MADDE-168: “Öğretimden maksat; İslâmi şahsiyet kazandırmak ve meydana getirmektir. Ayrıca hayatla ilgili işlere taalluk eden bilgi ve kültürü insanlara vermek ve bu konuda inanları hayata hazırlamaktır. Eğitim programı, bu gayeyi gerçekleştirecek şekilde hazırlanır. Bu gayeye götürmeyen ve başka neticelere götüren programlar yasaklanır.” Bu iki maddenin vakıası; öğretim siyasetinin manası, bütün bilgi vermenin üzerine oturtulduğu temel
MADDE-168: “Öğretimden maksat; İslâmi şahsiyet kazandırmak ve meydana getirmektir. Ayrıca hayatla ilgili işlere taalluk eden bilgi ve kültürü insanlara vermek ve bu konuda inanları hayata hazırlamaktır. Eğitim programı, bu gayeyi gerçekleştirecek şekilde hazırlanır. Bu gayeye götürmeyen ve başka neticelere götüren programlar yasaklanır.”
Bu iki maddenin vakıası; öğretim siyasetinin manası, bütün bilgi vermenin üzerine oturtulduğu temel prensip ve prensiplerdir. Öğretimin gayesi ise bu bilgilerin verilişi ile varılmak istenen hedeftir. Öğretim siyaseti, adı geçenleri üzenine bina kılındıkları esaslardır. öğretimin gayesi; icraatında kastedilen şeydir.
Öğretim siyaseti araştırma konularını ilgilendirir. İnsan hayatına bakıldığı zaman, insanın birtakım şeyleri idrak edip, onlara hakim olmağa çalıştığını görürüz. Yine, insanın birtakım şeyleri idrak edip ve fiilleri öğrenip, sonradan ona meylettiğini de görüyoruz. O halde insan, bu iki hususun dışına çıkmıyor. Bilgi ve kültürün vakıası ise; fiil ve eşyaya hakim olmak ve bizzat fiil ve eşyalardan yararlanmak için aklı geliştiren bilgiler olduğunu da biliyoruz. O halde bilgi ve kültür denilen şeyler de bu iki çemberin dışında değildir. İslâm ise; İslâmi akideyi Müslümanın hayatına bir temel ve esas kabul ettiği gibi, Müslümanın düşünce ve eğilimlerine de temel kabul etmiştir. Gerek Kur’an’ın ayetleri, gerekse düşünceye ehemmiyet veren hadislerin hepsi eğilim ve düşüncelerimizin İslâm akidesine göre olmasını telkin ederler. Mesela, bir ayette şöyle geçiyor:
وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأرْضِ “Gökler ve yerin yaratılışı hususunda tefekkür ederler.”[1]
Rasul (u) de şöyle demiştir;
“Bir saat düşünmek yetmiş yıl nafile ibadet yapmaktan hayırlıdır.”
Bunun gibi ayet ve hadisler insanı Allah’a imana davet etmektedir. İnsan eğilimlerini hatırlatan ayet ve hadisi şerif çoktur. Mesela:
قُلْ إِنْ كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُمْ مِنْ اللَّهِ وَرَسُولِهِ “De ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret, hoşunuza giden meskenler size Allah ve Rasulü’nden ve onun yolunda cihaddan daha sevgili ise artık, Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin, Allah öyle fasıklar grubunu hidayete erdirmez.”[2]
لا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ عِنْدَهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ نَفْسِهِ “Beni kendi nefsinden daha fazla sevmeyen kimse iman etmiş olmaz.”[3]
İşte, gerek ayet gerekse hadis Müslüman eğilimlerinin ve davranışlarının İslâmi akideye bağlı olmasını hatırlatıyor. Bunun için, Müslümanın, fiil ve eşyaya hükmünün, İslâmi akide esasına göre olması ve oturtulması lazımdır. Aynı zamanda, Müslümanın fiil ve eşyaya yönelişi ve onlara karşı tutunacağı tavır da yine İslâmi akide esasına göre olması lazımdır. Onun için gerek eşyaya hükmetmeği insana öğreten bilgiler, gerekse eşyaya yönelişi ve ona karşı takınılacak tavrı belirlemeye yarayan bilgi ve kültürün de İslâmi akideye oturtulması lazımdır: İster bu bilgi aklı geliştirmek ve düşünce sınırlarını genişletme ile ilgili olsun, ister davranış eylem ve eşyadan yararlanmak için öğrenilen bilgiler olsun. Gerek Müslümanın akıl gücünü çalıştırmaya vasıta olan ilimler, gerekse nefsiyetle ilgili bilgiler olsun bunların hepsinin öğrenilmesinde temel İslâmi akide olmalıdır. Bunun İslâmi akideye bina edilmesi lazımdır Buna binaen öğretim siyasetinin idaresi, düşünce ve eğilimleri ilgilendiren ve onların bilgi ve ilme bakış açılarını belirleyen bütün ayetlerden istinbat edilmelidir.
İşte 167. madde bu delile binaen konulmuştur. 168 maddeye gelince; bu maddeyi ilgilendiren delil Rasul (u)’in Müslümanlara eğitim konusundaki fiilleridir. İster Hicretten önce Mekke’de, ister Hicretten sonra Medine’de Rasul (u) insanlara tebliğ ve talimini/eğitimini yaparken her Müslümanın gerek düşünce gerekse eğilimleri bakımından birer İslâmi şahsiyet olarak ortaya çıkmalarını kastediyordu,. Yani; Müslümanın eşya ve davranışlarına İslâmi bir şahsiyet olarak hükmetmesini istemiştir. Rasul (u) İnsanların hayatlarına ait hükümleri öğretirken ayrıca yüce değer ve faziletleri de ihmal etmeden öğretiyordu; Mesela; Allah’ın rızasını talep etmek, izzetli olmayı istemek ve insanlara doğru yolu gösterme mesuliyetini yüklenme düşünce ve akidesi veriyordu. Nitekim Allahu Teâla şöyle buyurmuştu:
ادْعُ إِلَى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ “Rabbının yoluna güzel öğüt ile insanları davet et, onlara en güzel şekilde mücadele et.”[4]
Rasul (u) insanlara Kur’an ezberletiyor, İslâm’ın
hükümlerini öğretiyor ve emirlere uymak, nehiylerden kaçınmak hususunda onları
mecbur ediyordu. Beri taraftan; ticaret, ziraat ve sanayi gibi hayatlarını
ilgilendiren muhtaç oldukları şeyleri öğrenmelerini de serbest kılmıştı. İşte
İslâmi şahsiyetin kendisiyle oluştuğu Rasul (u)’in bu
hareketi bu maddenin delilini teşkil etmektedir.
[1] Al-i İmran: 191
[2] Tevbe: 24
[3] Ahmed b. Hanbel, Müs. Şamiyyin, 17355
[4] Nahl: 125