MADDE – 148

MADDE-148: “Beytülmal’dan yapılacak harcamalar altı şekilde taksim edilir. Bunlar: 1- Zekattan hak almaya müstahak olanlar; bunlar sekiz sınıftır, bu sınıflara zekat fonundan harcanır. Zekat fonundan harcanacak mal bulunmazsa, bunlara herhangi bir yerden mal verilmez. 2- Zekat fonunda mal yoksa fakir, miskin, yolda kalmış, cihad ve borçlu olanlar için Beytülmal’ın daimi gelirlerinden buraya fon aktarılır. Daimi

MADDE-148: “Beytülmal’dan yapılacak harcamalar altı şekilde taksim edilir. Bunlar:

1- Zekattan hak almaya müstahak olanlar; bunlar sekiz sınıftır, bu sınıflara zekat fonundan harcanır. Zekat fonundan harcanacak mal bulunmazsa, bunlara herhangi bir yerden mal verilmez.

2- Zekat fonunda mal yoksa fakir, miskin, yolda kalmış, cihad ve borçlu olanlar için Beytülmal’ın daimi gelirlerinden buraya fon aktarılır. Daimi gelir fonunda da bir şey yoksa borçlu olanlar istisna tutularak bir şey verilmez ve fakir, miskin, cihad ve yolda kalmış olanlara nafakalarını verme ve gerekli harcamaları yapabilmek için vergiler konulur. Hatta, vukuu muhtemel fesatları önlemek maksadıyla devlet borçlanır.

3- Devlete hizmet eden asker ve memur gibi kimselerin maaşları Beytülmal’dan karşılanır. Bunların ücretine Beytülmal kafi gelmezse; harcamaları karşılamak, fesat ve vuku muhtemel kargaşaları önlemek için devlet vergiler koyabilir, hatta bunun için borçlanabilir.

4- Kamu menfaatinin söz konusu olduğu yollar, mescitler, hastaneler ve okullar gibi herkesin yararlandığı temel kurumlara Beytülmal’dan harcamalar yapılır. Beytülmal’ın  mali gücü bu masrafları karşılayamazsa; karşılamak için vergiler konabilir.

5- Zaruri olmayan, lüks ve kemaliyetle ilgili maslahatların var olduğu yerlere Beytülmal’dan harcamalar yapılabilir; Beytülmal’ın bu harcamaları yapabilecek fonu yoksa, bunun için vergi konmaz; bunların karşılanması ve yapılması ertelenir.

6- Zelzele ve tufan gibi beklenmeyen felaket ve olaylara Beytülmal’dan harcamalar yapılır. Beytülmal’da mevcut fon, harcamalara kafi gelmezse; bunun için devlet borçlanır. Bilahare borcu ödemek için vergiler koyar.”

Birinci fıkranın delili:

Zekat ile ilgili delildir. Allahu Teâla’nın şu kavli şerifidir:

إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمِينَ وَفِي سَبِيلِ اللَّهِ وَاِبْنِ السَّبِيلِ “Sadakalar, ancak fakirlere, miskinlere, zekat amiline (zekat toplayan memurlara), kalpleri İslâm’a ısındırılmak istenen kimselere, kölelere, borçlulara, Allah yolunda cihad edenlere ve yolda kalmış kimselere verilir.”[1]

İkinci fıkranın delili:

Bunun delili de yine “fakir, miskin, yolda kalmış ve cihad” için söz konusu olan delildir. Böyle yerlere harcamalar Beytülmala vacib olan bir görevdir. Bu yerlere; hem Müslümanlar, hem de Beytülmal infak mecburiyetindedir. Bu yerlere harcama için gerekli fon bulunmazsa, bu harcamaların yapılabilmesi için Müslümanlara vergi verme mecburiyeti getirilir. Bu yerlere yardım ve infak görevi Müslümanların da üzerine olduğu, şer’î delillerle sabit olmuştur. Fakat borçlulara infak görevini Allah (Y) Beytülmal üzerine vacib kılmıştır. Bu vücubiyeti Müslümanlara yüklememiştir. Bunun Beytülmal üzerine ait bir görev olduğu hususunda Rasul (u)’in şu sözü vardır:

أَنَا أَوْلَى بِكُلِّ مُؤْمِنٍ مِنْ نَفْسِهِ مَنْ تَرَكَ دَيْنًا فَعَلَيَّ وَمَنْ تَرَكَ مَالا فَلِوَرَثَتِهِ “Ben her Müslümana nefsinden daha yakınım; bir borç bırakarak ölenin borcunu ödemek bana aittir. Bir mal bırakıp ölen kimsenin  malına da ben mirasçıyım.”[2]

