7 Ekim 2023 Cumartesi sabahı İzzeddin el-Kassam Mücahitleri, “Gazze Şeridi” olarak bilinen yerden “Aksa Tufanı” adını verdikleri askeri operasyonla bir saldırı başlattı; bu operasyonun amacı, Yahudileri esir alıp onlarla “İsrail” hapishanelerindeki en kötü yaşam koşullarında tutulan Müslüman esirlerle değiştirmekti; ancak yaşananlar, bizzat saldıranlar da dahil olmak üzere herkesin beklentilerinin ötesine geçti. Nitekim özellikle askeri ve
7 Ekim 2023 Cumartesi sabahı İzzeddin el-Kassam Mücahitleri, “Gazze Şeridi” olarak bilinen yerden “Aksa Tufanı” adını verdikleri askeri operasyonla bir saldırı başlattı; bu operasyonun amacı, Yahudileri esir alıp onlarla “İsrail” hapishanelerindeki en kötü yaşam koşullarında tutulan Müslüman esirlerle değiştirmekti; ancak yaşananlar, bizzat saldıranlar da dahil olmak üzere herkesin beklentilerinin ötesine geçti. Nitekim özellikle askeri ve güvenlik güçleri olmak üzere Yahudilerin korkaklıkları onları şaşırttı; zira Yahudiler, silahlarını terk etmişler ve aslandan kaçan yaban eşekleri gibi kaçmışlar, bununla birlikte hiçbir savaş alanının açılmadığı, kayda değer bir şehit kanının dökülmediği, aksine ilk andan itibaren hem sivillerin hem de askerlerin sığınaklara saklanarak saldırıyı başlatan binlerce füze patlamalarının sona ermesini bekledikleri görülmüştür; böylece savaşın vakıası, esirleri kurtarmayı amaçlayan savaştan aşırı korkaklıkları nedeniyle tüm Yahudi varlığını tehdit eden savaşa benzer bir çatışmaya dönüşmüştür; bu da Yahudilerde paniğin egemen olmasına, kendilerini Filistin’de güvensiz ve istikrarsız hissetmelerine ve Yahudilerin arasında “İsrail’in” yok olacağı kehanetine dair söylentinin yayılmasına, dolayısıyla çifte vatandaşlıktan yararlanılarak ülke dışına göçün yapıldığına dair söylentinin yayılmasına neden oldu… Bu da gösterse gösterse “İsrail” devletini kurma projesinin ilk andan itibaren başarısız bir proje olduğunu, şayet Müslümanlar onlara karşı gerçek bir savaşa girmiş olsalar Yahudilerin çok çabuk bir şekilde mağlup edileceklerini, silahlarının çok çabuk bir şekilde Müslümanların eline ganimet olarak geçeceğini, Yahudilerin Filistin’i terk edip asıl vatanları olan diaspora dünyasına sığınmak için yarışacaklarını göstermektedir; zira Yahudiler, savaşmaya ehil insanlar olmadıkları gibi bir devlet kurmaya da ehil değillerdir. Aksine onlar için en ideal durum, Allah’ın onlar hakkında dilediği gibi yeryüzünde dağılmış bir şekilde kalmalarıdır. Ama her nerede olurlarsa olsunlar, nasıl olurlarsa olsunlar, ister bir ülkede ister diasporada olsunlar, bunlar aşağılanmış bir kavimdir, kötü insanlardır ve onların davranışlarından tüm dünya sıkıntı ve rahatsızlık duymaktadır.
Filistin meselesi tamamen İslam ümmetinin meselesi olduğu gibi Yahudilerle dini ve Batı ile de medeniyet çatışması meselesidir:
Bu operasyon dünyaya, Filistin meselesinin tüm İslam ümmetinin meselesi olduğu gibi Yahudilerle dini çatışma ve Batı ile de medeniyet çatışması meselesi olduğunu teyit eden bir mesaj vermiştir; bu nedenle bu operasyon, Müslümanlar açısından diğer hayati meselelerin yanı sıra tek devletli veya iki devletli çözüm, yüzyılın anlaşması, yöneticilerin normalleşmesi veya hiç durmak bilmeyen diğer komplolar gibi hakkında konuşulan her şeyin önüne geçmelidir… Zira bunlar, halkların değil, hain yöneticilerin anlaşmalarıdır.
