MADDE-23:“Devlet, şu sekiz organ üzerine kurulur: 1- Halife 2- Tefviz Muavini 3- Tenfiz Muavini 4- Cihad Emiri 5- Valiler 6- Kadılar 7- Devlet Kurumları 8- Ümmet Meclisi” Bunlarla ilgili delil, Rasul (u)’in fiilidir. Çünkü, o devlet mekanizmasını bu şekil üzere kurmuştur. Nitekim o (u), kendisi bizzat devletin reisi idi. Ayrıca bir imam veya halife nasbetmelerini
MADDE-23:“Devlet, şu sekiz organ üzerine kurulur:
1- Halife
2- Tefviz Muavini
3- Tenfiz Muavini
4- Cihad Emiri
5- Valiler
6- Kadılar
7- Devlet Kurumları
8- Ümmet Meclisi”
Bunlarla ilgili delil, Rasul (u)’in fiilidir. Çünkü, o devlet mekanizmasını bu şekil üzere kurmuştur. Nitekim o (u), kendisi bizzat devletin reisi idi. Ayrıca bir imam veya halife nasbetmelerini emrederken müslümanlara kendileri için bir devlet reisi nasbetmelerini emretmiştir.
Muavinlere gelince: Rasul (u), Ebu Bekir ve Ömer’i kendisi için iki muavin seçmişti. Tirmizi’nin rivayet ettiği bir hadiste, Rasulullah (u) şöyle dedi:
وَزِيرَايَ مِنْ أَهْلِ الأرْضِ فَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ “Yeryüzü ehlinden iki vezirim/yardımcım Ebu Bekir ve Ömer’dir.”[1]
Hadiste geçen (وزيراى) “benim iki vezirim” kelimesi “benim iki muavinim/yardımcım” demektir. Zira bu anlam, o kelimenin sözlük anlamıdır. Fakat bugün vezir/bakan kelimesinden halkın anladığı ve ondan kasd ettiği mana, batı kavramı olup onunla muayyen bir hükmün ameli kasd olunmaktadır. Bu ise, müslümanların bilmediği kavramdır ve İslâm’da yönetim nizamına uygun düşmez. Çünkü Rasul (u)’in vezir diye isimlendirdiği muavin/yardımcı, belirli bir işle tahsis edilmez. Bilâkis o, halifenin bütün işleri yürütmek üzere genel bir yetkiye sahip kıldığı bir yardımcıdır. Bu genel yetkinin belirli bir işle sınırlı kılınması doğru olmaz.
Valilere gelince: Rasul (u), bölgelere valiler tayin etmiştir. Nitekim Utab b. Useyd’i, fetihten sonra Mekke’ye vali olarak tayin etmişti. Müslüman olduktan sonra Bazan b. Sâsân’ı Yemen’e vali tayin etmişti. Bu ikisinden başka birçok kişiyi vali olarak tayin etmişti.
Kadılara gelince: Yine Rasul (u), insanlar arasında hükmetmek için kadılar tayin etmişti. Nitekim Ali b. Ebu Talib’i Yemen’e kadı olarak tayin etti. Raşid b. Abdullah’ı yargı ve Mezalim Mahkemeleri üzerine emir olarak tayin etti. Onu bir kadı yaptı ve ona Mezalim Mahkemelerine bakma yetkisi verdi.
İdarî kurumlara gelince: Rasul (u), devlet işlerini yürüten kurumların idaresi için kâtipler tayin etmiştir. Bunlar, daire müdürleri yerini tutuyordu. Nitekim Muaykib b. Ebu Fatıma’yı ganimetler üzerine kâtip olarak tayin etti. Huzeyfe b. el-Yeman, Hicaz bölgesi ürünlerinin miktarını yazıyordu. Bunlardan başka bir çoğunu diğer hizmet kurumları için tayin etti. Her bir kurum veya birden çok kurum için bir kâtip tayin ettiği olmuştur.
Orduya gelince: Ordu, idarî bakımdan cihad emirine tabi idi. Nitekim Rasul (u), ordunun fiilî lideri (komutanı) idi. Ordunun idaresi ve işleri ile direkt olarak o (u) kendisi ilgileniyordu. Zaman zaman işlerden bir işin yapılması için komutanlar tayin ediyordu. Nitekim Kureyş ile ilgili haberleri kendisine getirmeleri için Abdullah b. Cahş’ı beraberinde bir cemaatla Kureyş’e gitmeleri için tayin etti. Yine Ebu Seleme b. Abdul Esed’i, 150 kişiden meydana gelmiş bir seriyye komutanı olarak tayin etmiş ve o seriyyenin sancağını ona vermişti. Halbuki bu seriyyede Ebu Ubeyde b. el-Cerrah, Said b. Ebu Vakkas, Useyd b. Hudayr gibi müslümanların kahramanlarının seçkinlerinden vardı.