Devlet reisi olması dolayısıyla Müslümanın borcunu ödemek onun üzerine bir görev olduğu için bu, devletin hazinesine yani Beytülmala intikal eder. Nitekim; Ebu Hüreyre (t)’ın rivayet ettiği bir hadisi şerifte Rasul (u) şöyle demiştir:

فَأَيُّمَا مُؤْمِنٍ مَاتَ وَتَرَكَ مَالا فَلْيَرِثْهُ عَصَبَتُهُ مَنْ كَانُوا وَمَنْ تَرَكَ دَيْنًا أَوْ ضَيَاعًا فَلْيَأْتِنِي فَأَنَا مَوْلاهُ “Herhangi bir mümin vefat eder ve bir mal bırakırsa, ona, akrabası mirasçı olsun; bir borç veya bakıma muhtaç aile bırakmışsa onu bana getirsin, zira ben onun mevlasıyım.”[3]

Buna göre Müslümanın bıraktığı borcu ödemek yine Beytülmala aittir. Eğer Beytülmalda harcayacak bir mal varsa, borca sarf edilmesi vacib olur. Borç ödenecek miktarda bulunmazsa, bunun için vergi ihdasına gidilmez. Çünkü borcun Müslümanlar tarafından ödeneceğine dair bir delil mevcut değildir. Cabir’in rivayet ettiği hadis şöyledir Allah, Rasulü’ne bir çok fetihleri müyesser kılınca Rasulullah (u) şöyle dedi:

أَنَا أَوْلَى بِكُلِّ مُؤْمِنٍ “Ben her müminin en yakın velisiyim.”[4]

Bu hadiste geçen fetihler müyesser kılınca tabiri Beytülmalın imkanı varsa bunu ödediğine delalet eder.

Üçüncü fıkranın delili:

Eğitim, kaza/yargı ve cihadın Müslümanlar üzerine vacib olduğunu bildiren ve yukarıda geçen delillerdir. Meselâ;

وَلِلْجَاعِلِ أَجْرُهُ “Ücret alarak savaşa gidenin de ücreti vardır”[5] hadisinin ışığı altında bu görevlerde bulunan kimselerin ücretlerini ödemek, Beytülmalda bu ücreti karşılayacak mal bulunmazsa, Müslümanlar üzerine düşer.

Dördüncü fıkranın delili:

Bunun dayandığı delil, yapılması zaruri olan bir takım maslahatlardır. Yapılmadıkları ve yerine getirilmedikleri takdirde, zararı ümmete dokunacağından bu, hem Beytülmala ve hem de Müslümanlara vacib olan bir görev olur. Beytülmalda bu işler için yeterli meblağ bulunmadığında, zararı onların vereceği vergi ile defedilmiş olur.

Beşinci fıkranın delili:

Bunun delilini anlamak için, herhangi bir karşılık olmadan ümmetin yararına bir takım maslahata, harcamada bulunmanın vacib olduğuna ait delilin dikkatle bilinmesi lazımdır. Hadiste şöyle buyrulmaktadır:

وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ “O da, idare ettiklerinden mesuldür”[6]

Halka ait maslahatların. halkın istifadesine sunulmayışları bir takım zararları meydana getirir. Halbuki Rasul (u) şöyle buyurmuştur:

لا ضَرَرَ ولا ضِرَارَ “Ne zarar verme ne de zarara zararla karşı koymak vardır.”[7]

İşte bu iki delil, halkın yararlarını gözetmek ve yaşayışlarına kolaylık sağlamak Halifenin üzerine bir görev olduğuna delalet ettikleri için kesin olarak ister bu görev zaruriyetle ilgili olan hususları ihtiva etsin, ister lüks nevinden olan sahaları ilgilendirsin herhalde Halife’ye bir görev olarak tezahür etmektedir. Bu görevleri icra etmek Halife’nin üzerine vacibtir.

