MADDE-139: “Zekat Müslümanlardan toplanır. Şeriatın tayin ettiği para ticaret malı, hayvan ve mahsul gibi mallardan alınır. Şeriatın beyan etmediği mallardan alınmaz. Zekat, mal sahibi olan herkesten alınır. İster baliğ ve akıllı gibi mükellef bulunsun, ister çocuk ve deli gibi mükellef olmayanlardan olsun alınır. Alınan zekat Kur’an-ı Kerim’in anlattığı sekiz sınıftan bir veya daha fazla kimselere
MADDE-139: “Zekat Müslümanlardan toplanır. Şeriatın tayin ettiği para ticaret malı, hayvan ve mahsul gibi mallardan alınır. Şeriatın beyan etmediği mallardan alınmaz. Zekat, mal sahibi olan herkesten alınır. İster baliğ ve akıllı gibi mükellef bulunsun, ister çocuk ve deli gibi mükellef olmayanlardan olsun alınır. Alınan zekat Kur’an-ı Kerim’in anlattığı sekiz sınıftan bir veya daha fazla kimselere verilir. Bu sınıflardan başka yere verilmez.”
Bu madde beş hususu kapsıyor:
1. Zekatın Müslümanlar üzerine farz oluşu.
2. Şeriatın tayin ettiği mallardan alınıp ondan başka mallardan alınmayışı,
3. Zekatın her mal sahibinden alınacağı,
4. Alınan zekatın Beytülmal’da özel bir fona konulması,
5. Sıfat ve sayıları belirtilmiş şahıslardan başkasına verilmemesi.
Bu maddenin delili;
Birincisi; zekatın farz olduğu hususundadır. Bununla ilgili delil, Kur’an’ın: şu ayetleridir:
وَآتُوا الزَّكَاةَ “Zekatı veriniz.”[1]
وَأَقِمْنَ الصَّلاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ “Namazı kılın, zekatı verin.”[2]
رِجَالٌ لا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ ولا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ “O erkekler ki, onları Allah’ı zikirden namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ne bir ticaret, ne de alış veriş alıkoyabilir.”[3]
Bunun sünnetten deliline gelince; Bilindiği gibi Rasul (u) Muaz b. Cebel’i Yemen’e Vali olarak gönderdiği zaman Muaz’a şöyle buyurmuştu:
فَأَعْلِمْهُمْ أَنَّ اللَّهَ افْتَرَضَ عَلَيْهِمْ صَدَقَةً فِي أَمْوَالِهِمْ تُؤْخَذُ مِنْ أَغْنِيَائِهِمْ وَتُرَدُّ عَلَى فُقَرَائِهِمْ “Onlara zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere Allah (Y)’ın onlara zekatı farz kıldığını bildir.”[4]
بُنِيَ الاسْلامُ عَلَى خَمْسٍ “İslâm beş temel üzerine bina edilmiştir”[5] hadisi de zekatın farziyetine delildir. Bu hadiste geçen “Ve zekatı vermektir” kısmı bu hususa delildir. Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre; “Bir bedevi peygambere (u) geldi ve ona; Ya Rasulullah bana öyle bir amel söyle ki onu yaptığım zaman cennete gireyim dedi. Peygamber: ona şöyle dedi;
تَعْبُدَ اللَّهَ ولا تُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَتُقِيمَ الصَّلاةَ الْمَكْتُوبَةَ وَتُؤَدِّيَ الزَّكَاةَ الْمَفْرُوضَةَ وَتَصُومَ رَمَضَانَ “Allah’a ibadet edip, ona hiç bir şeyi ortak kılmamandır, farz olan namazı kılman, farz olan zekatı vermendir, Ramazan orucunu tutmandır.”[6]
Kays’dan rivayet edildiğine göre, “Cerir b. Abdullah: Ben namazı kılmak, zekatı vermek ve her Müslümana nasihatte bulunmak üzere peygambere biatta bulundum.”
İşte bunların hapsi zekatın farz olduğuna delildir. Zekatın ancak Müslümanlardan alınacağına ve başkalarından alınmayacağına gelince; yine, Peygamberin Muaz’a söylediği: “onların zenginlerinden alınır” ifadesi delalet etmektedir. Zekatın Müslümanlara verilip Müslüman olmayanlara verilmeyeceğine dair delile gelence; yine Peygamberin Muaz’a söylediği hadisin: “ve onların fakirlerine verilir” kısımdır. Yani Müslüman olanlarına verilir.
İkinci hususa gelince: Zekatın ancak şeriatın tayin ettiği mallardan alınabileceği, ondan başka mallardan alınamayacağı hususudur.
Bunun delili şudur: Şari‘; zekatın alınacağı malları ve miktarlarını kesin sınırları ile belirtmiştir. Nisab miktarına ulaştığı zaman malın zekatı alınır. Ulaşmadığı zaman ise alınmaz. Cabir’den rivayet edildiğine göre Peygamber şöyle buyurmuştur:
لَيْسَ فِيمَا دُونَ خَمْسَةِ ذَوْدٍ صَدَقَةٌ وَلَيْسَ فِيمَا دُونَ خَمْسَةِ أَوَاقٍ صَدَقَةٌ وَلَيْسَ فِيمَا دُونَ خَمْسَةِ أَوْسُقٍ صَدَقَةٌ “İki yüz dirhem paradan az mala zekat yoktur. beş deveden az mala zekat yoktur. Beş vesaktan az miktarda hurmaya zekat yoktur.”[7]
Şeriatın nisabını belirtmediği maldan zekat alınmaz. Çünkü, ayet mücmeldir. Hadisler ayetteki bu mücmeliyeti beyan etmek için varid olmuşlardır. Zekat ile ilgili hadisler, tahsis edici değil mücmeli beyan niteliğini taşımaktadırlar. Burada beyan ile tahsis arasında bir fark mevcuttur. Mesela Namaz ile ilgili ayetler mücmel olarak gelmişlerdir: “Namaz ikame edin” emri, mücmeldir. Peygamber onu beyan etmiştir. Peygamberin beyan ettiği namazdan başka bir ibadeti koymak namaz olarak itibar edilmez. Yani namaz diye ortaya konan herhangi bir hareket peygamberin beyan ettiği namazdan başka ise, o, namaz olarak itibar görmez. Çünkü biz Peygamberin beyan ettiklerine bağlıyız.
Zekat ayeti de böyledir. Bununla ilgili ayet mücmel olarak gelmiş, “Zekatı verin” şeklinde mücmel olarak geldiği gibi; “onların mallarından al”, yine “sadakalar ancak şunlar içindir” ifadeleriyle gelen ayetler mücmel olarak gelmiş, hadisi şerifler de kendisinden zekatın alındığı malın nevini ve bu nevilerden alınan miktarı beyan etmişlerdir.
