MADDE – 114

MADDE-114: “Kadınların mahrem olmayanlarla yani yabancı erkeklerle bir arada bulunması, yabancı erkeklerin önünde mahrem yerlerini, kadınlık süslerini göstermesi ve avret yerlerini açığa vurması men edilir.” Bu madde şu üç hususu açıklamaktadır: 1- Halvetin (Kadının yabancı bir erkekle tenha bir yerde başbaşa kalmasının) yasaklanması. Bunun delili Rasul (u)’in şu sözüdür: وَلا يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ بِامْرَأَةٍ فَإِنَّ ثَالِثَهُمَا

MADDE-114: “Kadınların mahrem olmayanlarla yani yabancı erkeklerle bir arada bulunması, yabancı erkeklerin önünde mahrem yerlerini, kadınlık süslerini göstermesi ve avret yerlerini açığa vurması men edilir.”

Bu madde şu üç hususu açıklamaktadır:

1- Halvetin (Kadının yabancı bir erkekle tenha bir yerde başbaşa kalmasının) yasaklanması. Bunun delili Rasul (u)’in şu sözüdür:

وَلا يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ بِامْرَأَةٍ فَإِنَّ ثَالِثَهُمَا الشَّيْطَانُ “Bir erkek bir kadınla halvette olmasın. Zira onların üçüncüsü şeytandır.”[1]

لا يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ بِامْرَأَةٍ إِلا وَمَعَهَا ذُو مَحْرَمٍ “Yanında kadının mahremi olmadıkça bir erkek bir kadınla halvette kalmasın.”[2]

2- Teberrücün (Kadının süslenip süsünü yabancı erkeklere göstermesinin) yasaklanması. Bunun delili ise Allahu Teâla’nın şu sözüdür:

غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِزِينَةٍ “Ziynetlerini yabancı erkeklere göstermeksizin.”[3]

وَلا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ “Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar.”[4]

Böylece bu ayette Allahu Teâla teberrüc işlerinden bir işi nehyediyor. Teberrüc lügatta, ziynetin gösterilmesidir. Kamusu’l Muhitte şöyle tarif edilir: “Teberrüc etti demek erkeklere ziynetini gösterdi demektir.” Bu anlam aynı zamanda teberrüc kelimesinin şer’î manasıdır. Teberrüc süslenmekten başkadır. Çünkü teberrüc bir şey, süslenmek başka şeydir. Nitekim bir kadın başkalarının dikkatini çekmeyecek bir şekilde süslendiği zaman teberrüc etmeden ziynetlenmiş, süslenmiş sayılır. Teberrücden men edilmek, kesinlikle süslenmekten men edilmek demek değildir. Bilakis teberrücden men edilmek, erkeklerin dikkatini kadına çeken süslenmenin yasaklanması demektir. Çünkü teberrüc ziynetin gösterilmesi ve yabancılar için süslenmek ve güzelleşmektir, makyaj yapmaktır. Bir kadın süslerini ve makyajını yabancı erkeklere gösterdiği zaman “teberrüc” etti denilir. Lügatta kullanılan bu ifade teberrücden sayılan davranışları yasaklayan nassları teyid etmektedir.

Dikkatle incelendiğinde nassların güzellik ve ziynetin gösterilmesini yasakladığı görülmektedir. Bu ifadeden de teberrüc amacıyla süslenmenin kesinlikle men edildiği anlaşılır. Zira Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

وَلا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ “O gizlemekte oldukları ziynetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.”[5]

Bu ayette Allah (Y)’ın, ziynetin gösterilmesini nehyettiği açıkça görülmektedir. Zira “Gizlemekte oldukları ziynetleri bilinsin diye” dedi.

Ebu Musa el-Eşari’den rivayetle Rasulullah (u) şöyle dedi:

أَيُّمَا امْرَأَةٍ اسْتَعْطَرَتْ فَمَرَّتْ عَلَى قَوْمٍ لِيَجِدُوا مِنْ رِيحِهَا فَهِيَ زَانِيَةٌ “Herhangi bir kadın kokulanıp kokusunu koklamaları için bir topluluğun içinden geçerse, o kadın zanidir.”[6]

Yani zani gibidir. İşte bu da teberrüc işlerinden bir işin nehyedilmesi hakkındadır. Burada açıkça ziynetin gösterilmesi yasaklanmaktadır. Zira hadiste, “Kokusunu hissetsinler diye bir topluluğun önünde geçerse” ifadesi kullanılmaktadır. Yani erkekler kokusunu hissetsinler diye kadının kokulanması nehyediliyor.

Ebu Hüreyre’den: Rasulullah (u)’ın şöyle dediği rivayet edildi:

صِنْفَانِ مِنْ أَهْلِ النَّارِ لا أَرَاهُمَا بَعْدُ نِسَاءٌ كَاسِيَاتٌ عَارِيَاتٌ مَائِلاتٌ مُمِيلاتٌ عَلَى رُءُوسِهِنَّ مِثْلُ أَسْنِمَةِ الْبُخْتِ الْمَائِلَةِ لا يَرَيْنَ الْجَنَّةَ وَلا يَجِدْنَ رِيحَهَا وَرِجَالٌ مَعَهُمْ أَسْوَاطٌ كَأَذْنَابِ الْبَقَرِ يَضْرِبُونَ بِهَا النَّاسَ “Benim henüz görmediğim -sonra ortaya çıkacak- cehennem ehlinden iki sınıf vardır. 1. Sınıf: Giyinmiş çıplaklar, böbürlene/ kibirlene yürüyüp erkekleri saptırmaya çalışan, kadınlardır. Başlarında deve hörgücüne benzeyen hörgüçler vardır. Bu kadınlar cenneti göremeyecekler ve kokusunu dahi hissetmeyeceklerdir. İkinci sınıf: Yanlarında sığır kuyruğu gibi kamçılar/coplar olup onlarla insanlara vuran erkeklerdir.”[7]

