MADDE-41: “Halife, yönetim mesuliyeti taşıyacak tefviz muavinini tayin eder. Halife, ona işleri kendi görüşüne göre idare etmesi ve kendi içtihadı üzere yürütmesi yetkisini verir.” Tefviz muavini/tam yetkili yardımcı, halifenin kendisi ile beraber yönetim ve otorite mesuliyetini taşıması için tayin ettiği vezirdir/yardımcıdır. Halife ona devlette işlerin Şeriat’a uygun olarak kendi görüşü ile idaresi ve kendi içtihadıyla
MADDE-41: “Halife, yönetim mesuliyeti taşıyacak tefviz muavinini tayin eder. Halife, ona işleri kendi görüşüne göre idare etmesi ve kendi içtihadı üzere yürütmesi yetkisini verir.”
Tefviz muavini/tam yetkili yardımcı, halifenin kendisi ile beraber yönetim ve otorite mesuliyetini taşıması için tayin ettiği vezirdir/yardımcıdır. Halife ona devlette işlerin Şeriat’a uygun olarak kendi görüşü ile idaresi ve kendi içtihadıyla yürütülmesi yetkisini verir.[1]
Bunun delili, Tirmizi’nin rivayet ettiği şu hadistir: Rasul (u) dedi ki:
وَزِيرَايَ مِنْ أَهْلِ الأرْضِ فَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ “Yeryüzünde benim iki vezirim; Ebu Bekir ve Ömer’dir.”[2]
Bu hadisi, fakihlerin geneli delil getirmede kullanmışlar ve alimlerin çoğu kabul etmiştir. Bu, hasen hadislerdendir. Böylece, halifenin muavinler tayin etme hakkının olduğuna dair bir şer’î delil olur.
Hadis, muavinleri lügat manasıyla (وزير) “vezir” lafzı ile zikretmiştir. “Vezir” lügatta, muavin/yardımcı demektir. Nitekim Kur’an’da da bu manada geçmiştir. Şöyle ki:
وَاجْعَلْ لِي وَزِيرًا مِنْ أَهْلِي “Bana ehlimden bir vezir ver.”[3] Yani, “Bana bir yardımcı ver” demektir.
Vezirlik/yardımcılık, Rasulullah (u) zamanından beri vardır. Bunun delili yukarıda geçen Tirmizi hadisinin metnidir. Ancak yönetimi Rasul (u), kendisi yürütüyordu. Kendisinin yürüttüğü yönetimden bir hususu Ebu Bekir ve Ömer’e verdiğine delâlet eden bir şey mevcud değildir. Fakat onun o ikisini vezir yapması, o ikisine kendisinin yardımcılığı yetkisini verdiğine delâlet eder. Yani kendisinin yürüttüğü yönetimden olan her hususu onlardan her birisine yürütme yetkisini verdiğine delâlet eder.
Rasul (u)’in vefatından sonra Ömer (t), Ebu Beker (t)’ın veziri idi, halifenin yönetimde yüklendiğini yükleniyordu. Bu gayet açık idi. Hatta bazı kişiler Ebu Bekir’e şöyle dediler: “Bilmiyoruz, sen mi halifesin yoksa Ömer mi?”
Ebu Bekir (t)’ın vefatından sonra Osman (t) ve Ali (t) Ömer’in vezirleri idiler. Onların halifenin yönetimden yaptığını yapma hakları vardı. Ancak Ömer (t)’ın kuvvetli şahsiyet ve icraatı yanında yardımcılarının işleri, Ebu Bekir’in yanında Ömer’de olduğu gibi açığa çıkmıyordu. Fakat Ali’nin şahsiyetinin kuvvetliliğinden dolayı Ömer zamanında işleri yürütmesi bazen açığa çıkıyordu.
Ömer (t)’ın vefatından sonra Ali (t) ve Mervan b. Hakem, Osman (t)’ın vezirleri idi. Ancak Ali (t), Osman (t) zamanındaki bazı işlerden memnun değildi. Onun için, Osman (t) ile beraber işler yaptığı pek açığa çıkmıyordu. Sanki o, bu işlerden uzak durmuş, ictinab etmiş gibiydi. Fakat Mervan’ın vezirlik/yardımcılık görevini yürütmesi yönetimle ilgili işleri yürütmesi gayet açık görülüyordu.