Ayrıca zekata hak kazanacak nisabı da belirtmişlerdir. Bundan başka Şari‘nin nisabını ve nisaba baliğ olduğu takdirde alınacak miktarını belirtmediği mallardan zekat olarak herhangi bir şeyin alınması haram olur. Binaenaleyh evlere, arabalara ve zeytin mahsullerine zekat terettüp etmez. Çünkü Şari bunların ne nisabını, ne nisaptan alınacak miktarı beyan etmiştir. Bunun için bu mallardan zekat olmaz. O halde zekat; hakkında şer’î nassın bulunduğu mallardan alınır. Zekat; ancak sahih nassların hakkında varid olduğu deve, sığır, koyun, altın, gümüş, buğday, arpa, hurma, kuru üzüm ve tohumdan alınır.
Deve ve koyun ile ilgili olarak varid olan delile gelince: Zühri’nin Salim’den onun da babasından rivayet ettikleri bir hadiste: “Peygamber (u) kendi sağlığında valilerine gönderilmek üzere zekat nisabını yazmıştı. Fakat kendisi bunu gönderemeden vefat etti Peygamberin yazdırıp da gönderemediği zekatı Ebu Bekir, Peygamberin vefatından sonra valilere gönderdi ve ölünceye kadar onunla amel edildi. Daha sonra Gelen Ömer (t) de onu yine valilere gönderdi ve onunla amel etti ve şöyle dedi: ‘Bu olmadığı gün Ömer ölmüştür. Bu tatbikat onun vasiyeti ile birlikte bulunuyordu’ o da şöyleydi. Beş devede bir koyun zekat vardır; bu, yirmi dört oluncaya kadar devam ediyor; yirmi beş deve olunca süt emen bir deve yavrusu, otuz beş deve oluncaya kadar bu miktar verilir. otuz beş deveye geçerse, otuz beşten kırk beşe kadar bir üç yaşına girmiş deve yavrusu verilir; kırk altıdan altmışa kadar olan develerden zekat olarak bir dördüncü yaşına girmiş deve yavrusu verilir, Altmıştan yetmiş beşe kadar olan miktardan ise beş yaşına basmış bir deve alınır, yetmiş beşten doksana kadar olan miktardan iki tane üç yaşına girmiş deve yavrusu alınır; doksan birden yüz yirmi deveye kadar olandan iki tane dörder yaşına basmış deve yavrusu verilir, Bundan fazla olursa her beş deveden bir dört yaşına girmiş deve yavrusu alınır; bundan sonra her kırk deveden bir üç yaşına girmiş bir deve yavrusu verilir.
Koyunda ise; her kırk koyundan yüz yirmi koyuna kadar bir koyun alınır; yüz yirmi birden iki yüze kadar olan koyundan iki koyun alınır; iki yüz birden üç yüz koyuna kadar olandan üç koyun üç yüz birden dört yüze kadar olandan yine üç koyun alınır; bundan fazla olan miktarlardan her yüz koyundan bir koyun zekat alınır.”
Enes’ten rivayet edildiğine göre Ebu Bekir (t) kendi valilerine şu şekilde bir mektup yazmıştır: “Bunlar Rasul (u)’in Müslümanlara bildirdiği aynı zamanda Allah (Y) ve Rasul (u)’in emrettiği farz sadakalardır” dedikten sonra Zühri’nin hadisinde beyan edildiği şekilde deve, koyun ve diğer hayvanlardan alınması lazım gelen zekat ve nisab miktarını bu mektubunda zikretmiştir.
Adı geçen hadiste zikredilen terimlerin açıklamaları:
Bint’ul Mahad: Üzerinden bir sene geçen ve ikinci yaşına giren deve yavrusu.
İbin Lebun: Üçüncü yaşına giren ve anasının kendisinden sonra doğurmasıyla sütten kesilen deve yavrusudur. Bunun dişisine bint-i lebun denir.
El Hıkka: Doğumundan üç yıl geçip dördüncü yaşına giren deve yavrusudur.
El Ceza’a: Doğumundan dört yıl geçip beşinci yaşına giren devedir.
Hadisin Bint-i Lebune ve onun otuz beş adetten ziyadeye delalet etmesi İbni-i Lebu’nun otuz beş adede kadar caiz olmayacağına delalet eder. Onun için, Buhari dişi deve diye bilhassa tahsis yapmıştır.
Sığırların zekatı ile ilgili delil ise: Muaz bin Cebel’den rivayet edilen şu haberdir; “Rasul (u) beni Yemen’e gönderirken her otuz sığırdan bir adet bir yaşını doldurmuş dana (erkek veya dişi); her kırk sığırdan ise ikinci yaşına girmiş bir dana almamı emretti.”
Yahya bin el- Hakem’den rivayet edildiğine göre Muaz şöyle demiştir: “Rasul (u) beni Yemen halkının zekatını toplamam için göndermişti; her otuz sığırdan bir yaşında erkek veya dişi dana; her kırk sığırdan ise iki yaşına girmiş erkek veya dişi bir adet almamı emretti; kırk ile elli arasında ve altmış ile yetmiş arasında; seksen ile doksan arasında ne alacağımı Yemen halkı bana sordular. Ben de Medine’ye gelip Rasul (u)’e arz ettim. Bunların aralarında bir şey almamamı emreti.”
Hadiste geçen tebi ve tebia bir yaşında olan erkek veya dişi dana demektir. Müsinne ise iki yaşında olan danadır. Hadis; dişi dana ile ilgili olarak bir nass teşkil ettiği için erkek dananın geçerli olmayacağına delalet eder. Fakat Taberani’nin İbn-i Abbas’tan tahriç ettiği merfu’an bir habere göre: “ve her kırkta bir müsinne veya müsin verilir” ifadesi erkek dananın da zekat olarak verileceğinin cevazına delidir.
Altın ve gümüşe gelince: Bununla ilgili delil Ali bin Ebu Talib’in Rasul (u)’den rivayet ettiği hadistir: “200 dirhem gümüş olur da üzerinden bir sene geçerse ona beş dirhem zekat düşer, 20 dinar oluncaya kadar altına bir zekat düşmez, 20 dinarın olduğu ve üzerinden bir sene geçtiği zaman yarım dinar zekat düşer.”
Dirhem altı danik; bir danik iki kırat; bir kırat iki tasucan; bir tasucan iki habbe; bir habbe dirhemin sekizde altısıdır. Bu da dirhemin kırk sekizde biridir. Bu hadisle murad olunan şer’î dirhem ölçüsüdür. Dinar ise bir miskaldır. Bir miskal bir dirhem ve yedide üçüdür. Yani bir tam üç bölü yedi (1,3/7) dirhemdir. Bu hadiste murat olunan şer’î dinar ölçüsüdür.