Halkın yaralanacağı hususları ve maslahatları gözetmek konusunda Müslümanlar üzerine düşen göreve gelince: Yine ona da, İslâm’daZarar vermek olmadığı gibi, zararla zararı icra etmekte yoktur hadisi delildir. Bunun için lüksü ilgilendiren, o olmadan ümmetin yaşayışında, herhangi bir  aksaklık gelmeyecek  hususların icrası, ümmet üzerine bir zararın dokunmayacağı hususlardır. Buna göre, her maslahat ve yararlı olan şey, Müslümanlar üzerine vacip olmaz. Ümmetin üzerine vacib olan, yapılmamasında ümmete zararın dokunacağı maslahatlardır. Fakat, Beytülmal üzerine vaki olan vücubiyet ister yapılmasından dolayı bir zarar ümmete isabet etsin, ister etmesin, herhalde maslahat ve yararının olduğu her iyi şeyden dolayı tahakkuk eder. İslâm’da zarar olmadığı gibi, zararla zarara mukabele de yoktur mealindeki hadisin ifade ettiği vucubiyeti ümmete tahsis etmek, kemaliyet nevinden olan, sadece bir güzellik anlamını taşıyan, olmadığı zaman da ümmetin zaruri ihtiyacı karşılanmış bulunan bir takım hususlar için, Müslümanlara vergi koymayı gerektirmez. Mesela; genişletilmeden de halkın ihtiyaçlarına cevap veren yolları genişletmek, yine ihtiyaca cevap verecek kapasitede hastane olduğu halde, bir başka hastane açmak gibi, hususlar lüks ve kemaliye sayıldığı için, böylesi yerlerin yapılması için ümmete vergi konmaz. Beytülmalda bu hususları yapacak miktarda fon bulunursa devlet bu yerleri yapar bulunmazsa, bu işlerin yapılması tehir edilir ve bunun için ümmete vergi konarak  onlardan bir şey alınmaz.

Altıncı fıkranın delili:

Bunun delili yardıma muhtaç ve yardım talebinde bulunan kimselere yardım etmenin delilidir. Bu, hem Halifeye hem de bütün Müslümanlara şamil olan ve herkesi ilgilendiren bir husustur. Sıkıntıya düşmüş olan kimselerin yardımlarına koşmak hem Beytülmal’a, hem de bütün Müslümanlara düşen bir görevdir. Böyle kimselere yardım için yeterli fon Beytülmalda bulunursa, onlara oradan yardım yapılır. Beytülmaldaki fon kafi gelmezse, sıkıntıyı gidermek için Müslümanlara vergi konulur. Çünkü; yardım isteyen kimselerin yardımına koşmak, Müslümanlar üzerine vacibtir.

İkinci, üçüncü ve altıncı fıkralarda zikredilen fesadı önlemek için, devletin borçlanma hususu şu temel esasa mebnidir: Fesad ve bozgunculuk, bütün Müslümanlara isabet eder. Halbuki, İslâm’da “Ne zarar vardır ne de zarara mukabil zarar vermek” hadisine binaen zararı izale vacibtir. Vaki olan zararı defetmek için gerekli fon mevcut değilse ve borçlanmaya da gidilmeyip, fon elde edilinceye kadar da beklemek bir çok zararlara yol açıyorsa, zararı izale etmek için devletin borçlanması vacib olur. Devlet, vaki zararı izale edebilecek miktarda borçlanabilir. Bu üç durumun dışında devlet borçlanmaya gidemez. Başka hizmet sahalarında gerekli işlerin yapılması, fonda meblağın varlığına bağlıdır. Mal bulunursa oralara sarf edilir bulunmazsa o işleri yapmak mecburiyeti kalkar. Meblağın yokluğundan dolayı sakıt olan görev için borçlanmaya kalkışmak hiç bir zaman doğru olmaz. Yapılması, paranın varlığına veya yokluğuna bağlı olmayan hususlarda işin yapılması için Beytülmalda gerekli meblağ mevcut ise oraya harcanır, mevcut değil ise devlet bulmaya gayret eder. Bunun için, Müslümanlara vergi koyma yoluna başvurur. Beytülmala mal gelinceye kadar beklemekten herhangi bir zarar vuku bulmayacaksa vergi koymadan bekler. Erteleme ve geciktirme neticesinde bir zarar olacaksa o zaman vergi koyma işine gidilir. Bunun için, gerekli harcama yapılmadığı takdirde bir takım zararların söz konusu olduğu yerlerde devlet borçlanma yoluna gider. Bu da; fonda malın varlığına veya yokluğuna bağlı olmayan ve herhalde yerine getirilmesi elzem olan yerlerdir.


[1] Tevbe: 60

[2] Nesei, K. Cenaiz, 1936

[3] Buhari, K. İstikrad, 2224

[4] Müslim, K. Cemaat, 2435

[5] Ebu Davud, K. Cihad, 2164

[6] Buhari, K. Cemaat, 844

[7] İbni Mace, K. Ahkam, 2332

Diğerleri