Bu operasyon, Filistin meselesini uluslararası politikada ön plana çıkarmış ve Ukrayna savaşının önüne geçirmiştir; zira bölgedeki tüm Amerikan ve Batı çıkarlarını sarsmış, Yahudilerin sarsılan ruhlarını rahatlatmak ve onlara açık destek sağlamak için Biden’ın ilk günden itibaren gelmesini sağlamış, Dışişleri Bakanı’nın, ajan yöneticiler arasında dolaşması, mutmainliklerini artırmak için Yahudilere Yahudiliklerini hatırlatması, Müslümanlara karşı işlemiş oldukları suçlarını kendilerini savunma hakları olduğu şeklinde gerekçe göstermesi için bölgede kalmasını sağlamıştır; oysa Yahudiler, çok iğrenç bir şekilde nitelendirilecek suçlar işlemişlerdir; zira zayıf çocuk, kadın ve erkeklerden oluşan sivil Müslümanları katletmişler, onlardan sırf Rabbimiz Allah’tır dedikleri için intikam almışlar, evleri yıkılmış ve Gazze’deki tüm yaşam alanı yok edilmiştir… Bu ise hiçbir şeyin kontrolden çıkmaması için bölgede olup bitenler üzerinde kontrolü sağlamak içindir. Dolayısıyla kendilerini tanımadıkları meçhul kişilerden çok korktuklarından dolayı, hesap edilmeyen işlere dönüşmesin diye bölgeye en güçlü silahlarını getirmişlerdir; çünkü yaşananlar gerek onların gerekse bölgedeki ajan yöneticilerin hayal gücünü aşmıştır… Bu da Müslümanların nefislerindeki Filistin davasının güçlü olduğuna, Allah için ümmetin vahdetinin, ümmetin düşmanları Yahudilere karşı vahdetinin, ümmetin bu varlığı diken ve onun cürümlerini koruyan düşmanı Batı’ya karşı vahdetinin ve ümmetin İslam sınırları içinde ve tek bir İslam Devleti altında yaşamaya yönelik vahdetinin anlamlarının bir araya geldiğine işaret etmektedir… Nitekim Yahudi varlığının Filistin’e yerleştirilmesi, Müslümanların vahdetini engellemek içindir; aha işte bugün, ümmetin vahdeti en önemli faktörlerden biri haline gelmiştir… Evet, Amerika, onunla birlikte Batı ve onların türettikleri “İsrail”, ipleri birbirinden ayrılması imkansız olan karmaşık bir çıkmazın içindedirler… Bu yüzden “Aksa Tufanı” operasyonuna, insani ve maddi kayıplar açısından değil, bu açıdan bakmak gerekir; zira bizler, dünyada ekilenin ahirette biçileceğine, Müslümanın daima küfürle mücadele halinde yaşaması ve bir musibet geldiğinde de mükafatını sadece Allah’tan beklemesi gerektiğine, bizim ölülerimizin şehit olup cennette olduğuna ve onların ölülerinin ise cehennemde olduğuna iman eden bir ümmetiz; özellikle Gazze halkı olmak üzere Filistin halkında gördüğümüz şey bizzat işte budur; zira Yahudilere olan düşmanlığın Allah için düşmanlık olduğunu, hangi boyutta olursa olsun musibetlere katlanıp razı olduklarını, kendilerinin apaçık bir hak üzere olduklarını, bu davalarının nefislerini ve evlerini önemsiz kıldığını ve Allah’ın rızasının her şeyin önüne geçtiğini herkese beyan edip açıklamışlardır… Bunun da ötesinde hissetmiş oldukları zulmün şiddeti ve bunlara karşı samimi tutumları nedeniyle, Batı’daki birçok kişide bu tür tutumlara karşı büyük bir hayranlık ortaya çıktığı gibi aynı zamanda yalnız bırakanlarda, hançerleyenlerde ve ümitleri boşa çıkaranlarda ise etkili bir tutum ortaya çıkarmamıştır.