Buğday, arpa, hurma ve kuru üzümden alınacak zekata gelince: Bunun delili; Hakim ve Taberani’nin rivayetine göre Ebu Musa ve Muaz, Peygamber (u) tarafından dinlerini öğretmeleri için Yemen’e gönderildikleri zaman Peygamber (u)’in onlara söylediği şu sözüdür:
“Bu dört maddeden başka olanlardan zekat almayın: Buğday, arpa kuru üzüm ve hurmadan zekat alınız.”
Beyhaki bu hadisi için ravileri güvenilir muttasıl bir hadistir, diyor. Taberani’nin Ömer’den tahriç ettiğine göre Ömer şöyle dedi; “Rasul (u), Zekatı ancak şu dört maddede sınırladı: Buğday, arpa, kuru üzüm ve hurma.”
Şa’bi’den rivayet edildiğine göre Rasul (u) Yemen halkına yazmış olduğu bir yazıda şöyle buyurdu: إِنَّمَا أَخَذَ الصَّدَقَةَ مِنَ الْحِنْطَةِ وَالشَّعِيرِ وَالزَّبِيبِ وَالتَّمْرِ “Zekat ancak; buğday, arpa, kuru üzüm ve hurmadan alınır.”[8]
Mısırdan zekatın alınacağına dair delil ise; İbni Mace ve Darekutni’nin Amr b. Şuayb, onun da babasından onun da ceddinden naklettiği hadistir: “Rasul (u), zekatı buğday, arpa, kuru üzüm ve hurmadan, alırdı. İbni Mace ise zürrü yani mısır lafzını ilave etmiştir.”
İşte Peygamber (u) bu maddelere zekatı emretmiştir. Beyhaki’nin Mücahid tarikiyle tahriç ettiği bir hadiste ise zekat ile ilgili şu husus naklediliyor: “Nebi (u) zamanında ancak şu beş maddeden zekat alınıyordu: Buğday, arpa, kuru üzüm, hurma ve mısır.”
Beyhaki de yine Hasan tarikiyle tahriç ettiği bir rivayetten şöyle denilmiştir: “Rasul (u) ancak on maddede zekatı farz kılmıştır: Buğday, arpa, hurma, kuru üzüm, mısır, deve, sığır, koyun, altın ve gümüştür.”
Amr b. Şuayb’ın rivayet ettiği hadiste her ne kadar rivayetleri terk edilmiş bulunan Muhammed b. Ubeydullah el-Azimi bulunuyorsa da bu hadisi Mücahid ve Hasan’ın rivayet ettiği hadisler destekliyor. Bu üç hadis mısırdan zekatın alınacağına delil teşkil etmektedir.
İşte bu on sınıf maddeden zekat alınır. Bunlardan başka maddelerden kesinlikle zekat alınmaz. Fakat Cabir’den rivayet edilen bir hadis şöyledir:
فِيمَا سَقَتِ الانْهَارُ وَالْغَيْمُ الْعُشُورُ وَفِيمَا سُقِيَ بِالسَّانِيَةِ نِصْفُ الْعُشْرِ “Nehir ve yağmurun suladıkları her şeyde öşür yani onda bir zekat vardır. Saka ile sulananlardan ise onda birin yarısı (yani yirmide bir) alınır.”[9]
Yine İbni- Ömer’in Nebi (u)’den rivayet ettiği bir hadiste şöyle denilmektedir:
فِيمَا سَقَتِ السَّمَاءُ وَالْعُيُونُ الْعُشْرُ وَفِيمَا سُقِيَ بِالنَّضْحِ نِصْفُ الْعُشْرِ “Göğün suladığı ve çeşmelerin suladığı veya sulanmadan kendi kökleri ile topraktan suyunu alan ağaçlardan onda bir zekat alınır, sulama ile sulanan sebzelerden yirmide bir zekat alınır.”[10]
Hadiste geçen “ıtrıyyen” kelimesi, sulamadan kendi kökleri vasıtasıyla suyunu toprağın derinliklerinden alan ağaç demektir.
Cabir’den rivayet edildiğine göre kendisi Rasul (u)’den şu hadisi işitmiştir:
فِيمَا سَقَتِ الانْهَارُ وَالْغَيْمُ الْعُشُورُ وَفِيمَا سُقِيَ بِالسَّانِيَةِ نِصْفُ الْعُشْرِ “Nehirlerin ve bulutların suladığı mahsulden onda bir zekat alınır. Su ile sulanandan ise onda birin yarısı alınır.”[11]
Ebu Said’in Rasul (u)’den rivayet ettiği bir hadiste ise, Rasul (u); şöyle buyurmuştur:
وَلَيْسَ فِيمَا دُونَ خَمْسَةِ أَوْسُقٍ صَدَقَةٌ “Beş vesaktan az olan şeylerde zekat yoktur.”[12]
Bunların hepsi ziraat ve meyve zekatı ile ilgili mücmel nasslardır bu mücmelleri beyan eden daha başka hadisler de gelmiştir. Bu hadisler aynı zamanda zekatın alındığı malın çeşidini de belirleyerek sınırlandırmıştır. Gelen bu hadisler özellikle malın çeşidini sınırlamak için serdedilmişlerdir.
Hakim’in, Beyhaki ve Taberani’nin tahriç ettikleri hadis şöyledir;
“Zekat ancak bu dört şeyden alınır.”
Yine Taberani’nin rivayet ettiği: haberde şöyle denilmektedir: “Rasul (u) zekatı ancak bu dört malda farz kıldı.”
Mücahid’in rivayet ettiği bir haberde de şöyle geçmektedir: “Nebi zamanında zekat ancak şu beş malda var idi.”
Yine Hasan’ın rivayet ettiği haberde ise şöyle geçmektedir: “Nebi (u) zekatı ancak on malda farz kıldı.”
Bunun gibi hadisler malın adedini belirtmek için serd edilmiş bulunuyorlar. Hadislerdeki bir takım hasır ifade eden cümle ve edatlar zekatı verilecek malın kaç nevi olduğunu belirtmek için zikredilmişlerdir. Genel olarak bu hadisler iki temel hükmü meydana çıkartmış oluyor. Yukarıdaki hadislerin bir kısmı zekatın ancak beş maldan verilebileceğini, diğer hadis ise yani Hasan’ın rivayet ettiği hadis ise zekatın on sınıf maldan verileceğini beyan etmiş oluyor. Bunun için “Nehirlerin suladığı, göğün suladığı” tabirleriyle gelen hadisler yerden çıkan her ekinden zekatın alınacağına delalet eder. Bu hadisler mücmel olarak gelmişler, bunları başka hadisler beyan etmişlerdir. Bir kısım hadislerde yerin bitirdiği şeyler beş kısma hasredilmiştir. Bu hadisleri tayin eden daha başka rivayetlerde gelmiştir. Nitekim Amr b. Şuayb’ın babasından, onun da dedesinden rivayet ettikleri hadiste Rasul (u) şöyle demiştir;
“Öşür ancak hurma, kuru üzüm, buğday ve arpaya taalluk eder.”
