MADDE – 108

MADDE-108: “Kadın için asıl olan onun anne ve evinin terbiyecisi, hanımı olmasıdır. Kadın korunması gereken bir namustur.” Bu madde birçok delilden alınmıştır. Bunlar şunlardır: 1- Nikâha teşvik ve kadının çocukları için en iyi koruyucu olduğuna dair deliller. 2- Kocasının izni olmadan kadının evinden dışarı çıkmasının yasak olduğuna dair delil. 3- Kadının avret olduğu (örtünmesi gerektiği),

MADDE-108: “Kadın için asıl olan onun anne ve evinin terbiyecisi, hanımı olmasıdır. Kadın korunması gereken bir namustur.”

Bu madde birçok delilden alınmıştır. Bunlar şunlardır:

1- Nikâha teşvik ve kadının çocukları için en iyi koruyucu olduğuna dair deliller.

2- Kocasının izni olmadan kadının evinden dışarı çıkmasının yasak olduğuna dair delil.

3- Kadının avret olduğu (örtünmesi gerektiği), özel hayatının olduğu, kendisine nikâhlı olmayan yabancı bir erkekle yalnız başına bir arada bulunmasının yasak olduğu, yanında mahremi olmaksızın yolculuğa çıkmasının yasaklandığı, süslenip süsünü, güzelliğini kocasının dışındakilere göstermesinin haram olduğu hakkındaki deliller. Bu konuların detaylı olarak delilleri şunlardır:

1- Enes’ten rivayet edildiğine göre Nebî (u), nikâhı emrediyor (teşvik ediyor) ve evlenmeyi tamamen terk etmeyi de yasaklıyor ve şöyle diyordu:

تَزَوَّجُوا الْوَدُودَ الْوَلُودَ إِنِّي مُكَاثِرٌ بِكُمُ الأنْبِيَاءَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ “Doğurgan ve kocasını çok seven kadınlarla evleniniz. Zira ben kıyamet günü diğer peygamberlere karşı sizin çokluğunuzla övünürüm.”[1]

Ma’kıl İbnu Yesar (t) anlatıyor: “Rasulullah (u)’e bir adam gelerek: Ben evlenmek üzere asaletli ve güzel bir kadın buldum. Ancak kısırdır, çocuk doğurmuyor. Onunla evleneyim mi? diye sordu. Nebî (u): Hayır evlenme! buyurdular. Sonra adam ikinci sefer geldi, yine aynı cevabı aldı. Adam üçüncü sefer geldiğinde şöyle dedi:

تَزَوَّجُوا الْوَدُودَ الْوَلُودَ فَإِنِّي مُكَاثِرٌ بِكُمُ الأمَمَ “Vedud (çok seven, aşık) ve velud (çok doğuran) olanla evlenin. Zira ben kıyamet günü diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim.”[2]

Bu hadis, nikâhtaki hikmetin ve sonucun doğurganlık olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda hadis doğurgan olmayan kadınla evlenmeyi yasaklamaktadır. Bu da gösterir ki; kadının birinci görevi annelik sonra kocasının hanımı olması sonra da şeriatın mübah ve mendub kıldığı işlerden dilediklerini doğrudan doğruya yapmasıdır.

Abdullah b Amr b. As’dan rivayet olunduğuna göre bir kadın Rasulullah (u)’e gelerek şöyle der: “Ya Rasulullah, şu benim oğlum için karnım bir kap, göğsüm ona su kaynağı ve bağrım onu bastığım bir yer oldu. Babası ise beni boşadı ve  onu benden çekip almak istedi.” Bunun üzerine Rasulullah (u) şöyle dedi:

أَنْتِ أَحَقُّ بِهِ مَا لَمْ تَنْكِحِي “Yeniden evlenmediğin müddetçe sen ona bakmaya daha çok hak sahibisin.”[3]

Böylece hadis, çocuğun  kadına ait olacağı durumlardan birisini belirlemektedir. Bu durum ise anneliğin önemine delalet etmektedir. Dolaysı ile de çocuğun annenin kefaletine bırakılmasına hükmetmeye yol açmıştır. İşte bu iki delil kadındaki asli özelliğin annelik olduğuna delalet etmektedir. Şeriat kadındaki annelik özelliğine ilave olarak, hamilelik, doğum ve emzirme ile ilgili hükümleri de belirlemiştir

2- Enes (t)’den: “Adamın birisi yolculuğa çıktı ve karısının dışarı çıkmasını yasakladı. Bir süre sonra kadının babası hastalandı ve babasını ziyaret etmek için Rasulullah (u)’den izin istedi. Rasulullah (u) ona şöyle dedi:

“Allah’tan kork ve kocanın emrine muhalefet etme.”