Mücrim Yahudilerin katliamları ve Batı korumasının iflas etmesi:
Özgürlük, barış, insan ve halkların haklarının savunulması iddiasında olan Batılı ülkelerin gözleri önünde ve desteğiyle Yahudilerin erkek, kadın ve çocuk olmak üzere savunmasız Müslümanlara karşı işledikleri katliamlar ve onların Gazze’deki evlerini ve yaşama dair her alanı yıkmaları Batı medeniyetini aşağıların aşağısı bir noktaya getirmiştir… Yine Amerika’nın ve onunla birlikte Avrupalı Batı ülkelerinin (açıklamalarıyla Yahudilerin suçlarını desteklemeleri, onları ziyaret etmeleri ve onlara yardım göndermeleri) yönündeki tutumları ve bununla birlikte Müslümanların başındaki ajan ve hain yöneticilerin (bu suçlar karşısında sessiz kalmaları, ordularını harekete geçirmemeleri, halklarını savaşmaktan ve sınırları geçmekten engellemeleri ve bazılarının ise tüm bu cürümlere rağmen ısrarla Yahudilerle normalleşme politikalarının devam edeceğini açıklamaları) yönündeki tutumları, bizzat çöküş olup ilan edilmiş bir iflastır; bizler, (Batılı yöneticilerin ve Müslümanların başındaki yöneticilerin) tamamına diyoruz ki: Vücut parçalarını toplayan bu ümmete bir bakın, düşünün ve bir sorun bakalım: Böyle bir ümmetin yenilmesi mümkün müdür? Zira Gazze’deki nefisler en korkunç şekildeki ölümlere maruz kaldı ve (baba, anne, çocuk, yaşlı, genç, erkek, kadın) herkes bir ölüm projesi haline geldi de hiçbirisi bu denklemin dışında kalmadı; ayrıca evler, hastaneler ve tüm yaşam tesisleri, bir bombalama ve sakinlerinin ve mültecilerin başlarına yıkılma projesi haline dönüşmesi, Gazze halkının, onun arkasındaki Filistin halkının ve onların arkasındaki Müslümanların ama tüm Müslümanların iradesini kırmak amacıyladır… Peki bu kişilerin arasında beyaz bayrağı kaldırıp Yahudilere boyun eğen biri var mı Allah aşkına?… Zira bu iradeyi kırma meselesi Yahudilerin bir talebidir, kâfir Batılı ülkelerin bir talebidir ve Müslümanların başındaki yöneticilerin bir talebidir; işte bundan dolayı buna izin veriyor ve buna karşı sessiz kalıyorlar; ancak durum bunun tam tersi oldu; zira bu ümmetin, musibetler, eğilimler, kenetlenme ve Yahudilere, onları destekleyenlere, onlara önem verenlere, onlara sempati besleyenlere ve yardım edenlere karşı artan öfke ve intikam açısından tek bir ümmet olduğu ortaya çıktı… Ayrıca ümmetin dinine yönelik bilinci arttı ve (لا إله إلا الله) bayrağını dalgalandıracak olan bir İslam Devleti’nin kurulmasını kendisi için bir kurtarıcı olarak görmeye başladı; yine ümmetin, yöneticilerine karşı öfkesi arttığı gibi orduları harekete geçirmenin ve değişim sürecindeki rollerini yerine getirmeleri ve rejimlerin koruyucusu olmaktan onların hakimi ve dininin nusret ehlinden olmaya dönüşmesi için ordulara çağrıda bulunmanın önemine dair bilinci de artmıştır…
Müslüman olsun gayrimüslim olsun, aklı başında olan herkes şunu sorar: Yahudilerin yöneticileri bu katliamları yaparken akılları yerinde mi yoksa aklını kaybetmiş deliler gibi mi davranıyorlar? Bu katliamlarla kendilerini Müslümanlardan mı kurtarıyorlar yoksa kendilerini ve çocuklarını bu suça bulaştırarak herhangi bir vakitte kendilerinden intikam alınacak bir duruma getirip “Aksa Tufanı”nın da şaşırdıkları gibi şaşırmak mı istiyorlar? Onlarca yıl süren işgal boyunca Müslümanlardan kendileri için bir kanal bulmadıklarını ve Müslümanların hak olanı benimseyip yeniden dünyanın gemisinin kaptanı olacakları güne hazırlandıklarını görmüyorlar mı? Peki Yahudiler, bugün Müslümanlara karşı işledikleri katliamlardan dolayı, Müslümanlar iktidara geldiklerinde intikam almak için kendilerinin ve çocuklarının aynı şekilde öldürüleceklerini bilmiyorlar mı… Müslümanların (Beni Kureyza, Banu Kaynuka, Banu Nadir ve Hayber savaşları…) gibi Yahudilerle yaptıkları ilk savaşları, ilk siretine geri dönecek, gizledikleriniz yeniden ifşa olacak, savaşçılarınız öldürülecek ve hiçbir koruyucu size merhamet etmeyecektir… Şüphesiz savaş, kayda değer bir savaş olmaksızın teslimiyet, sürgün ve savaşçıların öldürülmesiyle son bulacaktır; yani dün ne olduysa bugün de aynısı olacaktır… Bunun nedeni Yahudilerin korkaklık doğası hiç kendilerinden ayrılmamıştır; zira onlar, hile, aldatma, komplo, fesat ve ifsat ehli olup savaş ehli değillerdir.
