MADDE – 116

MADDE-116: “Evlilik hayatı sükûn ve güven hayatıdır. İki kişinin birlikte yaşaması arkadaşlık ve dostluktan ibaret bir hayattır. Erkeğin eşi üzerindeki liderliği yönetim değil işlerin gözetimi yönünde bir liderliktir. Kadının kocasına itaati farz kılınmıştır. Yaşadığı çevreye göre kadının nafakasını temin etmek de erkeğe farzdır.” Bu maddenin delili, Allahu Teâla’nın şu ayetidir: هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ

MADDE-116: “Evlilik hayatı sükûn ve güven hayatıdır. İki kişinin birlikte yaşaması arkadaşlık ve dostluktan ibaret bir hayattır. Erkeğin eşi üzerindeki liderliği yönetim değil işlerin gözetimi yönünde bir liderliktir. Kadının kocasına itaati farz kılınmıştır. Yaşadığı çevreye göre kadının nafakasını temin etmek de erkeğe farzdır.”

Bu maddenin delili, Allahu Teâla’nın şu ayetidir:

هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا “Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da sükûn bulsun diye eşini yaratan O’dur.”[1]

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً“Kendileriyle sükûn bulmanız için kendisinden (cinsinden) eşler yaratıp da aranızda sevgi ve merhamet peydah etmesi de O’nun delilerindendir.”[2]

Ayette geçen “sükûn” kelimesi itminandır. Yine Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ “Maruf ile onları üzerindeki yükümlülükleri gibi hakları da vardır.”[3]

İbni Abbas şöyle dedi: “Onlara eşlerine itaatın farz kılınması gibi iyi dostluk ve arkadaşlık da hak kılınmıştır.”

Allahu Teâla şöyle buyurdu:

وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ “Onlarla iyi ve hoş geçinin.”[4]

Ayette geçen (وعاشر) kelimesinin manası: birbiriyle karışmak, mizaç birliği temin etmektir.

Cabir’den rivayetle Rasulullah (u) veda haccı hutbesinde şöyle dedi:

فَاتَّقُوا اللَّهَ فِي النِّسَاءِ فَإِنَّكُمْ أَخَذْتُمُوهُنَّ بِأَمَانَةِ اللَّهِ وَاسْتَحْلَلْتُمْ فُرُوجَهُنَّ بِكَلِمَةِ اللَّهِ  “Kadınlar konusunda Allah’tan korkun. Zira siz onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız. Allah’ın emrine göre onların namusları size helal kılındı.”[5]

Yine Rasul (u)’den şöyle dediği rivayet olunuyor:

خَيْرُكُمْ خَيْرُكُمْ لأهْلِهِ وَأَنَا خَيْرُكُمْ لأهْلِي “Sizin hayırlı olanlarınız kadınlarına hayırlı olanlarınızdır. Ben de ehlime sizden daha hayırlıyımdır.”[6]

Rasul (u), hanımları ile iyi ve hoş geçinirdi, onlarla şakalaşırdı, gülüşürdü, onlara ince ve nazik davranırdı, yatsı namazını kıldıktan sonra evine girer uyumadan önce hanımıyla biraz sohbet ederdi. Onlara insanca, iyi ve hoş muamele ederdi.

İşte bu delillerin tamamı, evlilik hayatının itminan hayatı olduğuna delalet ettiği gibi evlilik hayatının itminan hayatı olmasını sağlayan hususları yerine getirme görevinin de erkeğe ait bir vazife olduğuna delalet etmektedir. Nitekim İbni Abbas’tan şöyle dediği rivayet olundu: “Karımın benim için süslendiği gibi ben de onun için süslenirim. Benim onun üzerindeki hakkımın temiz olarak devam etmesini istiyorum ki böylece onun üzerimdeki hakkı vacib olsun. Çünkü Allahu Teâla şöyle dedi:”

وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ “Onların yükümlülükleri olduğu gibi hakları da vardır.”[7]

Allahu Teâla şu ayeti kerime ile evde üstünlüğü ve liderliği erkeklere ait kılmıştır:

الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ “Erkekler kadınlar üzerine kaimdirler (lider ve üstündürler).”[8]

Ancak bu üstünlük ve liderlik, yönetim ve sulta liderliği değil işlerin takibi liderliğidir. Kamusu’l Muhit’de şöyle deniliyor: “Kadın işi düzeltti, mutedil hale getirdi. Erkek kadının sırtını giydirdi, karnını doyurdu.” Bu da gösteriyor ki erkeğin kadın üzerindeki üstünlük ve liderliğini ifade eden (قوام) “Kavvame” kelimesinin sözlük manası; kadına harcama yapmak ve onun ihtiyaçlarını gidermektir. Başka şer’î bir manası olmadığına göre sözlükte kullanılan anlam aynı zamanda ayetteki anlamı da ortaya koymaktadır. “Kadınlar üzerine kaimdirler” sözünün manası işte budur. O halde erkeğin kadın üzerinde kaim oluşunun onun işlerini yerine getirmesi şeklinde olması, erkeğin kadın ile geçiminin de arkadaşlık ve dostluk şeklinde olması kaçınılmazdır. Nitekim Allahu Teâla bu geçimi şöyle vasıflandırdı: Zira şöyle dedi: وَصَاحِبَتِهِ “Ve dostundan.” (Abese: 36) Yani “eşinden” demektir.