Bütün bunlar ekin ve meyve ile ilgili zekatın muayyen ve belirli mallardan alınabileceğine delalet ederler. Bu belli sınıfların bazı hadisler dört sınıf olarak belirtmişlerdir. Bu sınıflarda da arpa, buğday, kuru üzüm ve hurmadan ibarettir. Bu hususu belirten hadisler oldukça çok ve bunların hepsi de sahihtir. Bir kısım hadisler de kendilerinden zekat alınacak malları beş sınıfa ayırmıştır. Bu hadisler yukarıda belirtilen dört sınıfa bir de mısırı ilave etmişlerdir. Bu konuda da iki sahih hadis mevcuttur. Bu nassların hepsi kendilerinden zekat alınan malların belli ve muayyen bir kaç sınıf olduğuna delalet eder.
Cenabı Allah’ın şu sözüne gelince:
وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ “Onu hasat ettiğiniz gün onun hakkını veriniz.”[13]
Bu ayet Mekki olduğu için zekat ile ilgili değildir. Zekat Medine’de ancak farz olmuştur. İlgili ayette “Narı topladığınız zaman onun hakkını verin” tefsirine yer verilmiştir. Halbuki zekatı anlatan hadislerde nara ait zekat zikredilmemiştir. Mücahid’in anlattığına göre; nar mahsulü toplandığı zaman onlara başak atılırdı. Hurma bulunduğu ve toplandığı zaman da onlara “şemarih” atılırdı.
Nehai ve Ebu Cafer yukarıda geçen ayetin mensuh olduğunu söylerler. Onlara göre bu ayetin mensuh oluşu, hasadı ileride ekinlere hamledildiği için daha sonra gelen ayetlerle neshedilmiştir. Zira nar bu ayetten sonra zikredilmiştir. Kamus El-Mühitden (حصد) kökünden gelen kelimeleri verirken (حصدته) yani, onu tırpanla biçti demektir, der Eğer narın da zekatı verilen mallar arasına girdiği farz edilirse onun da hasad edilen sınıf arasına girmesi gerekir. Halbuki nar tırpanla biçilmez. İşte bu ayet de mücmel olarak nazil olmuştur. Hadisler hasad edilen mallardan zekatın verileceğini beyan etmişlerdir, ki bu mallar, buğday, arpa ve mısırdır. Durum ne olursa olsun ayet Mekke’de indiğine ve zekatın da henüz farz kılınmadığına göre bu ayetle istidlal edilemez. Fakat Ebu Seyyare el-Mut’i’den rivayet edildiğine göre o: “Ya Rasulullah, benim arılarım var, dedim. Rasul (u); O halde öşürünü ver, dedi. Bunun üzerine ben de; Ya Rasulullah onun bulunduğu dağı bana koru olarak ver, dedim, O, Arı’nın bulunduğu dağı bana koruluk olarak verdi” dedi.
Yine Amr b. Şuayb’ın babasından onun da dedesinden rivayetine göre Beni Müt’an kabilesinden Hilal isminde biri Peygamber (u)’e kendi arılarının öşrünü getirdi ve Peygamberden Selebe ismindeki dağın kendisine koruluk olarak verilmesini istedi. Rasul (u)’ de ona istediği vadiyi koruluk olarak verdi. Ömer (t) Hilafete gelince Süfyan b. Vehb bu hususla ilgili olarak Ömer’e mektup yazdı ve onun durumunu sordu. Ömer: O, Peygambere vere geldiği arısının öşürünü sana versin, sen de Selebe vadisini ona koruluk olarak ver. Çünkü onlar yağmur sinekleridir, istedikleri yerden yerler diyerek vali bulunan Süfyan b. Vehb’e mektup yazdı. Bu olay, balda zekatın olabileceğine dair bir istidlal niteliğini taşımamaktadır. Ebu Seyyare’nin hadisi Süleyman b. Musa tarafından onun da Ebu Seyyare’den rivayet ettikleri bir hadis olduğu için münkatidir. Buhari şöyle diyor: Süleyman b. Musa sahabeden hiç bir kimseye ulaşmamıştır. Bal zekatı ile varid olan hiç bir şey sağlam değildir. Amr b. Şuayb’ın hadisi Abdurrahman b. Hars’tan rivayet edilmiştir. Abdurrahman ise herkesin üzerinde ittifak ettiği bir kimse değildir. Durum bu olunca, iki hadis ile amel edilmez. Kaldı ki, bu iki hadis balda zekatın farziyetine delalet etmez. Çünkü onlar aldıkları bal karşılığında koruluklar vermişlerdir. Ömer’in yaptığı bundan ibarettir. Nitekim Ömer, koruluğun verilmesini aldığı bal illetine bağlamıştır. Buna benzer Sa’d b. Ebu Ziab’tan rivayet edilen bir habere göre Peygamber kendisini kavmine vali olarak tayin etmişti. Kavmine gidince onlara baldaki öşrünüzü verin demiştir. Bu haberi de yine Buhari ve Ezdi ve başka alimler görmüşlerdir. Bununla beraber Şafii şöyle diyor: Sa’d b. Ebi Ziab’ın bu anlattıkları Peygamber’in ona herhangi bir şey emretmediğine delalet eder. Hatta onların delil olarak zikrettikleri hadisler bile balda zekatın farz olmadığını gösterir.
Bu nassların hepsi şeriatın nisabını belirtmediği mallardan zekatın alınamayacağına delalet eder. Çünkü nasslar hem nisabı, hem de nisabı belirtilen maldan ne kadar zekat verileceğini beyan ederler. Ancak o zaman, nisabı ve miktarı belirtilen maldan zekat vacib olur. Hakkında herhangi bir nassın varid olmadığı bir maldan hangi esasa göre zekat alınır veya muayyen bir miktar nasıl alınır? Özellikle nisabı ve alınacak miktarı beyan eden nasslar eğer illet belirtmeden gelmişlerse hiç bir zaman bu nasslara kıyas yapılmaz. Bundan başka diğer taraftan nasslar bir takım eşyayı ayniyle belirtip ondan zekat miktarını da belirtmiş olup, zekatın verildiği malları teker teker zikrederek bu sayıları belirtilen malları hasr ifade eden kelimeler ile gelmiş ise, o zaman nassların belirttiği mallardan başka kıyas yolu ile belirtilmiş mallara zekat emrini teşmil etmek doğru olmaz. Hatta şu hadis olmasa bile: “Nebi (u) zekatı ancak şu on mala farz kıldı; buğday, arpa, hurma, kuru üzüm, mısır, deve, sığır, koyun, altın ve gümüş, bunlardan başka hiç bir mala zekat farz kılınmamıştır.” Bu hadis bile, şeriatın nisabını, ve çıkarılıp verilecek miktarını ve zekatın kendisinden verildiği malı beyan etmediği hiç bir maldan zekatın alınmayacağına delil olarak yeterlidir.
