MADDE-129: “Öşrü arazi: Üzerinde halkının Müslüman olduğu arazidir. Ayrıca Arap Yarımadası’nın arazisi de öşridir. Haraci arazi: Arap Yarımadasının dışında sulh veya harb neticesinde fethedilen arazidir. Öşri arazinin aslı ve sağladığı menfaati fertlere aittir. Fertler buna malik olurlar. Haraci arazi ise aslı devlete ait bir mülk olup fertler bundan elde edilen menfaate sahip olurlar. Şer’î akidler
MADDE-129: “Öşrü arazi: Üzerinde halkının Müslüman olduğu arazidir. Ayrıca Arap Yarımadası’nın arazisi de öşridir. Haraci arazi: Arap Yarımadasının dışında sulh veya harb neticesinde fethedilen arazidir. Öşri arazinin aslı ve sağladığı menfaati fertlere aittir. Fertler buna malik olurlar. Haraci arazi ise aslı devlete ait bir mülk olup fertler bundan elde edilen menfaate sahip olurlar. Şer’î akidler çerçevesinde olmak kaydıyla her fert, öşri araziyi mübadele/değiştirme yapabileceği gibi, haraci arazinin de menfaatini mübadele/değiştirme hakkına sahiptir. Diğer mallar gibi bu arazilerin de miras yolu ile intikali olur.”
Bu maddenin delili:
Arazi mal mesabesindedir. Harb neticesinde fethedilerek alınan arazi diğer ganimet malları gibi Müslümanlara ait bir ganimettir. Haraci arazinin aslı ve idaresi Beytülmala aittir. Fakat, bir arazinin üzerinde yaşayanlar Müslüman olurlarsa, diğer mallar gibi o da Müslümanların malı olur. İdaresi Müslümanlara geçer. Ve onlara ait bir mülk olmuş olur. Bu da öşri arazidir.
Arazinin diğer mallar gibi bir ganimet oluşuna gelince; Hafs b. Ğıyas’ın Ebu Zi’b yoluyla Zühriden rivayet edilen bir hadise göre: “Rasulullah (u) Bahreyn halkından Müslüman olanlar hakkında arazinin dışında mallarını ve canlarını koruyacağına dair hükmetti. Halkının hepsi Müslüman olmak istemedikleri için oranın arazisini Müslümanlara bir ganimet olarak kabul etmiştir.”
Diğer ganimetler gibi muhariplere arazinin dağıtılmaması hakkında verilen hüküm ile ilgili olarak, Bilal ve Zübeyr ile Ömer arasında ihtilaf meydana gelmiştir. Bu hususta Ömer’in delili kuvvetli gelmiştir. Ayrıca Ömer’i, ensar ve muhacirlerden on kişi de teyid etmiştir. Zübeyr, Mısır fethedildiği zaman arazisinin diğer menkul mallar gibi muhariplere dağıtılmasını istiyordu. Fakat Amr b. El-As, Zübeyr’in bu görüşünü Ömer’e yazdığı zaman Ömer bu görüşü kabul etmeyerek ona bir mektup yazdı. Ona yazdığı mektupta “Bırak o araziyi. Müslümanlar orada yaşadıkça onların mülkü olsun” demiştir Bilal (t) da Irak arazisi hakkında Zübeyr gibi düşünüyordu. Bu mevzuyu da Sa’d (t), Ömer’e (t) yazmıştı. Ömer (t) ona verdiği cevapta ise şöyle diyordu; “Araziyi ve nehirleri çalışan ve işletenlere bırak ki bütün Müslümanlar istifade etsinler. Eğer biz o araziyi savaşa gidenler arasında taksim edersek onlardan sonra gelenlere bir şey kalmaz.” Bu konuda Ömer’in delili Allahu Teâla’nın şu sözüdür:
وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ ولا رِكَابٍ “Allah’ın onlardan Rasulüne verdiği ganimetlere gelince ki siz onun üzerine ne at ne de deve sürmediniz.”[1]
فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ “Allah’ın o kent hakkında Rasulüne verdiği ganimetler. Allah’ın Rasulünün, yakınlarına, yetimlere miskinlere ve yolda kalanlara aittir.”[2] ifadesinden sonra ayette:
لِلْفُقَرَاءِ الْمُهَاجِرِينَ “Hicret eden fakirlere aittir.”[3] ifadesi geçmektedir. Daha bu ayetlerle de yetinmeyerek başka bir ayette de Ensar’a ait olmak üzere de şöyle dedi;
وَالَّذِينَ تَبَوَّءُوا الدَّارَ وَالايمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ “Ve onlardan nice o yurda yerleşen, imana sarılmışlar, kendilerine göç edip gelenleri severler.”[4] Bu ayet Ensar’a hastır. Daha sonra onlara başkalarını da kattı:
وَالَّذِينَ جَاءُوا مِنْ بَعْدِهِمْ “Onların arkasından gelenler.”[5]