Müslümanların başındaki yöneticiler Batı’nın ve Yahudilerin kötü yol arkadaşları olup onların Müslümanlara yönelik katliamları Yahudilerin katliamlarından pek farklı değildir:
Bugün Gazze’de gördüğümüz suçların, Müslümanların genç yaşlı ayırt etmeksizin katledilmesi ve varil varil bombaların patlatılması ile katliamlar gibi tüm öldürme şekilleriyle, namusların çiğnenmesi, tutuklamaların olması, işkence altında öldürme, tüm trajedilerle birlikte yerinden etme bakımından Suriye yöneticilerinin, onlarla birlikte Rusya ve İran yöneticilerinin ve onlara bağlı olanların yaptıklarından hiçbir farkı yoktur… Yine Türkiye, Suudi Arabistan ve özellikle İran da dahil olmak üzere komşu ülke yöneticilerinin yardımları ve komploları sayesinde Amerika’nın Irak’taki Müslümanlara yönelik hayal bile edilemeyecek şekilde işlediği suçlardan da hiçbir farkı yoktur… Ayrıca başta Türkiye olmak üzere yöneticileri Müslüman olan ülkeler de dahil koalisyon ülkelerinin yardımıyla Afganistan’da yaşananlardan ve dehşeti çocukların bile saçlarını ağartacak şekilde işlenen katliamlardan da hiçbir farkı yoktur… Müslümanların başındaki yöneticilerin bu suçlu ülkelerin yanında yer almaları ve zaman zaman onları savunmaları sayesinde Müslümanların katledilmesi ve yerinden edilmesi açısından Myanmar’da, Hindistan’da ve Çin’de yaşananlardan da hiçbir farkı yoktur… Dahası bu yöneticilerin bir kısmı Irak’taki savaşında Amerika’ya, Suriye’deki savaşında Rusya’ya para ve silah temin etmişlerdir; bunların arasında ise özellikle Körfez ülkeleri, özellikle de bunların arasında daha önce Gazze ve diğer yerlerdeki Müslümanlara yönelik baskınlara katıldığı aktarılan Şeytan Muhammed bin Zayed ve onun eşkiya kardeşlerinin olduğu BAE vardır.
Şimdi doğal olarak şu soru ortaya çıkıyor: Neden Batı’nın yöneticileri, Yahudiler, Amerika, Avrupa ülkeleri, Rusya, Hindistan ve Çin halklara düşmanlık yapıp onlara karşı katliamlar işledikleri halde bu halkların yöneticileriyle savaşmıyorlar? Bunun da ötesinde neden Müslümanların başındaki yöneticiler, gerek bu ülkelerin yöneticilerinin yanında gerekse kendi halklarına karşı “İsrail’in” yanında yer alıyorlar? Hiç kimse için gizli olmayan cevap şudur; Müslümanların başındaki yöneticiler, perde arkasından Batılı yöneticilere itaat eden hizmetçiler oldukları gibi halklarına karşı düşmanlıklarında ve savaşlarında Batılı yöneticilerle aynı tutumu sergiliyorlar, yani onlar tek bir cepheye mensupturlar. Burada şunu belirtmek gerekir ki Batılı halklar, Müslüman halklarda olduğu gibi kendi yöneticileri gibi değillerdir; ilişkilerde bunu ayırt etmek gerekir. Örneğin Biden, Sunak, Macron ve Schulz gibi yöneticilerden her biri, “İsrail’in” sivillere karşı işledikleri suçları nefisleri tiksindirecek ve onları insanlıktan çıkaracak şekilde desteklerlerken halklarının onların tam tersi yönde olduklarını görmekteyiz; zira bu halklar, bu olağandışı suçu kınayan büyük gösteriler düzenledikleri gibi sosyal medya organları da Gazze halkına güçlü desteklerini gösteren ve liderlerine ve “İsrail’e” ise saldıran tutumlarla dolup taşmıştır. Bizler de buradan Müslümanları, Müslüman ülkeleri ziyaret ettiklerinde bu Batılı yöneticilere karşı durmaya davet ettiğimiz gibi onlara karşı gösteriler yapmaya, onların daha önceki tutumlarını ifşa etmeye ve onların ziyaretlerinin ve yöneticilerin onları karşılamalarının kabul edilemez olduğunu göstermeye davet ediyoruz…