Denilebilir ki, Kur’an ve sünnette mala taalluk eden zekatın vucubiyeti ile ilgili delil, umumi olarak varid olmuştur. Mesela Kur’an’da Allah şöyle buyurmuştur:
خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً “Onların mallarından zekatı al.”[14]
وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ “Onların mallarında dilenen ve mahrum kimseler için bir hakkı vardır.”[15]
Hadisi şerifte ise şöyle geçmektedir:
فَأَعْلِمْهُمْ أَنَّ اللَّهَ افْتَرَضَ عَلَيْهِمْ صَدَقَةً فِي أَمْوَالِهِمْ “Allah’ın onların mallarından bir zekatı farz kıldığını onlara bildir.”[16]
Gerek bu ayetler ve gerekse hadis malın her çeşidine şamildir. Buna göre şeriatın müstesna kıldığı mallar dışında bütün mallardan zekatın verilmesi lazım gelir. Şeriat ise köle ve attan zekatı istisna kılmıştır. Nitekim Peygamber (u) şöyle buyurmuştur:
لَيْسَ عَلَى الْمُسْلِمِ صَدَقَةٌ فِي عَبْدِهِ ولا فِي فَرَسِهِ “Kölesinden ve atından dolayı Müslüman üzerine zekat farz değildir.”[17]
Bu varid olan iddiaya şöyle cevap verilebilir: Bu nass mücmel olup beyana muhtaçtır. Sünnet onu tamamen beyan etmek için gelmiştir. Riba da böyledir. Riba da mücmel olarak varid olmuştur. Sünnet onu beyan etmiştir. Buna göre riba ile ilgili yasak umumi olduğu halde her şeyde riba haramdır denilemez. Riba, ancak Sünnet’in beyan ettiği faizle ilgili mallarda haramdır. Bunların dışındaki mallarda faiz yoktur. Aynen bunun gibi, zekat da her şeyde vaciptir denmez, çünkü zekat ile ilgili emir, umumi olarak varid olmuştur. Zekat ancak hakkında sünnetin gelip, nisabını ve nevini beyan ettiği mallarda vaciptir. Şöyle ki, Allah (Y) bir mücmel emir ile zekatı emretmiştir. Fakat mallardan alınacak zekat miktarını ve bu miktarın ne zaman alınacağını beyan etmemiştir. Hadisler gelip; verilmesi vacib olan miktarı ve bu miktarın kendisinden alınacağı Nisab miktarını ve vucubiyetin tahakkuk edeceği zamanı beyan ettiği gibi mücerret olarak meydan gelmesi ve biçilmesiyle bu vücubiyetin tahakkuk ettiği ziraat malları ile altın, gümüş gibi belli bir vaktin geçmesiyle vücubiyetin tahakkuk edeceğini beyan etmiştir.
Hangi maldan nasıl ve ne miktar zekat alınacağını sünnetin beyan ettiği mallara zekat vacib olur. Sünnet’in bildirmediği mallara zekat vacib olmaz. Hiçbir şekilde o mallardan herhangi bir şey zekat olarak alınmaz. Çünkü böylesi mallardan, ne zaman ve ne miktar alınacağı bilinmediği gibi; bildirilmediği için de nisabı da bilinmez. O halede, kesin olarak şeriatın beyan ettiği maldan başka mallardan zekat almak mümkün olmaz. Şöyle bir iddia ortaya atılmaz:
“Şeriatın bizzat beyan etmediği malların aynisinden zekat alınmazsa bile, onun kıymetinden alınır. Onun kıymeti ise altın ve gümüş ölçüsü ile değerlendirilerek altın ve gümüş nisabına göre zekat alınır.” Böyle denilemez.
Çünkü; Kitap ve sünnette zekatla ilgili deliller, bünyelerinde herhangi bir illet taşımadan gelmişlerdir. Aynen namaz gibi onlara kıyas yapılamaz. Herhangi bir illet bulunmadığı için şeriatın belirtmediği herhangi bir malın kıyasını altın ve gümüşe göre yapmanın yeri yoktur. Kaldı ki zekat altın ve gümüşün aynisine vacib olmuştur. Tıpkı şeriatın belirttiği her malın aynısına vacib olduğu gibi. Bu, zekatın altın ve gümüşteki vücubiyeti taşıdığı kıymet itibariyle değil, bizzat ayni olmaları itibariyledir. Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadise göre, Rasul (u) şöyle buyurdu:
مَا مِنْ صَاحِبِ ذَهَبٍ ولا فِضَّةٍ لا يُؤَدِّي مِنْهَا حَقَّهَا إِلا إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ صُفِّحَتْ لَهُ صَفَائِحَ مِنْ نَارٍ فَأُحْمِيَ عَلَيْهَا فِي نَارِ جَهَنَّمَ فَيُكْوَى بِهَا جَنْبُهُ وَجَبِينُهُ وَظَهْرُهُ “Hakkını ödemediği hiç bir altın ve gümüş sahibi yoktur ki, kıyamet günü, onlar için ateşten plakalar yapılıp bedenleri, yanları, sırtı ve alınları dağlanmasın.”[18]
Yine Rasul (u) şöyle buyurdu:
لَيْسَ فِيمَا دُونَ خَمْسَةِ أَوَاقٍ صَدَقَةٌ “Beş ukıye altın ve gümüşten aşağısına zekat yoktur.”[19]
Ali bin Ebi Talib’ten rivayet edildiğine göre Rasul (u) kendisine hitaben şöyle buyurmuştur:
إِذَا كَانَتْ لَكَ مِائَتَا دِرْهَمٍ وَحَالَ عَلَيْهَا الْحَوْلُ فَفِيهَا خَمْسَةُ دَرَاهِمَ وَلَيْسَ عَلَيْكَ شَيْءٌ يَعْنِي فِي الذَّهَبِ حَتَّى يَكُونَ لَكَ عِشْرُونَ دِينَارًا فَإِذَا كَانَ لَكَ عِشْرُونَ دِينَارًا وَحَالَ عَلَيْهَا الْحَوْلُ فَفِيهَا نِصْفُ دِينَارٍ “İki yüz dirhem para olup üzerinden sene geçerse, o paradan beş dirhem zekat vardır. Yirmi dinar oluncaya kadar altında senin için bir zekat yoktur, yirmi dinar olunca ve üzerinden de bir sene geçerse o altından yarım dinar zekat vardır.”[20]
İşte bunların hepsi; zekatın, malın kıymetine değil bizzat aynına ait olduğuna dair nasslardır. Bu nasslar altın ve gümüşün aynısına zekatı icab ettirdiği gibi, başka malların da aynısına icab ettirir. Nitekim Rasul (u) şöyle demiştir:
مَا مِنْ صَاحِبِ إِبِلٍ ولا بَقَرٍ ولا غَنَمٍ لا يُؤَدِّي زَكَاتَهَا إِلا جَاءَتْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْظَمَ مَا كَانَتْ وَأَسْمَنَهُ تَنْطَحُهُ بِقُرُونِهَا وَتَطَؤُهُ بِأَخْفَافِهَا “Zekatını vermediği hiç bir deve, sığır ve koyun sahibi yoktur ki, kıyamet günü, onlar büyümüş vaziyette gelip semizlenmiş olarak boynuzlarıyla sahibini boynuzlamasın ve ayaklarıyla sahibini tekmelemesin.”[21]
Başka bir hadiste Rasul (u) şöyle buyurmuştur:
“Öşür ancak hurma, kuru üzüm, buğday ve arpadan verilir.”
