MADDE – 79

MADDE -79:  “Mezalim kadısı, halife ya da başkadı tarafından tayin edilir. Mezalim kadısının azledilmesi, muhasebesi, cezalandırılması ve nakli halife tarafından ya da halife yetki vermişse mezalim mahkemesi tarafından olur.[1] Mezalim kadısı halife aleyhine veya Tevfiz muavini aleyhine ve başkadı aleyhine bir şikayete veya bir zulüm davasına bakarken halife, mezalim kadısını azletme hakkına sahip olmaz.”[2] Bu

MADDE -79:  “Mezalim kadısı, halife ya da başkadı tarafından tayin edilir. Mezalim kadısının azledilmesi, muhasebesi, cezalandırılması ve nakli halife tarafından ya da halife yetki vermişse mezalim mahkemesi tarafından olur.[1]

Mezalim kadısı halife aleyhine veya Tevfiz muavini aleyhine ve başkadı aleyhine bir şikayete veya bir zulüm davasına bakarken halife, mezalim kadısını azletme hakkına sahip olmaz.”[2]

Bu maddenin delili; Rasul (u)’in, Raşid b. Abdullah’ı Kaza/yargı ve mezalim davaları üzerine emir olarak görevlendirmesi ve ona mezalim davalarına bakma yetkisi vermesidir.

Ayrıca mezalim kadılığı, velâyettir (yönetim yetkisidir) ki ona sadece halife sahip olur, ondan başkası sahip olmaz. Böylece mezalim valisinin tayini halife tarafından olur. Buna ilâveten mezalim kadılığı kazadandır/yargıdandır. Çünkü o, şer’î hükmü bağlayıcı bir şekilde bildirmektir. Kadıyı ise ancak halife tayin eder. Çünkü kadıları Rasul (u) tayin ediyordu. İşte bütün bunlar, mezalim kadısını tayin edenin halife olduğuna dair delildirler. Aynı şekilde halife, tayin sözleşmesinde kendisine yetki verdiğinde başkadı da mezalim kadısını tayin eder.

Mezalim kadısının azledilmesini gelince; bunda asıl olan, mezalim kadısını azletme hakkının halifeye ait olmasıdır, onu tayin etme hakkının halifeye ait olması gibi. Zira Rasul (u), mezalim kadılığını bizzat kendisi üstleniyordu. Rasul (u)’den genel yetkiyle mezalim kadılığı tayin ettiği rivayet edilmemiştir. O (u), ancak Raşid b. Abdullah’ı bir vilâyette Kaza/yargı işlerine ve o vilâyette mezalim davalarına emir olarak tayin etmiştir. Ona devletin her köşesindeki mezalim davaları üzerine genel yetki vermedi. Dört raşid halifeler de mezalime bir kişiyi tayin etmemişlerdir. Ali (t), bizzat kendisi mezalim davasına baktı. Abdulmelik b. Mervân halife olunca, zulüm davaları için bir gün ayırdı. O gün zulme uğrayanların kıssalarını dinliyor ve inceliyordu. Bir problemle karşılaşır ya da hüküm gerek duyulursa o hususu kadısı Ebu İdris el-Ezdî’ye havale ediyordu. Böylece Ebu İdris, mezalim kadılığına bakıyordu. O, halife Abdül Melik’in kendisine havale ettiği davalarda mezalim kadılığını üstleniyordu. Daha sonra Emir-el mü’minin Ömer b. Abdulaziz (rahmetullahi aleyh) gelip mezalim kadılığını bizzat kendisi üstlendi. Emevi’lerin haksız olarak aldıkları malları sahiplerine geri verdi. Abbasiler döneminin ortalarında halifeler, mezalim davalarına bakmayı mezalim davalarıyla ilgili özel bir kadıya havale ediyorlardı. O tarihten itibaren mezalim kadılığı halifeden ayrı oldu. Halbuki ondan önce halifeden ayrı değildi. Halife bizzat kendisi mezalim kadılığını üstleniyordu.

Böylece halifenin, mezalim davalarına bakma hakkı vardı. O, bu hakkın sahibidir. Yine o, mezalim davaları için bir kadı tayin etme hakkına sahiptir. Aynı şekilde halife bu kadıyı azletme/görevinden alma ve başkasını tayin etme hakkına da sahiptir. Zira bu halife için caizdir yani mübahlardan bir mübahtır.