Burada şunu belirtmek gerekir ki; bölgenin yöneticileri politikalarında Batı ülkelerine tabidirler ve Batılı yöneticiler de onları getirmeden önce onların vakıalarını, düşüncelerinde Batı eğilimli olduklarını ve davranışlarında, kendi halklarına ve onların davalarına karşı ne kadar suç teşkil ederse etsin kendilerine emredilen her bir emri uygulamaktan çekinmediklerini bilmeden iktidara getirmezler. Uluslararası tutumlara gelince; ülkelerinin politikasını efendilerinin politikasına göre belirleyeceklerine dair Batılı yöneticilere söz verirler ve temelde bölgesel ve uluslararası düzeyde barışçıl ve uzlaşmacıdırlar ama Filistin meselesine ilişkin tutum, terörizme karşı savaşa ilişkin tutum ve diğer uluslararası tutumlarda efendilerine aykırı davranmaları yasaktır.
Genel olarak yöneticilerin ve Batılı yöneticilerin ajanlarının vakıası ve onların Müslümanların meselelerine yönelik tutumları işte budur. Bugün Gazze’de yaşananlara ilişkin tutumlarına gelince; var ama bir sorun yok… Birincisi; Gazze olayları, bazı ülkelerin üzerinde yürüdüğü veya ilan edilmesini geciktirdiği normalleşme tutumlarını açığa çıkarmak için gelmiştir; nitekim Suudi Arabistan ve diğerlerinde olduğu gibi “normalleşme” ilan edilmeden önce kurulmaya başlayan ortak ekonomik projelere dair haberlerden bahsetmiştik; bu nedenle bu yöneticilerin tutumları utanç vericiydi ve Amerikan projesine teslim olma planını takip etmeye devam edebilmeleri için “İsrail’in” durumu kendi çıkarları doğrultusunda askeri açıdan hızla çözmesini istiyorlardı; zira Gazze’deki askeri gücün ortadan kaldırılmasına hırs gösterilip bunun ardından gerçek anlamda kalıcı barışa geçiş yaşanacaktı. Ayrıca Emirlik yöneticilerinin alçakça tutumlarına kesinlikle şaşırmıyoruz; zira (Arabi 21) 09/10/2023 tarihinde, yani “Aksa Tufanı” saldırısının başlamasından iki gün sonra şöyle bir haber aktarmıştı: “BAE, işgale karşı “Aksa Tufanı” operasyonunu başlatan Filistin direnişi karşısında, Gazze Şeridi’ne karşı başlattığı savaşta “İsrail’e” desteğini ifade etti. BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid, “İsrail” muhalefet lideri Yair Lapid’i arayarak bu çatışmada “İsrail” ile olan dayanışmasını dile getirdi. Lapid, hesabından paylaştığı tweette şunları söyledi: “Bize verdiği destekten dolayı kendisine teşekkür ettim.” Ancak dünyanın her yerinde Müslümanların başına gelen tüm ölüm ve suçlara ve yöneticilerin onların tüm suçlarına ortak olmalarına rağmen bizler, Müslümanların dinlerine daha çok güvendiklerini, ona daha çok bağlandıklarını, onu kendileri için bir kurtarıcı olarak görme konusunda daha kararlı olduklarını görüyoruz.