Bu hadis de teberrüc davranışlarından bir davranışı nehyetmektedir. Bu yasaklama hadiste geçen şu ifadelerde açıkça görülmektedir: “Giyinmiş çıplaklar”. Yani güzelliklerini, cazibelerini gösterenler demektir. “Böbürlene/kibirlene yürüyüp erkekleri saptırmaya çalışan” Yani erkeklerin dikkatlerini çeken hareketler yapanlar demektir. “Başlarında deve hörgücü gibi hörgüçler olan kadınlar.” Bu ifade saçlarını açığa çıkaranlardır. Yani, saçlarını deve hörgücüne benzer şekilde yapmalarıdır. Hadiste geçen   (el-baht) kelimesi Horasan devesi demektir. Yani saçlarını Horasan devesi hörgücü gibi yapmalarıdır. Böylece bu hadiste de yabancı erkeklere ziynetin gösterilmesi yasaklanmaktadır.

İşte böyle teberrüc işlerinden bir işi nehyederek gelen bütün nasslar, erkeklerin kadına meyline etki eden ziynetin gösterilmesinin nehyini açıklamaktadır. Bu ise, Lügat manası olarak teberrücün manasının ziyneti göstermek olduğunu, sadece süslenmekten ibaret olmadığını teyid etmektedir. Böylece yasak olan teberrüc olmaksızın süslenmek değil, lügat manasının delaleti ile ve ona ait işlerden herhangi bir işi nehy eden hadislerin delaleti ile teberrücdür.

3- Kadının yabancı erkekler önünde avretini açığa çıkarmasının nehyedilmesidir. Zira kadının eli ve yüzü hariç bütün vücudunu örtmesi farzdır. Bunun delili ise Allahu Teâla’nın şu sözüdür:

وَلا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلا مَا ظَهَرَ “Görünen kısımları müstesna olmak üzere zinetlerini teşhir etmesinler.”[8]

İbni Abbas şöyle dedi: “Görünen kısımlar eller ve yüzdür.”

Rasul (u) de şöyle dedi:

“Kadın olgunluk/buluğ çağına geldiğinde kendisine yüzünden ve bundan başkasını göstermesi caiz değildir dedi ve ellerini bileklerine kadar gösterdi.”

Böylece kadının yüzü ve bileklerine kadar elleri hariç bütün vücudu avrettir. Onu Örtmesi farzdır. Örtünmekten kasıt ise cisim olarak vücudun değil tenin/derinin örtülmesidir. Ancak Üsame b. Zeyd’den yapılan şu rivayete gelince: Dedi ki: “Rasulullah (u) bana, Dıhye el-Kelbi’nin kendisine hediye ettiği kalın bir keten elbise giydirdi. Ben de onu karıma giydirdim. Daha sonra Rasulullah (u) bana niçin keten elbiseyi giymediğimi sorunca ben: Ya Rasulullah! Onu hanımıma giydirdim, dedim. Bunun üzerine Allah’ın Rasulü (u) şöyle dedi:

“Ona emret, o elbisenin altına bir iç gömlek giysin. Korkarım ki o elbise onun kemiğinin hacmini gösterir.”

Burada kast olunan kadının uzuvlarının, şeklinin örtülmesi değil cildinin örtülmesidir, Çünkü Rasul (u) ona, keten elbisenin altına iç gömlek giymesini emrettirdi. Bunu da yani iç gömlek giymesini de kadının kemiklerinin hacminin görülmesi fark edilir olmasından korkmakla illetlendirmiştir. Dolaysı ile bu ifadeden cildin, tenin örtülmesi anlaşılmaktadır. Çünkü hadiste geçen: (غلالة) kelimesi lügatta geçtiği gibi elbisenin altın giyilen iç çamaşırdır. Bu, ancak cildi örter, organın şeklini örtmez. Nitekim Şevkani Neylü’l Evtar isimli kitabında bu hadisin şerhinde şöyle der: Bu hadis, bedenini göstermeyen bir elbise ile örtmesinin kadına farz olduğuna delalet etmektedir. Bu, avreti örtmenin bir şartıdır. O kadın, keten gömleğin altına bir iç elbise giymekle emrolundu. Çünkü o türden keten elbiseler cildi, bakanın bakışlarından saklamaz, bilakis dışa yansıtır şekilde örülmüş elbiselerdir.

Cildin örtülmesinden kasıt olunan ise, canlılığı içinde vücudun şeklinin örtülmesi değil cilt renginin örtülmesidir. İbni Kudame el-Muğni isimli kitabında bu görüşü öne sürer ve avretin örtülmesi bölümünde şöyle der: “Farz olan, cildin rengini örten bir şeyle örtünmektir. Eğer kendisiyle örtünülecek şey, arkasından cildin rengi gösterecek şekilde ince ise, böylece cildin beyazlığı ya da kırmızılığı belli oluyorsa, onunla namaz caiz olmaz. Çünkü onunla örtünme hasıl olmaz. Eğer o örtü, cildin yaratılış şeklini yansıtsa bile rengini örtüyorsa namaz caiz olur. Çünkü, örtü ne kadar kalın olursa olsun yani yaratılış şeklinin yansımasından kaçınılamaz.”


[1] Ahmed b. Hanbel, Müs. Aşeretü’l Mübeşşirin bi’l Cennet, 172

[2] Müslim, K. Hac, 2391

[3] Nur: 60

[4] Nur: 31

[5] Nur: 31

[6] Nesei, K. Zinet, 5036

[7] Ahmed b. Hanbel, Baki Müs. Mükessirin, 8311

[8] Nur: 31

Diğerleri