrinde hastalığın gizli olduğu bir dönem olması gibi.
Tebaanın fertleri, reddetmeleri durumunda tebaanın geri kalanına bir zarar vermediği sürece tarama testleri yapmaya zorlanmazlar. Bu da şerî kaide ve hadise göre zararın haram olmasından dolayıdır: لا ضَرَرَ وَلا ضِرَارَ “Zarar vermek de yoktur. Zarar görmek de yoktur.”