Amr b. Şuayb Babasından onun da Abdullah b. Amr’dan rivayet ettiği bir hadiste Rasul (u); “Zekatı, buğday, arpa, hurma ve kuru üzüme farz kılmıştır.”
Bu nassın varid olduğu malın aynısına zekat vacib olduğu gibi, aynısına nassın varid olmadığı mala da zekatın vacib olmayacağına delalet eder. Bundan başka, kıymet veya değere zekatın vacib olduğuna dair bir delil veya nass varid olmuş değildir. Gelen nasslar birtakım muayyen malın aynısına ait olarak gelmiştir. Zekatın, malın aynısından alınacağına dair gelen nasslar bu hususu te’kid eder. Muaz’dan rivayet edilen hadiste Rasul (u), onu Yemen’e gönderirken ona şöyle demiştir:
خُذِ الْحَبَّ مِنَ الْحَبِّ وَالشَّاةَ مِنَ الْغَنَمِ وَالْبَعِيرَ مِنَ الابِلِ وَالْبَقَرَةَ مِنَ الْبَقَرِ “Habbe’den habbe, koyundan koyun, deveden deve ve sığırdan sığır al.”[22]
Bu hadis, malın kıymetine değil, malın bizzat kendisine itibar edildiğini ifade eder. Yine zekatın vücubu konusunda bizzat aynına nassın taalluk ettiği mallar zekatın kendisine vacib olduğu mallardır. Hakkında herhangi bir nassın varid olmadığı malları başkasına kıyaslamanın hiç bir şeklide yeri yoktur.
Binaenaleyh zekat ancak hakkında nassın varid olduğu ve beyan ettiği mallarda vacib olur. Bunun dışındaki mallara kesinlikle vacib olmaz. Fakat Rasul (u)’ın kendilerine zekat düşmeyecek malları istisna ederek bir hadisinde bu malları “köle ve at” diye belirtmişlerdir. Bunun dışındaki mallara zekat vacib olur. Yani, istisna yapılmayan mallara zekat vacip olur iddiası batıl bir iddiadır. Çünkü Rasul (u) zekat düşen muayyen malları istisna yapmamıştır. Yani O, her malda zekat vaciptir, ancak at ve köle müstesna dememiştir. Ancak zekat ile ilgili emir mücmel olarak gelmiştir. Bir takım nasslar gelerek bu mücmeli tam bir şekilde beyan etmiştir. Mutlak olarak müstesna bir mesele yoktur. Köle ve at meselesine gelince; Rasul (u) onları istisna kılmamıştır. Ancak O, bunlara zekatın vacib olmadığını haber vermiştir. Buhari’nin Ebu Hüreyre’den rivayet ettiği habere göre Rasul (u) şöyle demiştir:
لَيْسَ عَلَى الْمُسْلِمِ فِي فَرَسِهِ وَغُلامِهِ صَدَقَةٌ “Müslümanın atına ve kölesine zekat vacib değildir.”[23]
Başka bir rivayette Rasul (u) şöyle dedi:
لَيْسَ عَلَى الْمُسْلِمِ صَدَقَةٌ فِي عَبْدِهِ ولا فِي فَرَسِهِ “Müslümanın üzerine kölesinden ve atından dolayı zekat farz değildir.”[24]
Ali’den rivayet edilen bir hadise göre de Rasul (u) şöyle dedi:
قَدْ عَفَوْتُ لَكُمْ عَنِ الْخَيْلِ وَالرَّقِيقِ فَهَاتُوا صَدَقَةَ… “Ben at ve kölenin zekatından sizi affettim, o halde zekatlarınızı getirin.”[25]
Bu, bir istisna değildir. Bu, ancak bir ihbardır. Bu ihbar hiç bir malı zekattan müstesna kılmaz. Bunun gibi yine eşeğe de zekatın farz olmadığını ifade eden bir nass varid olmuştur. Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Peygamber (u)’e eşeğe ait zekatın olup olmadığını sordular. Rasul (u) şöyle dedi:
مَا جَاءَنِي فِيهَا شَيْءٌ إِلا هَذِهِ الايَةُ الْفَاذَّةُ “Bu konuda bana herhangi bir şey gelmedi; ancak, bana şu ayet gelmiştir:”[26]
فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَه “Kim zerre miktarı hayır işlerse onun karşılığını görecek, kim zerre miktarı şer işlerse onun karşılığını görecektir.”[27]
Ebu Hureyre’nin hadisinde belirtildiği gibi attan da sormuşlardır. Rasul (u), yine ata da zekatın düşmeyeceğini haber vermişlerdir. Bu, bir istisna değil, sorulan bir suallin cevabıdır. Bunun için köle, at ve eşeğin istisna edildiği söylenemez. Rasul (u), onlara zekat yoktur diyerek köleyi, atı ve eşeği istisna edip diğer malların hepsine zekatı farz kılmıştır iddiası bütünüyle şer’î nasslara muhalif olur. Bu konuda herhangi bir istisna vaki olmuş değildir. Çünkü, istisna ya hükme karşı umumi bir nassla olur veya aynı zamanda nassın bizzat kendisinde olur. Yani cümlenin bizzat kendisinde vaki olur, Yani, bizzat cümle istisna edatlarından herhangi bir tanesiyle istisna edilmiş olarak vaki olur, Mesela “Kavim geldi Mehmet müstesna” veya;” zekat her şeye farzdır ancak at ve köle müstesna” şeklinde gelebilir. Yahut şurada umumi bir nass bulunur, bu umumi olan nassı tahsis edecek başka bir nass gelir. Böylece, o umumi olan nass, gelen bu nass vasıtasıyla tahsis edilmiş olur ki, bu da ondan istisna edilmiş olur. Böyle bir şey at, köle ve eşeğin nasslarında mevcut değildir. Çünkü zekat ile ilgili nass mücmeldir. Sünnet gelerek onu beyan etmiştir. Sonra at ve köle hadisi umumi bir cümle içinde gelmiş değil ki onları istisna edatlarından biri ile istisna kılsın. Adı geçen hadis münferid bir cümle olarak gelmiş olduğu için istisna değil, haber vermekten ibaret bir cümledir.