Ebu Hüreyre (t)’den: Rasulullah (u) şöyle dedi:

لا يَحِلُّ لِلْمَرْأَةِ أَنْ تَصُومَ وَزَوْجُهَا شَاهِدٌ إِلا بِإِذْنِهِ “Kocası yanında bulunan bir kadının kocasının izni olmadan nafile oruç tutması helal olmaz.”[4]

İbni Abbas (t)’dan:

“Kocasının izni olmadan karısının nafile oruç tutmaması, kocanın karısı üzerindeki haklarındandır.”

Şeriat kadına, hastalandığı zaman babasını ziyaret etme ve nafile oruç tutma hakkı vermiştir. Ancak bunları kocasının izni ile yapabilmesine izin vermesi, kadının evinin terbiyecisi, hanımı olduğunun delilidir. Zira rivayet edildiğine göre, Nebî (u) kızı Fatıma’yı evin içindeki işlere bakmakla, Ali’yi de dışarıdaki işlere bakmakla görevlendirmiştir. Kendisi de eşine şöyle demiştir:

“Ey Aişe! bize su getir. Ey Aişe! Bize sofra hazırla. Ey Aişe! Bıçağı getir ve onu taşla bile.”

Eğer kadının kocasına hizmet etmesi, şeriatın kadına mübah kıldığı alışveriş gibi işlerle veya mendublardan sayılan nafile namaz kılmakla çatıştığı zaman, kadının kocasına hizmet etmesi daha doğrudur, önceliklidir. Böylesi durumlarda kadının mübahları ve mendupları terk ederek kocasına hizmet etmesi gerekir. İşte burada zikrettiğimiz bu iki delil kadının asli vazifesinin evinin hanımefendisi olduğunun delilidir.

3- Katade Nebî (u)’in şöyle dediğini rivayet eder:

“Bir cariye (kız) hayız görmeye başladığı zaman yüzü ve ellerinin bileklerine kadar olan kısmı müstesna vücudunun geri kalan kısmının görünmesi hela olmaz.”

Ebu Bekir İbni Cüreyc’den şu hadisi rivayet eder: “Aişe (r. anha) dedi ki: Kardeşimin kızı süslenmiş bir halde yanıma geldi. Daha sonra ise Rasulullah (u) geldi ve onu görünce yüzünü çevirdi. Bunun üzerine ben: Ya Rasulullah! O erkek kardeşimin kızı ve bir cariyedir, dedim. Bunun üzerine Rasulullah (u) şöyle dedi:

“Kadın, ergenlik çağına erişince, yüzünden ve şunlardan başkasını göstermesi caiz olmaz diyerek kendi bileklerini tutarak gösterdi.”

Kadının giyeceği elbise ve avreti ile ilgili bu sınırlama, kadının korunması gereken bir ırz/namus olduğunun delilidir. Aynı zamanda Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا “Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere geldiğinizi fark ettirip ev halkına selam vermedikçe girmeyin.”[5]

Allahu Teâla başkasının evine ev halkının iznini almadan girmeyi yasaklamakta, izinsiz girmeyi görgüsüzlük, izin alarak girmeyi ise insaniyet sayarak ayette “geldiğinizi fark ettirip” ifadesini kullanmaktadır. Ayette geçen bu ifade izin isteme anlamında kullanılan kinaye bir sözdür. Burada izin istemekten maksat ise, kadının evde tesettürsüz bir halde dolaşmakta olabileceğinden eve girmemektir. Bu nedenle annenin evi dahi olsa izin alarak girmek vacibdir. Ebu Davud bu konuda şu hadisi rivayet etmektedir:

“Bir adam Rasulullah (u)’e gelerek, Ya Rasulullah! Annemden de izin alayım mı? dedi. Allah’ın Rasulü: Evet dedi. Bunun üzerine adam: Annemin benden başka hizmetçisi yoktur, yanına her girdiğimde izin almam gerekir mi? deyince, Rasulullah (u): Anneni çıplak bir halde görmek ister misin? dedi. Adam: Hayır diye cevap verdi. Allah’ın Rasulü: Öyle ise her seferinde izin iste” dedi.