Yine halife, mezalim kadısını muhasebe etme, cezalandırma ve azletme işini yapandır. Çünkü mezalim işlerinden ve kendisine vekâleten mezalim davalarına bakan kadıdan mesul olan odur. Halifenin, mezalim kadılarını azletme, muhasebe etme, cezalandırma ve bir yerden başka bir yere nakletme hakkını mezalim kadılarının kendilerine verme hakkı da vardır. Böylece mezalim kadılarına bu hak verilince onların mezalim kadısını azletme, muhasebe etme ve cezalandırma yetkileri olur.[3] 

Halife, içersinde hilâfetten çıktığı hallerde hilâfetten azlolunur. O zaman ona itaat farz olmaz. Bu haller; dinden dönmesi, sürekli olarak tamamen delirmesi, elinden kurtulamayacağı galib bir düşmana esir düşmesi halleridir. Öylesi haller de vardır ki o hallerde halifenin azledilmesi vacib olur, fakat fiilen azlolunasıya kadar ona itaat farziyeti devam eder. Bu haller ise şöyledir: Fıskın açığa çıkması, sürekli olmayan bir delilik-sara hastalığına tutulması, hilâfet yükünü taşımaktan aciz bir konuma düşmesi, tebaanın maslahatlarından Şeriat’a uygun bir şekilde kendi görüşü ile tasarruf etmekten kendisini aciz kılan bir kahr (baskı) hali içinde düşmesi halleridir. İşte içerisinde halifenin azlolduğu ve azledilmesinin vacib olduğu bütün bu halleri tespit eden ancak mezalim mahkemesidir, başkası değil.

Mezalim kadısı, halife aleyhine bir şikayete veya bir zulüm davasına bakarken halifenin mezalim kadısını azletme hakkının olmayışına gelince; bu durumlarda mezalim kadısını azletme hakkı halifenin elinde olunca mezalim kadısı onu azledemez. Zira mezalim kadıları onu azletmeden önce o onları azledebilir. Hatta halifenin azledilmesini gerektirmeyen, onun aleyhine açılmış mezalim davalarına bile bakılması mümkün olmayabilir. Zira halife, mezalim kadılarını kendisi aleyhine hüküm vermeden önce azledebilir. Böylece bazı mezalim davalarına bakma yetkisinin devamı askıya alınmış olur veya o davalara bakan kadılar azledilme tehdidi altında olurlar. Bu durumda ise bir yönde şer’î hükümlerin yerine getirilmesi durdurulmuş olur. Şerî hükümlerin askıya alınması ise bir tek hüküm bile olsa caiz değildir.

Onun için, halife veya tefviz muavini veya başkadı aleyhine bir şikayete ve mezalim davasına bakarken dahi mezalim kadısını azletme yetkisinin halifenin elinde kalması, kesinlikle haram olan bir yönde şer’î hükümlerin askıya alınmasına vesile olur. Allahu Teâlâ’nın şu;

وَلا تَسُبُّوا الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَسُبُّوا اللَّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ “Onların Allah’tan başka taptıklarına (putlarına) sövmeyin. Sonra onlar da bilmeyerek düşmanca Allah’a söverler.”[4] sözünden alınmış şu; “Harama vesile olan şey de haramdır” şer’î kaidesine göre bu durumlarda mezalim kadılarını azletme yetkisinin halifenin elinde kalması haram olur.

Bundan dolayı, yukarıda zikredilen durumlarda halifenin mezalim kadısını azletme hakkını başkasına vermesi gerekir.

Tefviz muavini ve başkadı da mezalim kadısını azletme yetkilerini halifeden alıp işlerini onun gözetimi altında yaptıklarından dolayı halife aleyhinde ya da kendileri aleyhindeki bir şikayete veya açılan bir mezalim davasına bakmakta olan mezalim kadısını bu dava sonuçlanasıya kadar azletme hakkına halife gibi sahip olamazlar.

Halifenin bu durumlarda mezalim kadılarını azletme yetkisinden men edilmesi ancak Şeriat’ın hükümlerinin askıya alınmasına mani olmak içindir. Onun için bu yetki (yani mezalim kadılarını o durumlarda azletme yetkisi) şer’î hükümlerin askıya alınmasını mümkün kılacak hiç bir kimseye verilmez. Bundan dolayı bu durumlarda bu yetki ancak mezalim kadılarının kendilerine verilir ki içlerinden birisi mezalim kadısının azline baksın.

İşte bütün bunlar bu maddenin delilleridir.


[1] Bu paragraf, İslâm’da Yönetim Nizamı kitabının Arapça’sından alınmıştır. Baskı 1990, s.194

[2] Bu paragraf, 1990 senesinin ikinci yarısında neşredilen bir “Sorular Cevaplar” başlıklı bildiriden alınmıştır. bu konu ile ilgili soruya cevap olarak, yani anayasaya bu metnin konulduğu yazılmaktadır.

[3] Bu paragraf, İslâm’da Yönetim Nizamı kitabının Arapça’sından alınmıştır. s.195

[4] En’am: 108

Diğerleri