Ticari malların zekatına gelince: Ticari malların zekatını vermenin vucubiyetine hadis ve sahabenin icmaı delidir. Ebu Davud’un kendi isnadiyle Semure b. Cündüb’den rivayet ettiği bir hadis şöyledir: “Peygamber (u) bize alınıp satılan mallardan zekat almamızı emrederdi.”
Ebu Amr b. Hammas’ın kendi babasından rivayet ettiği bir hadiste ise: “Ömer emretti ve şöyle dedi; malının zekatını ver. Ben, ya Ömer, benim büyük maşraba ve deriden başka herhangi bir malın yoktur, dedim, Ömer: Onu hesap et sonra zekatını ver. Dedi.” Bu ve buna benzer olaylar meşhurdur. Buna, hiçbir kimse karşı çıkmadığı için bu, bir icmaa haline gelmiştir. Gerek tas (maşraba) gerekse derinin bizzat aynısına zekat vacib olmaz. Bu maddeler ancak ticaret sahasında ticaret için bulundurulursa, zekat vacib olur. Semura b. Cundüb’ün rivayetine göre: “Alış-veriş için kabul ettiğimiz mallardan zekatını vermemizi Rasul (u) bize emrederdi.”
Üçüncü hususa gelince:
Bu; zekatın, her malın sahibinden alınmasıdır. Kadın olsun, erkek olsun, akıllı veya deli, çocuk veya baliğ Müslüman olan herkesten zekat alınır. Kadın ve erkekten zekat alınacağı hususu; nassın umumi olduğundan anlaşılmaktadır. Çünkü zekat, mala taalluk eden bir haktır. Mal olmak keyfiyetinden hareketle, malda tek vacib olan hak; zekattır. Bunun için Rasul (u) şöyle buyurmuştur:
لَيْسَ فِي الْمَالِ حَقٌّ سِوَى الزَّكَاةِ “Malda zekattan başka hak yoktur.”[28]
إِذَا أَدَّيْتَ زَكَاةَ مَالِكَ فَقَدْ قَضَيْتَ مَا عَلَيْكَ “Malının zekatını verdiği zaman, üzerindeki görevi yerine getirmiş olursun.”[29]
Bu hadisler mal olması yönünden, malikinin/ sahibinin mükellef veya gayri mükellef olmasına bakılmadan zekatın farziyeti ancak mala taalluk ettiğine delalet eder.
Allah (Y) mal sahibi olan Müslümana zengin olmasından dolayı, bir çok hukuku farz kılmıştır. Zengine; malı ile, cihadı,aç olanları doyurmayı ve başka harcamaları farz kılmıştır. Fakat, Müslümanın elinde olan mala zekattan başka farz kılmamıştır. Malda sadece zekat hukukunun cari olduğu, onda başka bir hakkın olmadığı hususu, mal sahibinin mükellef veya gayri mükellef olmasına bakılmadan bu farziyetin sadece mala bağlı bulunduğuna delalet eder. Aynı zamanda bu, sahibi mükellef de olmasa (çocuk veya deli bile olsa) malından zekatın alınacağına da delidir. Yine Allah (Y) mal sahibi olması vasfında bulunan Müslümana, mala taalluk eden bir takım hukuku farz kılarken, mükellef olsun veya olmasın başka bir takım hakları da farz kılmıştır. Mesela; akraba ve eşlere nafaka, cinayet diyetleri ve telef edilen malların kıymetini tazmin etme gibi farziyetler de mala taalluk ettikleri için zekat gibi çocuk veya deliye düşer. Bundan başka Rasul (u)’den rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur:
مَنْ وَلِيَ يَتِيمًا لَهُ مَالٌ فَلْيَتَّجِرْ فِيهِ ولا يَتْرُكْهُ حَتَّى تَأْكُلَهُ الصَّدَقَةُ “Bir yetime vasi olan kimse, o yetimin malını, zekata vere vere bitirmemek için onun malı ile ticaret yapsın.”[30]
Buna, teklifin olmaması yönü ile deli de kıyas yapılabilir. Mükellef olmayan çocuğa zekat vacib olduğu gibi deliye de vacib olur.
Dördüncü hususa gelince:
Bu; Beytülmala ait olmak üzere, özel bir fona konacak mallardır. Zira, sahibi belli olmamış, Müslümanların elde ettikleri her mal, Beytülmalın haklarındandır. Yine, Müslümanların maslahat ve menfaatlarında harcanması vacib olan, her hak, Beytülmala ait bir haktır. Zekat her ne kadar Müslümanların sahip oldukları haklardan ise de, zekatın kimlerin hakkı olabileceği Şari’in nassı ile belirlenmiştir. Şeriat, zekatın sarf edileceği yerleri belirtirken, onu almaya hak kazananı da belirlemiş oluyor. Zekatın sarf edileceği yerleri sadece SEKİZ SINIF’a tahsis edilmiştir. Nitekim Allah (Y) şöyle buyurmuştur:
إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمِينَ وَفِي سَبِيلِ اللَّهِ وَاِبْنِ السَّبِيلِ “Sadakalar; ancak fakirler, miskinler, zekat toplamaya memur kılınmış kimseler, kalpleri İslâm’a ısındırılmak istenen kimseler, köleler, borçlular, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere ve yolda kalanlara verilir.”[31]
Zekat, bu sınıflara tahsis edildiği müddetçe Beytülmal hukukundan değildir. Çünkü, zekat, sarf yerleri böylece belirtilmiş bulunan ve o yerlerden başka yerlere harcanması caiz olmayan bir maldır. Beytülmal ise, onu sadece koruyan bir yer olup, Beytülmalın haklarından değildir. Beytülmal, ancak, zekatı koruma yeri olduğu için, zekat Halifeye verilir. Zekatı Halife toplar.