Yahudilerle olan çatışma, Batı ile olan çatışmanın bir parçası olup bu, fikirler, mefhumlar ve değerler üzerinde bir medeniyet çatışmasıdır… Amerika İslam medeniyeti üzerindeki zaferini askeri savaşlarla, güç ve baskıyla gerçekleştirmek istemektedir ki bu çok büyük bir yanlış hesaplamadır; çünkü askeri çatışmanın gerçekliği medeniyet çatışmasından farklıdır. Bugün dünya, insan hakları, barışın yayılması, halkların kendi kaderini tayin hakkı gibi tüm aldatmacaları ve boş iddialarıyla Batı medeniyetinin çöküşüyle karşı karşıyadır; zira ülkelerin ve halkların sürdürülebilir kalkınmasına yönelik yalan çağrılar, halkları ve ülkeleri dış tefeci kredilere bağlamanın yanı sıra ülkeler arasında savaşları alevlendirmek ve onları kendi çıkarları doğrultusunda yönetmek, halkları yoksullaştıran ve ülkelerindeki ilerleme ve kalkınmayı engelleyen şeylerdir… Yine bugün dünya, Müslümanların ve dünya halklarının kendilerini kurtarmak ve doğru yolu bulmak için İslam’ın küresel bir medeniyet olarak geri dönüşüyle karşı karşıyadır… Batı’nın idrak ettiği, korktuğu ve önlemeye çalıştığı şey işte budur; tüm uluslararası tutumlarda sürekli olarak Müslümanlara ve dinlerine karşı durmasının sebebi de budur… Dolayısıyla bugün çatışma en şiddetli durumda olup bugün Gazze’de yaşananlar bunun tezahürlerinden sadece bir tanesidir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ شَهِيداً “O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (Kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resulü’nü hidayet ve hak din ile gönderendir. Şahit olarak Allah yeter.” [Fetih 28]
İslam ümmetinin, yöneticilerini ortadan kaldıracak ordular tufanına ihtiyacı vardır:
Şüphesiz ordular İslam ümmetinin evlatlarından olup ümmet içindeki güç sahipleridir. Dolayısıyla ordular, İslam ümmetinin cinsinden olup ümmet acı çekince onlar da acı çekerler, ümmet sevinince onlar da sevinirler ve onlar, Batı ve onun yöneticilerden oluşan ajanlarının kendileri için ne kadar tehlikeli olduklarını biliyor; bu yüzden bu teli sımsıkı tutuyorlar ve onun liderliğini çok dikkatli bir şekilde seçiyorlar ki böylece yönetimin kendi elleri altında kalmasını sağlasınlar ve ülkede herhangi bir değişim çalışması konusunda emin olsunlar; ancak bu subaylar arasında İslam’ı seven kişiler vardır; bu yüzden biri ona ulaşıp Allah’ı, ümmetin dururumu ve Allah’ın değişim konusunda onun üzerindeki hakkını hatırlatırsa, o da icabet edebilir… Nitekim Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem İslam Devleti’ni kurmaya çalışırken bu tür güç ehli kimselerle iletişime geçiyor ve Taif’te başına geldiği gibi onlardan bazıları O’na çok iğrenç bir şekilde karşılık veriyorlardı; ancak O, sabretti, devam etti ve Medine’nin liderleri O’na icabet edinceye ve onların icabet etmesiyle ilk İslam Devleti kurulup tarihin çehresi değişinceye kadar yaklaşık on beş girişimde bulundu… Bugün bizler de Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yaptığı gibi yapıp Allah’tan Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve Rasulün elçisi Musab İbn Umeyr Radıyallahu Anh için hazırladığını bizim için de hazırlamasını ümit ederek güç ehlinden ve iman ehlinden nusret talep etmeliyiz. Bugün Müslümanların, durumlarının düzelmesi için ordulardan sabırsızlıkla bekledikleri şey işte budur… Zira İslam Devleti’nin kurulması için geriye kalan tek şey budur.
Şimdi güç ehlinden olan Müslümanlara soruyoruz: Değişim konusu, İslam’ın sizin üzerinizdeki bir hakkı değil midir? Dininizi ve ümmetinizi korumayıp yöneticileri, onların çıkarlarını ve bu yöneticilerin tabi olduğu kâfir devletlerin nüfuzunu korumaya razı mı olacaksınız? Oysa sizler güç ehlisiniz ve sizin şundan başka bir seçeneğiniz yoktur: Ya zalim, ajan ve aşağılık olan yöneticilerinize yardım edeceksiniz, ya da dininize ve halkınıza yardım edeceksiniz; zira sizler, her yerde neler olduğunu görüyorsunuz ve bunların sonuncusu da Gazze olmayacaktır.
