MADDE-57: “Ordu, iki kısımdır: 1- İhtiyati kısım. Bunlar silah taşıyabilecek tüm müslümanlardır. 2- Orduda daimi kısım. Bunlara memurlar gibi devlet bütçesinden maaş tahsis edilir.” Bu maddenin delili, cihadın farziyetinin delilidir. Zira her müslümanın üzerine cihad farzdır, cihad için eğitim görmek de farzdır. Bunun için bütün müslümanlar bir ihtiyati ordu olurlar. Çünkü cihad, onların üzerine farzdır.
MADDE-57: “Ordu, iki kısımdır: 1- İhtiyati kısım. Bunlar silah taşıyabilecek tüm müslümanlardır. 2- Orduda daimi kısım. Bunlara memurlar gibi devlet bütçesinden maaş tahsis edilir.”
Bu maddenin delili, cihadın farziyetinin delilidir. Zira her müslümanın üzerine cihad farzdır, cihad için eğitim görmek de farzdır. Bunun için bütün müslümanlar bir ihtiyati ordu olurlar. Çünkü cihad, onların üzerine farzdır.
Onlardan bir kısmının orduya alınıp sürekli olarak asker kılınmasının delili, “Vacibin ancak kendisiyle tamamlandığı şey de vacibtir” şer’î kaidesidir. Çünkü sürekli olarak cihad farziyetini yerine getirebilmek, İslâmî değerleri ve müslümanların namuslarını kâfirlerin saldırılarından koruyabilmek ancak devamlı bir ordunun bulundurulması ile sağlanır. Buradan hareketle daimi bir ordu bulundurmak İmamın üzerine farzdır.
Orduda sürekli silah altında bulunan askerlere diğer memurlara verildiği gibi maaş bağlanmasına gelince; bunun, o askerlerden gayri müslimlerle ilgili izahı gayet açık bir husustur. Şayet o kendisi cihad etmek isterse ondan bu isteği kabul edilir. O takdirde ona bir miktar mal verilmesi caiz olur. Onlara “müellefetul kulub” payından (zekâtın kalpleri İslâm’a ısındırma kısmından) verilir.
Nitekim Zuhri’nin rivayetine göre; “Rasulullah (u), yaptığı bir savaşta Yahudilerden bir gurub insandan yardım aldı ve onlara bir pay verdi.”
Yine rivayet edildiğine göre; “Hayber Günü Safvan b. Umeyye, müşrik olduğu halde Rasul (u) ile savaşa çıktı. Rasul (u), ona bir pay ayırdı. Ona “müellefetul kulub” payından verdi.”
Yine bir rivayette; “Müşrik olduğu halde Kazman adında bir kişi, Rasulullah’ın ashabıyla birlikte Uhud Günü savaşa çıkmıştı. Müşriklerin sancaktarlığını yapan Abdüddar kabilesinden üç kişiyi öldürmüştü. Bunu gören Rasul (u), şöyle dedi:”
إِنَّ اللَّهَ لَيُؤَيِّدُ هَذَا الدِّينَ بِالرَّجُلِ الْفَاجِرِ “Allah, bu dini facir bir adamla da güçlendirir.” [1]
İşte bu delillerin hepsi İslâm ordusunda kâfir askerlerin de bulunmasının ve orduda bulundukları için onlara ücret verilmesinin caiz olduğuna delâlet ederler.
Ayrıca icarenin/kiralamanın tarifi: Bir karşılığa dayanarak menfaat üzerine yapılan bir akiddir/ sözleşmedir. Bu, delâlet ediyor ki; kiralayanın kiralanandan istifade görmesini sağlayan her menfaat üzerine icare/kiralama yapmak caizdir. O halde, askerlik ve savaş için de şahıs kiralamak caizdir. Çünkü onda menfaat vardır. Böylece icarenin menfaatlerden herhangi bir menfaat üzerine oluşundan dolayı delilinin genelliliği, askerlik ve savaş için kâfirin kiralanmasının caiz olduğuna delil olur. Bu izahat gayri müslim hakkında idi.