Böylece halife, işlerin yürütülmesini vezirine/ yardımcısına havale ediyordu. (Yardımcısını işleri yürütmesinde tam yetkili kılıyordu.) Bu husus, raşid halifelerden her birisinde de hasıl olmuştur.
“Vezir” kelimesinin sözlük manasından anlaşılan; halife için yardımcıdır. Yani Hilâfet işlerinde yardımcı demektir. Bu kelimenin manası; lafzın mukayyed değil mutlak olarak geçmesinden dolayı, Hilâfet işlerinin hepsinde sınırlama olmaksızın halifeye yardımcı olmak demektir. Böylece vezir kelimesi, Rasul’e izafe edilmekle daha sonra da halifeye izafe edilmekle sözlük manasından daha büyük şer’î bir anlam kazanmıştır. Zira (وزيراي) “Benim iki yardımcım” ifadesi; “Yönetici vasfımla yönetimde benim için iki yardımcı” demektir. Bu, vezir kelimesi için bir şer’î anlam oluyor.
Vezir, Hilâfet’te halifenin muavinidir/yardımcısıdır. Bu demektir ki; o, Hilâfet işlerinin hepsinde halifeye yardım eder. İşte yukarıda geçen hadisten anlaşılan budur. Bunu, Ebu Bekir’in yanında Ömer’den hasıl olan teyid etmektedir. Böylece “vezir”in şer’î manası; “Hilâfet işlerinin hepsinde halifeye yardım eden” şeklinde olur ve vezirin yetkisi halifenin yetkisi gibi olur. Ancak vezir/yardımcı bu yetkiyi halife gibi zatiyen (yani kendi zatından) almaz. Bilâkis o, bu yetkiyi sadece halifeden kendisine verilen vezirlik/yardımcılık vasfına dayanarak alır.
Halife, “Ben filanı kendim için tam yetkili vezir” veya “Tam yetkili muavin tayin ettim” veya “Bana ait olan hususta bana naib ol” v.b. deyince, vezir ya da muavin olarak tayin edilen o kişi, halifeye vekâleten Hilâfet yetkilerinin tamamına sahip olur.
Nitekim Maverdi, El-Ahkâm us-Sultaniyye isimli eserinde bu yardımcılık görevini “vezâret ul-tefviz” (tam yetkili vezirlik) olarak isimlendirip şöyle tarif etmiştir: “Tam yetkili vezirlik; imamın, işlerin idaresinde kendi görüşü ile yapması ve kendi içtihadı üzerine yürütmesi hususunda yetkili kıldığı kişiyi vezir yapmasıdır.”
İşte bu -hilâfet işlerinin tamamında halifenin yardımcısı olması- tefviz muavininin Şeriat’a göre vakıasıdır. Buna göre tefviz muavini, Hilâfet işlerinden her işi yapma yetkisine sahiptir. İster o işi halife ona havale etmiş olsun ister ise etmemiş olsun. Çünkü o, genel olarak tam yetkili kılınmıştır. Fakat tefviz muavini/tam yetkili muavin yapacağı her işi mutlaka halifenin bilgisine arz etmesi gerekir. Çünkü o, yardımcıdır, halife değildir. O, tek başına müstakil olmaz. Bilâkis, ister küçük olsun ister büyük her işi halifenin bilgisine arz eder.