Ümmet yöneticilerine karşı ayaklandığında sizler, dini ikame etmek için çalışanlarla birlikte çalışma konusunda Allah’ın size farz kıldığı şeyleri yapmadınız; bu yüzden sizin yapamadıklarınızı, yöneticilere karşı çıkmak ve onları değiştirme sürecini yürütmek için oluşturulan silahlı gruplar yapmaktadırlar. Oysa değişim konusunda asıl olan sizlersiniz; o halde rolünüzü üstlenin; zira Allah, içinizden dine yardım edecek birinin olmasını sizin üzerinize farz kılmıştır… Bugün Gazze’de yaşananlara bir bakın; peki orduların içindeki güç ehlinden başkasının Yahudilere son vermesi mümkün müdür? Peki sizleri bunu yapmaktan engelleyen kim; sizleri ve ümmeti cihattan alıkoyan bizzat yöneticiler değil midir? Yahudilere karşı cihat etmek isteyenlerin sınıra yaklaşmasını engellemek için sizleri kullanmıyorlar mı?! Ümmetin durumu öyle bir noktaya geldi ki ümmet, kendisini bu büyük beladan ancak sizin kurtarabileceğinize inanıyor. Bunu Allah sizin üzerinize farz kılmıştır; şayet terk ederseniz günah işlemiş olursunuz, hem de nasıl bir günah. Şayet mükafatını sadece Allah’tan umarak bunu yaparsanız büyük bir ecre nail olursunuz ki bu ecir sadece sizin gibilere mahsustur. Sizler, Allah’ın dinini üstün kılmayı vaat ettiği kimselersiniz; sizlerin Rabbiniz katındaki değerinizin bir göstergesi olarak sizin ölümünüzden Rahman’ın arşı titrer. Allah’ın sizin üzerinizde hakkı vardır; sakın onu zayi etmeyin. Sessiz kalıp oturarak da ümmeti zayi etmeyin. Zira ümmet Allah’ın sizin içinizden, Rasul’ü barındıran, onu davet eden ve onunla birlikte devletini kuran Sa’d bin Muaz, Esad bin Zürâre ve Useyd bin Hudayr gibi kimseler çıkarmasını bekliyor. Daha önce sizi çağırdığımız şeyi hatırlatıyor ve diyoruz ki:
Ey orduların içindeki muhlisler: Sizler, İslam’ı soluyarak ve ondaki her şeye bağlı kalarak yaşayan canlı bir ümmetin parçasısınız; sizler, ümmetin başına gelen kötülükleri, onun kaynakları üzerinde egemen olanları, servetlerin yağmalandığını ve halkların köleleştirildiğini görüyorsunuz; sizler ümmetin bir parçası olduğunuzdan ümmetinizin başına gelen sizin de başınıza gelmiş sayılmaktadır; ya da sizler, onların haklarını hiçe sayan, kendilerini ve ülkesini Batı’nın köle pazarında düşük fiyata satan bir rejimin parçasısınız ya da rejimin bekçilerisiniz; peki daha ne zamana kadar sessiz kalacaksınız?! Sizi arzulayan, size haykıran ve sizin yardımınızı ümit eden ümmeti yalnız bırakarak Rabbinize kavuştuğunuz gün, O’nun huzurunda hakkında sorguya çekileceğiniz tutumu daha ne zamana kadar benimseyeceksiniz? Şunu çok iyi biliniz ki, dünyada toplanan ve onun içinde olan her şey yok olacak ve parasız, rütbesiz, makamsız ve imtiyazsız bir şekilde Rabbinize kavuşacaksınız. Dolayısıyla rejimin size, dünya ve dünya metaından verdiği her şey, sizin için bir vebal olacak ve kıyamet gününde onunla kuşatılacaksınız. O halde derdiniz ümmetinizin derdi olsun, amacınız de dininize yardım etmek olsun; zira ümmetin yanında yer alır, onun davasına yardım eder ve onun dinini tatbik eden bir devlet kurulursa, onlarca yıldır süren zillet, aşağılanma ve kölelik son bulacak ve insanlar, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin gölgesinde çalınmış olan itibarını yeniden elde edecektir… Allah’ım, onu bize bir an önce nasip et ve bizleri de onun askerlerinden ve şahitlerinden kıl. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ “Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin.” [Enfal 24]