Böylece fey’ bu gruplar arasında dağıtılan bir mülk haline gelmiş oldu. Bu ayetler: Ömer’in üzerindeki halkın Müslüman olmadığı yerlerin fethi neticesinde, o yerlerin kıyamete kadar Müslümanlara mülk olması ve imamın o yerin gelirlerini halka temlik etmesi hususundaki rey ve içtihadının delilleridir. Ömer, bu hususu Müslümanlara danıştı. Fakat Müslümanlar ihtilafa düşerek bir neticeye varamayınca Ömer, bu kere muhacirlerden on, Evs Kabilesinden beş ve Hazreç’ten de beş kişiyi yanına çağırdı. Bunlar bağlı bulundukları kabilelerin ileri gelenleriydi. Bu yirmi kişi bir araya geldikten sonra Ömer onlara şu sözleri söyledi: “İstiyorum ki arazileri, üzerindeki bitkileriyle Devlete mal edineyim. Orada yaşayanlara arazi harac vergisini koyayım. Ayrıca ödemeleri için fertlere cizye vergisini emredeyim. Arazileri savaşan Müslümanlara ve onlardan sonra gelecek nesillere bir ganimet olarak bırakayım. Görüyorsunuz ki bir çok kale ve gedikleri bekleyecek ve koruyacak insanlara ihtiyacımız var. Basra ve Mısır gibi büyük şehirlerimiz var. Bu orduların nafakasını ve bakımını sağlamak gerekiyor. Eğer bu arazileri sadece muharipler arasında taksim etsek bu kadar yerleri ve orduyu beslemek için maddi imkanlar nereden temin edilecektir.” Ömer’in (t) bu konuşmasını dinleyen seçkin kişilerin hepsi “Ya Ömer rey ve görüş sana aittir. Sen nasıl uygun görürsen o, iyidir.” dediler. Ömer’in ayeti delil göstererek arazinin Beytülmala ait daimi bir gelir kaynağı olması hususunda getirdiği illet kuvvetli bir delildir. Bunun için fethedilen yerlerin arazisi haraci arazi olarak kalmaya başladı. Böylesi arazinin idaresi Beytülmala, intifa (yararlanma) hakkı ise o arazi üzerinde yaşayan kimselere ait oldu. Bu hüküm, ister Irak arazisi gibi zorla fethedilmiş olsun, ister Kudüs arazisi gibi sulh yolu ile fethedilmiş bulunsun aynen tatbik edilir. Ancak belli bir vergi vermek şartıyla sulh yolu ile fethedilmiş bulunan yerler, üzerinde sulh ve anlaşma yaptıkları prensiplere göre muamele yapılır. Zira Rasul (u) şöyle buyurdu;
لَعَلَّكُمْ تُقَاتِلُونَ قَوْمًا فَتَظْهَرُونَ عَلَيْهِمْ فَيَتَّقُونَكُمْ بِأَمْوَالِهِمْ دُونَ أَنْفُسِهِمْ وَأَبْنَائِهِمْ قَالَ سَعِيدٌ فِي حَدِيثِهِ فَيُصَالِحُونَكُمْ عَلَى صُلْحٍ ثُمَّ اتَّفَقَا فَلا تُصِيبُوا مِنْهُمْ شَيْئًا فَوْقَ ذَلِكَ فَإِنَّهُ لا يَصْلُحُ لَكُمْ “Siz öyle bir kavim ile savaşa girerseniz ki onlar canlarını feda etmek yerine mallarıyla sizden korunmaya ve sizinle mal karşılığında bir sulha yanaşmış olabilirler. Üzerinde anlaşmaya vardığınızdan daha fazlasını almayın. Çünkü o, size helal olmaz.”[6]
Bu hadis konusunda Ebu Ubeyde şöyle diyor: “Sulh ile fethedilen arazide sünnet; üzerinde anlaşma yapıldığı miktardan fazlasının alınmamasıdır. İsterse daha fazla ödemeye güçleri olsa bile. Çünkü Rasul (u) şöyle buyurdu:
“Onlardan bundan fazlasını almayın çünkü o size helal olmaz.”
Bu hadiste herhangi bir istisna yapılmamıştır. Bu, eğer sulh akidlerinde arazi ile ilgili bir şart belirtilmişse böyledir. Fakat Kudüs arazisi gibi herhangi bir şart belirtilmemiş ise, o zaman zorla fethedilen arazinin statüsü tatbik edilir. O zaman orası bütün Müslümanlara ganimet olur. Tabii ki bütün bunlar Arap Yarımadası’nın dışındaki araziler için söz konusudur. Arap Yarımadasının tamamının arazisi öşri arazidir. Çünkü Rasul (u) Mekke’yi zor kullanarak fethetmiş, arazisini de orada yaşayanlara terk etmiştir. Oraya haraç vergisini koymamıştır. Zira yere konulan harac başa konulan cizye mesabesindedir. Arap Yarımadasında cizye sabit olmadığı gibi harac da sabit olmuş değildir. Çünkü Arap müşriklerinden ya Müslüman olmaları yahut ta kılıçtan geçirilmekten başka bir şey istenmiyordu. Nitekim Allah (Y) şöyle dedi.