Enes’ten rivayet edildiğine göre; bir adam gelip Rasul (u)’e: Ya Rasulullah, ben, zekatı gönderdiğin elçiye (zekat toplama memuruna) verdiğim zaman, Allah ve Rasulü’ne karşı olan görevimi yapmış olur muyum? deyince Allah Rasulü (u) şöyle dedi.
نَعَمْ إِذَا أَدَّيْتَهَا إِلَى رَسُولِي فَقَدْ بَرِئْتَ مِنْهَا فَلَكَ أَجْرُهَا وَإِثْمُهَا عَلَى مَنْ بَدَّلَهَا “Evet onu gönderdiğim elçiye verdiğin zaman Allah ve Rasulü’ne karşı görevini yapmış olursun; bunun ecri sana aittir, günahı ise onu değiştirenlere aittir.”[32]
Beşir bin El- Hassasiye’den rivayete göre: “Biz; ya Rasulullah, sadaka toplayanlardan bir grup kimse malımıza haksızca tecavüz etmek istiyorlar, onların bize tecavüz ettiği kadar mallarımızı gizleyebilir miyiz dedik? Rasul (u); Hayır dedi.”
İşte bu hadis zekatın Halifeye verileceğine delil olabileceği gibi, zekatı toplamak için amil ve valiler de gönderen Halifedir. Sonra zekatın o sekiz sınıftan muayyen yerlere verilmesi hususu Halifenin rey ve içtihadına bağlıdır.
Bunun için zekatın toplanıp korunduğu yer Beytülmaldır. Fakat, Beytülmal onu sadece korur. Çünkü; zekat ancak belirtilen yerlere sarf edildiği için özel fonlarda muhafaza edilir. Zekat her ne kadar Beytülmalın gelirlere arasında bulunsa da Halifeye verilir. Verilmesinde gecikme olduğu takdirde geciktirenlere ceza verilen Beytülmal gelirlerinden olsa da mutlak olarak harcanması, Halife’nin rey ve içtihadına bağlı değildir; Halifenin rey ve içtihadı, ayette geçen sınıfların içerisinde cereyan eder. Başka yerlere sarfı mümkün değildir.
Beşinci hususa gelince:
Zekatın sarf edileceği kimseleri belirleyip sarfına ancak bunlara tahsis yapıldığını şu ayet bildirdi:
إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمِينَ وَفِي سَبِيلِ اللَّهِ وَاِبْنِ السَّبِيلِ “Sadakalar; ancak fakirler, miskinler, zekat toplamaya memur kılınmış kimseler, kalpleri İslâm’a ısındırılmak istenen kimseler, köleler, borçlular, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere ve yolda kalanlara verilir.”[33]
Cenabı Hakkın bu emrine uygun olarak, zekata; sıfat ve sayıları belirtilmiş özel şahıslardan başkasına verilmeyeceği hususu ortaya çıkmış olur. Başkasına verilmeyeceği hususu ayetin başında bulunan “İnnema” tabiri iledir ki bu hasr edatıdır. Bundan dolayı zekatın ayette geçen sınıflardan başaksına verilmesi helal olmaz. Onun için Rasul (u) şöyle demiştir:
لا تَحِلُّ الصَّدَقَةُ لِغَنِيٍّ ولا لِذِي مِرَّةٍ سَوِيٍّ “Sadaka/zekat zengine verilmesi helal olmadığı gibi, iş yapabilecek/ kazanabilecek güçlü/kimselere de verilmesi helal olmaz.”[34]
ولا حَظَّ فِيهَا لِغَنِيٍّ ولا لِقَوِيٍّ مُكْتَسِبٍ “Zekat almada ne zenginin ne de kazanabilen kuvvetlinin herhangi bir nasibi yoktur.”[35]
Ziyad b. Haris el-Haris es-Sadai diyor ki: “Ben, Rasul (u)e gelerek ona biat ettim. Bu sırada bir adam gelerek; ya Rasulullah bana zekat ver dedi. Rasul (u) ona şöyle dedi:
إِنَّ اللَّهَ تَعَالَى لَمْ يَرْضَ بِحُكْمِ نَبِيٍّ ولا غَيْرِهِ فِي الصَّدَقَاتِ حَتَّى حَكَمَ فِيهَا هُوَ فَجَزَّأَهَا ثَمَانِيَةَ أَجْزَاءٍ فَإِنْ كُنْتَ مِنْ تِلْكَ الاجْزَاءِ أَعْطَيْتُكَ حَقَّكَ “Cenabı Allah hükmetmediği bir hususta hiç bir Nebinin ne de başkasının verdiği hükme razı olmaz Allah, zekatın; kendilerine verileceği kişileri sekiz sınıfa ayırmıştır, eğer sen onlardan birisi isen, sana zekat vereyim.”[36]
Bu hadis, zekatın kesin olarak bu sekiz
sınıftan başka kimselere verilmeyeceğine dair bir delil teşkil etmektedir.
[1] Bakara: 43
[2] Ahzab: 33
[3] Nur: 37
[4] Tirmizi, K. Zekat, 567
[5] Buhari, K. İman, 7
[6] Müslim, K. İman, 10
[7] Nisai, K. Zekat, 2403
[8] Ahmed b. Hanbel, Müs. Ensar, 20985
[9] Müslim, K. Zekat, 1630
[10] Tirmizi, K. Zekat, 578
[11] Müslim, K. Zekat, 1630
[12] Buhari, K. Zekat, 1355
[13] En’am: 141
[14] Tevbe: 103
[15] Meariç: 24
[16] Buhari, K. Zekat, 1308
[17] Buhari, K. Zekat, 1371
[18] Müslim, K. Zekat, 1647
[19] Nesei, K. Zekat, 2428
[20] Ebu Davud, K. Zekat, 1342
[21] Nesei, K. Zekat, 2413
[22] Ebu Davud, K. Zekat, 1364
[23] Buhari, K. Zekat, 1370
[24] Buhari, K. Zekat, 1371
[25] Ahmed b. Hanbel, Müs. Aşereti’l-Mübeşşirin bi’l-Cennet, 673
[26] Ahmed b. Hanbel, Baki Müs. Mükessirin, 9110
[27] Zilzal: 7
[28] İbni Mace, K. Zekat, 1779
[29] Tirmizi, K. Zekat, 561
[30] Tirmizi, K. Zekat, 580
[31] Tevbe: 60
[32] Ahmed b. Hanbel, Baki Müs. Mükessirin, 11945
[33] Tevbe: 60
[34] Tirmizi, K. Zekat, 589
[35] Nesei, K. Zekat, 2551
[36] Ebu Davud, K. Zekat, 1389