Müslümana gelince; her ne kadar cihad, onun için ibadet olsa da, müslümanın da askerlik ve savaş için kiralanması caizdir. Bu, icare delilinin genelliliğinden ve yararı yapana geçen ibadetlerin yerine getirilmesi için kiralamanın yapılmasının caiz oluşundandır. Bu caiz oluş da Rasul (u)’in şu sözünden dolayıdır:
إِنَّ أَحَقَّ مَا أَخَذْتُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا كِتَابُ اللَّهِ “Kendisinden bir ücret almanıza en layık olan Allah’ın Kitabı’dır.” [2]
Yani Allah’ın Kitabı’nı öğretmektir. Allah’ın Kitabı’nı öğretmek ibadettir. Kur’an öğretmek için, imamlık ve müezzinlik için -ki bunlar ibadetlerdir- müslümanın ücretle tutulması caiz olduğu gibi aynı şekilde cihad ve askerlik için de ücretle tutmak caiz olur.
Cihad için müslümanların ücretle tutulmalarının cevazı, cihad için kimin tayin olduğunu, bu işe kimin tahsis olduğunu belirlemek içindir. Bunun delili şu hadiste açık olarak geçmiştir:
Ebu Davud, Abdullah b. Ömer’den rivayet etti ki Nebî (u) şöyle dedi:
لِلْغَازِي أَجْرُهُ وَلِلْجَاعِلِ أَجْرُهُ “Gâziye ecri vardır. Câile de ecri vardır.” [3]
(الغازي) “Gâzi”; bizzat kendisi adına savaşa katılandır. (الجاعل) “Câil” ise; bir ücretle başkası adına savaşa katılan kimsedir. El-Kâmus el-Muhit’de şöyle denilmektedir:
“(الجعالة) kelimesi üç harekelidir: (الجُعالة، الجَعالة، الجِعالة) Kendi yapacağı şeyin onun için başkası tarafından yapılması karşılığında takdir olunandır. (تجاعلوا الشيء) Bir şeyi aralarında ortak kılmaktır. Rüşveti paylaşmak gibi Gâzi’nin senin yerine savaşmasına verdiğin ücrete (جعل) “cu’l” denir.”
Hadiste geçen (الأجر) “ecir”, hem iş karşılığında alınan ücret hem de Allah katında elde edilen sevap anlamına gelir. “Ecir” kelimesinin bilinen manası, salih amel karşılığı kul için Allah katında hasıl olan sevabtır. (الإجارة) “İcâre” ise, insanın amelinin sahibine verilen karşılığıdır. “Ecir” de bundan türemiştir. Sözlük anlamı olarak “ecir“, işin karşılığıdır. Nitekim El-Kâmus el-Muhit’de şöyle denmektedir: “(الأجر) “Ecir” işin karşılığıdır. (الإجارة) “İcare” gibi üç harekelidir. Çoğulu (أجور) “ucûr” ve (أجار) “âcâr” dır.”
Böylece yukarıda geçen hadisin manası; “Gâzi için sevab var, Câil için ücreti var” olur. Çünkü, ortak anlamlı lafızda kasd olunan manayı karine belirler. Bu hadiste “Gâzi” kelimesi “ecir” kelimesinden kasd olunan mananın sevab olduğunu, “Câil” kelimesi de “ecir” kelimesinden kasd olunan mananın ücret olduğunu belirlemektedir. Çünkü, o kelimelerin her ikisi de “ecir” kelimesinden kasd olunan manayı belirleyen karinedirler.
Said b. Mansur’un, Cübeyr b. Nüfeyr’den rivayet ettiğine göre Rasulullah (u) şöyle dedi: “Benim ümmetimden cu’l/ücret alarak savaşa çıkıp düşmanlara karşı güçlü ve şiddetli olanların durumu, çocuğunu emzirip ecrini/ücretini alan Musa’nın annesinin durumuna benzer.”
Bu hadiste geçen “ecir” kelimesinin manası
“ücrettir”. Ayrıca cihada katılanın illa “kurbet ehlinden” (yani takva
sahiplerinden) olması gerekmez. Onun ücret karşılığı tutulması da doğru olur.
İşte bundan dolayı askerlere de memurlara verildiği gibi maaş verilir.
[1] Buhari, K. Cihad ve’s Seyr, 2834
[2] Buhari, K, Tıb, 5296
[3] Ebu Davud, K. Cihad, 2164