Nur suresi 31. ayette ise Allahu Teâla şöyle  buyurmaktadır:

وَلا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوْ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الإرْبَةِ مِنْ الرِّجَالِ أَوْ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ “Mü’min kadınlar, kocaları, babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, ellerinin altında bulunanlar (köleler), kadına ihtiyacı kalmamış  -cinsi güçten düşmüş- hizmetçiler, yahut henüz kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler.”[6]

Böylece Allahu Teâla kadının vücudunun, elleri ve yüzünün dışında kalan kısımlarından göstermesi mübah olan kimseleri, şehvet duygusundan yoksun olanlar ve mahremleriyle sınırlandırmıştır. Bu sınırlama kadının korunması gereken bir ırz olduğunun açık ve net delilidir ve kadının korunması bu hükümlerle kuşatılmıştır. Aynı şekilde avret olanı (görülmemesi gereken yerleri) belirttiği gibi, avret olandan başka görmeleri kendilerine caiz olan şahısları da dakik bir şekilde belirlemiştir ki bu da kadının korunmasına işaret etmektedir.

İbni Abbas Nebî (u)’in hutbe okurken şöyle işittiğini rivayet eder:

لا يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ بِامْرَأَةٍ إِلا وَمَعَهَا ذُو مَحْرَمٍ “Beraberinde mahremi olmadıkça bir adam bir kadınla baş başa yalnız kalmasın.”[7]

Yine Nebî (u)’in şöyle dediği rivayet edildi:

لا يَحِلُّ لأمْرَأَةٍ تُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ تُسَافِرُ مَسِيرَةَ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ إِلا مَعَ ذِي مَحْرَمٍ عَلَيْهَا “Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadına, beraberinde kendisi için mahrem olan birisi olmadıkça bir gün bir gecelik bir yolculuğa çıkması helal değildir.”[8]

İbni Abbas’dan rivayet edilen bir diğer hadiste  ise Nebî (u)  şöyle buyurmaktadır:

وَلا تُسَافِرِ الْمَرْأَةُ إِلا مَعَ ذِي مَحْرَمٍ فَقَامَ رَجُلٌ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ امْرَأَتِي خَرَجَتْ حَاجَّةً وَإِنِّي اكْتُتِبْتُ فِي غَزْوَةِ كَذَا وَكَذَا قَالَ انْطَلِقْ فَحُجَّ مَعَ امْرَأَتِكَ “Bir kadın beraberinde bir mahremi olmadıkça yolculuğa çıkmasın. Bunun üzerine bir adam kalkıp şöyle dedi: Ya Rasulullah karım hacca gitti. Ben ise filan gazveye yazılıyım, dedi.  Bunun üzerine Allah’ın Rasulü: O halde git karınla beraber hac yap.”[9]

Böylece Rasul (u) onu, karısını koruması için savaşa hazırlanmakta olan ordudan çıkardı.

Yine Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

وَالْقَوَاعِدُ مِنْ النِّسَاءِ اللاتِي لا يَرْجُونَ نِكَاحًا فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ أَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِزِينَةٍ “Bir nikâh ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların, ziynetlerini (yabancı erkeklere) göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında bir vebal yoktur.”[10]

Bunun manası, ziynetleri olmaksızın demek değildir. Zira ziynet kadına kesinlikle mübahtır. Bunun manası, erkeklerin bakışlarını kendilerine çekecek şekilde ziynetlerini göstermesinler demektir. Yasaklama ziynet hakkında değil ziynetin yabancı erkeklere gösterilmesi hakkındadır.

İşte bütün bu deliler, kadının korunması gereken bir ırz, namus olduğuna kat’i olarak delalet etmektedirler.  Bu delillerin tamamı bu maddenin delillerini oluşturmaktadır.


[1] Ahmed b. Hanbel, Müs. Mükessirin, 13080

[2] Ebu Davud, K. Nikah, 1754

[3] Ebu Davud, K, Talak, 1938

[4] Buhari, K,. Nikah, 4796

[5] Nur: 27

[6] Nur: 31

[7] Müslim, K. Hac, 2391

[8] Müslim, K. Hac, 2388

[9] Müslim, K. Hac, 2391

[10] Nur: 60

Diğerleri