İşi, şura ve yöneticileri muhasebe yapmak olan Ümmet Meclisine gelince: Rasul (u)’in muayyen daimi bir meclisi yoktu. Fakat o, kendisi istediği zaman müslümanlarla istişare ediyordu. Nitekim Uhud günü, müslümanları bir araya toplayıp onlarla istişare etmişti. Ifk olayı gününde de yine onları toplamış ve onlarla istişare etmişti. Bunlardan başka daha bir çok konularda istişarede bulunmuştur. Ancak onun (u), müslümanları toplaması ve onlarla istişare etmesine rağmen, kendileriyle daimi istişare ettiği belirli şahısları çağırıyordu. Ki bunlar, kavmin/toplumun ileri gelenlerinden idi. Bunlar şunlardı: Hamza, Ebu Bekir, Cafer, Ömer, Ali, İbni Mesut, Salman, Ammar, Huzeyfe, Ebu Zer, Mikdad ve Bilâl. Rasul (u), şura için sürekli olarak özellikle bunlara yönelmiş olmasından dolayı bunlar şura meclisi mesabesinde idiler.
Bundan dolayı anlaşılıyor ki; Rasul (u) özel bir şekilde devlet için belirli bir mekanizma kurmuş ve ona göre yürümeye devam etmiştir. Bu durum, kendisi Refik-i Alâya kavuşasıya kadar devam etmiştir. Kendisinden sonra gelen halifeler de bu yolda yürüyerek devleti Rasul’ün koyduğu bu mekanizmaya göre yönetmişlerdir. Bu tatbikat, bütün sahabeler tarafından görülerek ve işitilerek devam edip gitmiştir. Bunun için bu durum, İslâm Devleti’nin mekanizmasının bu şekilde olduğunu açıklamaktadır.
Denilebilir ki: Rasul (u), malın idaresi hakkında mal üzerinde tek başına ayrı olarak sorumlu görevlendirmiştir. Bundan dolayı maliyenin özel bir organ teşkil ettiği, yukarıdaki organlara dahil olmadığı zannedilir.
Buna cevap şöyledir: Rasul (u), her ne kadar mal için belirli bir şahıs görevlendirmiş ve onu müstakil bir idare kılmış ise de onu müstakil bir organ yapmamıştır. Bilâkis onu diğer bölümlerden bir cüz kılmıştır. Zira Rasul (u)’in tayin ettiği valilerden bir kısmının valiliği hem yönetime hem de mali konulara şamil olacak şekilde genel idi, bir kısmının valiliği ise yönetime şamil olacak şekilde özel idi. Mal için özel vali de tayin ediyordu. Nitekim Rasul (u), Amr b. Hazm’ı Yemen’e vali olarak gönderirken velayetini, hem yönetime hem de mala şamil olacak şekilde genel kıldı. Bu husus ona vermiş olduğu yazıda belirtilmiştir. Firve b. Seyl’i, Mur’ad Zebiyd ve Muzhac kabilelerine âmil olarak tayin etti. Onunla beraber mali konu olan sadaka için (zekatı) toplamak üzere Halid b. Said el-As’ı gönderdi.
Yönetimle ilgili valiye (والي الصلاة) “valiyyüs-salât” (namaz valisi) deniyordu. Bu tabir, ıstılahî bir lafız olup mal toplamanın dışında idare, yargı, siyaset, harb, ibadet ve diğer bütün hususlarda insanlar üzerine velâyet (idare ve yönetim yetkisi) demektir. Malla ilgili valiye de (والي الخراج) “valiyyül-harac” (harac valisi) deniyordu. Bu da, zekatın ve arazinin haracının, benzerlerinin toplanmasını ifade eder. Velâyeti genel olana (والي الصلاة والخراج) “valiyyüs-salât vel-harac” (namaz ve harac valisi) denilirdi.
Buna göre malîye tek başına ayrı bir organ olmayıp sadece emirlik yani velâyet işlerinden bir cüzdür. Bu malî işleri, yönetim valisinden başka bir vali yürütebilir. Bu iş, yönetim valisine de bırakılabilir. Fakat durum ne olursa olsun malla ilgili devlet merkezinde herhangi bir özel makam oluşturulmamıştır. Bu hususta halifeye başvurulur. Böylece malîye, devlet organlarından bir cüzdür, özel bir organ değildir.
Cihad emirliği ise: Savaş, dışişleri ve içişleri ve sanayiyi gözetler. Rasul (u) ve halifeleri bizzat kendileri bu cihad emirliğini üstleniyordu. Nitekim Rasul (u), orduyu kendisi hazırlar, donatır ve onun işini (idaresini) bizzat kendisi üstlenirdi. Aynı şekilde dışişlerine ve içişlerine bizzat kendisi bakıyordu. Yemen’de Cüreş denilen yere silah yapımını öğrenecek kişileri gönderdi. Kendisinden sonra onun halifeleri de aynı şekilde idiler. Ancak Ömer b. el-Hattab (t), ordu divanını (ordu dairesini) kurdu ve onun için bir sorumlu tayin etti. Bu da cihad emirinin yetkilerinden bir görevdir.
Buna
binaen, Rasul (u)’in kurduğu devlet, bu organlar üzerine
kurulmuştur.(*)
[1] Tirmizi, K. Menakıb, 3613
(*) NOT: Bu Maddenin izahı, İslâm’da Yönetim Nizamı kitabının Arapça’sından alınmıştır.