Nitekim Rasul (u) evinde hanımları için bir dost ve arkadaş gibi idi, onlara dikta yönetimi ile hakim olan bir emir değildi. Onun hanımları ona danışırlar ve onunla münakaşa ederlerdi. Ömer b. Hattab’ın şöyle dediği rivayet edildi: “Vallahi henüz biz cahiliyette iken kadınlara herhangi bir husus danışmazdık ve değer de vermezdik. Ta ki Allahu Teâla onlar hakkında indirdiğini indiresiye ve onlara taksim ettiğini taksim edinceye kadar. Bir ara ben bir mesele hakkında düşünüp müşavere ederken eşim bana şöyle şöyle yapsaydın dedi. Bunu üzerine ben ona şöyle dedim: Sana ne oluyor, senin burada işin ne? Yapmak istediğim iş hakkında niçin konuşuyorsun? O ise bana şöyle dedi: Hayret sana ey Hattab oğlu! Sen bana danışmak istemiyorsun. Halbuki senin kızın Rasulullah (u)’e her an müracaat ediyor. Hatta bazen Rasul (u)’in günü öfkeli geçiyor. Böyle bir günde üzerime cübbemi alıp evimden dışarı çıktım ve kızım Hafsa’nın yanına vardım. Ona dedim ki; Ey kızcağızım, sen Rasulullah (u)’a günü öfkeli geçesiye kadar devamlı müracaatta mı bulunuyorsun? O da bana; Vallahi ben ona her zaman baş vururum, dedi. Ben ona dedim ki: Biliyorsun ben seni Allah’ın azabı ve Rasulünün öfkesi hususunda uyarıyorum. Kızım, senin sahip olduğun güzelliğin ve Rasulullah’ın sevgisi seni gurura sevk etmesin.”

Enes’ten şöyle rivayet edildi: “Nebî (u)’in hanımlarından birisi kendisine bir çanak içinde bir yemek hediye etmişti. Aişe, çanağa eliyle vurdu ve içindekileri yere döktü. Bunun üzerine Nebî (u) şöyle dedi: Yemeğe yemek, kaba kab isteriz.

Aişe’den rivayet edildiğine göre; “Rasulullah (u) ashabı ile beraberken ben ona bir yemek yaptım. Hafsa da bir yemek yaptı. Hafsa benden önce yaptı. Ben cariyeye dedim ki: Koş, hemen onun çanağını ters çevir. O da gitti o kabı ters çevirdi. Çanak kırıldı ve yemek etrafa saçıldı. Bunun üzerine Rasul (u) o yemeği bir meşin minder üzerine topladı. Orada bulunan ashabı ile birlikte onu yediler. Sonra benim çanağı Hafsa’ya  götürdü ve ona: Kabınızın yerine bu kabı alın dedi.

Bu hadisler delalet ediyor ki, Rasul (u)’in eşlerine kaimliği, işlerin gözetimi ile ilgili idi; yönetim kaimliği değildi. Onun eşleri Rasul (u) ile dost, arkadaş konumunda idiler, O’nun yanında tebaa gibi değildi. Onun eşleri ile geçimi dost ve arkadaşlık geçimi idi.

Allah (Y) kadına kocasına itaati farz kıldı; kocasına buğz edip asi olmasını ise haram kıldı. Allahu Teâla (Y) şöyle dedi:

وَاللاتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبِيلًا “Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın ve bunlarla yola gelmezlerse dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın.”[9]

Allah (Y) erkeğe hanımının nafakasını farz kıldı. Şöyle buyurdu:

لِيُنفِقْ ذُو سَعَةٍ مِنْ سَعَتِهِ وَمَنْ قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ فَلْيُنفِقْ مِمَّا آتَاهُ اللَّهُ “İmkânı geniş olan, nafakayı imkânlarına göre versin. Rızkı daralmış bulunan da nafakayı Allah’ın kendisine verdiğinden ayırsın.”[10]

أَلا إِنَّ لَكُمْ عَلَى نِسَائِكُمْ حَقًّا وَلِنِسَائِكُمْ عَلَيْكُمْ حَقًّا فَأَمَّا حَقُّكُمْ عَلَى نِسَائِكُمْ فَلا يُوطِئْنَ فُرُشَكُمْ مَنْ تَكْرَهُونَ وَلا يَأْذَنَّ فِي بُيُوتِكُمْ لِمَنْ تَكْرَهُونَ “Dikkat edin! Muhakkak ki, kadınlarınız üzerinde sizin hakkınız ve sizin üzerinizde de kadınlarınızın hakkı vardır. Kadınlar üzerindeki sizin hakkınız, yataklarına ve evlerinize hoşlanmadığınız kişileri almamalarıdır. Dikkat edin! Onların sizin üzerinizdeki hakkı, giyim ve yiyeceklerini temin hususunda onlara iyi ve güzel davranmanızdır.”[11]

Başka bir hadiste şöyle geçti:

“Onların üzerinizdeki hakkı maruf ölçüleri içerisinde rızıkları ve giyimleridir.”

Ebu Süfyan’ın karısı Hind’in Rasulullah (u)’e gelerek şöyle dediği rivayet olunur: “Ya Rasulullah Ebu Süfyan, cimri bir adamdır. Bana ve çocuğuma yetecek nafaka vermiyor.” Bunun üzerine Rasul (u) ona şöyle dedi:

خُذِي مَا يَكْفِيكِ وَوَلَدَكِ بِالْمَعْرُوفِ “Sana ve çocuğuna maruf ölçüler içinde yetecek olanı al.”[12]

İşte bunlar bu maddenin delilleridir.


[1] A’raf: 189

[2] Rum: 21

[3] Bakara: 228

[4] Nisa: 19

[5] İbni Mace, K. Menakıs, 3065

[6] Tirmizi, K. Menakıb, 3830

[7] Bakara: 228

[8] Nisa: 34

[9] Nisa: 34

[10] Talak: 7

[11] Tirmizi, K. Rıdaı, 1083

[12] Buhari, K. Nafakat, 4945

Diğerleri