İşte Şeriat’a göre muavin ya da vezirin vakıası. Demokrasi nizamındaki vezirliğin/bakanlığın vakıasından tamamen farklıdır. Zira demokrasi sisteminde vezirlik/ bakanlık, hükümet demektir. Hükümet ise, kendi vasıtasıyla yönetim işini yürüten belirli bir topluluktur. Zira onların (demokrasiyi benimseyenlerin) nezdinde yönetim, bir tek kişinin değil, cemaatın hakkıdır. Yani emirlik ferdî değil cemaîdir/kolektiftir. Böylece yönetim yetkilerinin hepsine sahip olan yöneticiler, vizârettir (bakanlar kuruludur). Yani hep birlikte bakanların toplamıdır. Onlardan herhangi birisi yönetimin tamamına kesinlikle sahip değildir. Yönetim yetkisinin tamamı, ancak bakanlar kurulunun hepsinde topluca üstlenilir. Bir emir (bakan) yönetimin bir yönüyle has kılınır ve ancak o sahada bakanlar kurulunun tamamının kendisine verdiği yetkilere sahip olur. O sahada kendisi için kararlaştırılmamış yetkiler bakanlar kuruluna ait olur, ona ait olmaz. Onun için, meselâ; adalet bakanı, bakanlığında bazı yetkilere sahiptir. Fakat bakanlığında bazı şeyler de vardır ki o bakan onların yetkilerine sahip değildir. Bilâkis o hususları bakanlar kurulu topluca kararlaştırırlar.
İşte demokrasi nizamındaki vizâretin (bakanlığın) vakıası budur. Buradan açığa çıkıyor ki; demokrasideki vizâret (bakanlık) ile İslâm’daki vizâret (yardımcılık) arasında tam bir farklılık vardır. Yani buradan vezir kelimesi ile yani İslâm nizamındaki muavin/yardımcı kelimesi ile demokrasi nizamındaki vezir kelimesi arasındaki geniş fark açığa çıkıyor.
Zira İslâm nizamında vezir ve vizâret kelimelerinin manası; istisna olmaksızın bütün işlerinde halifenin yardımcısı demektir. Vezir, yapacağı işi halifenin bilgisine sunarak o işleri yapar. Vezirlik/yardımcılık ferdîdir, o yetkiye fert sahip olur. Vezirlik birden fazla kişiye verilmiş olsa bile onlardan her birisi tek başına halifenin sahip olduğu yetkiye sahip olur.
Demokrasi nizamında ise; vizâret/bakanlık cemaîdir/ kolektiftir, ferdî değil. Demokrasi nizamında vezir/bakan, yönetimden ancak bir sahaya sahiptir. Bakan, yönetimin tamamında yetki sahibi değildir, bilâkis ondan bir kısmında yetki sahibidir.
Onun için İslâm’daki vizâret ve vezir mefhumları ile demokrasi nizamındaki vizâret ve vezir mefhumları arasındaki fark gayet açıktır. Madem ki demokrasinin vezir ve vizâret kelimelerine yüklediği mana şu anda insanlara galip gelen manadır ve vezir, vizâret (bakan, bakanlık) dendiğinde ancak demokratik mana akla geliyor; onun için, kavram kargaşalığından kaçınmak için ve ondan farklı olan şer’î manayı bizzat açığa çıkarmak için halifenin yardımcısına vezir ve vizâret (bakan ve bakanlık) kelimelerini bir kayıd koymadan atf etmek kesinlikle doğru olmaz. Bilâkis o, hakiki manası olan “muavin” lafzı ile isimlendirilir ya da vezir ve vizâret (bakan ve bakanlık) lafızlarının kullanılması halinde,demokratik manayı uzaklaştıran ve sadece İslâmî manayı yansıtan bir kayd konulur.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki tefviz muavini; naibliği (halifeye
vekâleti) devletin hakim olduğu ülkenin tamamında devlet işlerinin hepsinde
geçerli olan kimsedir. Bunun için dediler ki: Halife, muavine/yardımcıya
kendisine naib olarak genel tam yetki verir. Böylece muavinin vazifesinin
vakıası şu olmaktadır: Halifeye naiblik etmek, devlet işlerinin tamamında genel
yetkili olmak. Böylece o, bir muavin/yardımcı yöneticidir.
[1] Bu kısım, İslâm’da Yönetim Nizamı kitabının Arapça’sından alındı. s.126
[2] Tirmizi, K. Mehakıb, 3613
[3] Ta Ha: 29