تُقَاتِلُونَهُمْ أَوْ يُسْلِمُونَ “Ya onlarla savaşırsınız, yahut onlar Müslüman olurlar.”[7]
İşte bundan dolayı onların arazileri öşri arazidir haraç arazisi değildir. Aynen üzerindeki halkın Müslümanlığı kabul ettiği arazi gibidir.
Haraci arazinin üzerine konan haraca gelince. Harac kira ve gelir anlamına gelen bir isimdir. Rasul (u) şöyle dedi: “Harac kefalettir.”
Buradaki arazi Beytülmalın mülküdür. Geliri yararlanmaları için insanlara verilir. Araziye senelik belli bir miktar vergi konur. Bu bir bakıma kira mesabesindedir. Bu husustaki vergi tespiti, Halifenin takdirine terk edilmiştir. Ancak Halife yerin taşıyabileceği miktardan fazla bir vergi koymaz.
Öşri araziye öşür koyma hususuna gelince, bilindiği gibi öşür zekattır. ve Müslümanlara farzdır. Zekat Müslümana farzdır. Fakat öşür araziye ait bir farizadır. Onun için sahibine göre değil arazinin durumuna göre alınır. Eğer Müslüman haraci bir araziye malik bulunursa ondan öşür değil harac alınır. Eğer bir kafir öşri bir araziye malik bulunursa, ondan da harac değil, öşür alınır. Çünkü mal her ne kadar aslı itibariyle araziye farz kılınmış ise de arazinin kendilerinde fethedildiği kimselere aidiyeti noktasından hareketle araziye ait bir farz olmasını gerektirir. Bu statü bundan sonra maliki kim olursa olsun kıyamete kadar devam eder. Çünkü vucubiyet, arazinin İslâm Devleti’nin otoritesine girmesinden sonra tahakkuk eder. Bu durumda arazi ya bir Müslümana ait bir mülk olur ya da bütün Müslümanlara ait bir ganimet niteliğini taşır. Buna ait hüküm kesinleşince sabit olarak devam eder hiç bir zaman bozulmaz.
Öşri ve haraci arazilerin değiştirilmesi ve malikinden miras olarak intikalinin caiz olduğu hususuna gelince: Bilindiği gibi bu araziler sahiplerinin hakiki mülküdür. Bundan dolayı mülk ile ilgili bütün hükümler buna da tatbik edilir. Öşri arazide bu husus belirgindir.
Haraci araziye gelince, bunun mülkiyeti aynen mülk olma bakımında öşri arazi gibidir. Aralarında iki husustan başka herhangi bir fark yoktur. Birincisi mülk olunan şeyin bizzat kendisine ait durum. İkincisi araziye vacib olan şeyin miktar ve keyfiyetine ait durumdur.
Mülk olunan arazinin durumuna gelince: Öşri araziye sahip olan kimse, arazinin hem kendisine hem de ondan elde edilen gelir ve menfaatine sahiptir. Haraci araziye sahip olan kimse ise, sadece ondan elde edilen gelire ve menfaate maliktir. Arazinin kendisine malik değildir. Bundan dolayı öşri araziye sahip bir kimse, sahip olduğu araziyi vakfetmek isterse istediği zaman onu vakfedebilir. Çünkü o, bizzat arazinin kendisine maliktir. Fakat haraci araziye sahip olan kimse, malik bulunduğu araziyi vakfetmek isterse buna gücü yetmez. Çünkü vakıf için, vakfeden kimsenin vakfetmek istediği malın bizzat kendisine malik olması şarttır. Halbuki haraci arazinin ayni mülkiyeti Beytülmala aittir.
Araziye ait olmak üzere farz kılınan miktara gelince: Öşri arazide öşür vacibtir. Yani öşri araziden çıkan mahsul nisap miktarına ulaşırsa zekat vermek vacib olur. Haraci arazide ise harac vacib olur. Yani Devletin senelik olarak üzerinde tespit edeceği belli bir miktarı ödemek vacib olur. İster arazi ekilsin ister ekilmesin, ister mahsul yetişsin ister yetişmesin, ister yer verimli olsun ister olmasın.
İşte bu iki husustan dolayı haraci araziye ait hüküm öşri araziye ait hükümden farklıdır. Bu iki hususun dışında, aralarında herhangi bir
fak yoktur. Malın mülkiyeti ile ilgili hükümler aynıdır. Bunun için ister öşri
ister haraci olsun, şer’î bütün tasarruflarıyla birlikte diğer mallar gibi
sahibinden miras olarak intikal edebilir.
[1] Haşr: 6
[2] Haşr: 7
[3] Haşr: 8
[4] Haşr: 9
[5] Haşr: 10
[6] Ebu Davud, K. Harac, 2653
[7] Feth: 16