MADDE -84: “Her insanın dava ve müdafaada ister erkek olsun ister kadın olsun, ister müslüman ister gayri müslim olsun istediği kimseyi vekil tayin etme hakkı vardır. Bu durumda vekil ile müvekkil arasında bir fark yoktur. Vekilin ücretle vekil olması caizdir. Aralarındaki anlaşmaya göre vekil müvekkilden ücret almayı hak eder.” Bu madde; davada, mahkemede vekâletin caiz
MADDE -84: “Her insanın dava ve müdafaada ister erkek olsun ister kadın olsun, ister müslüman ister gayri müslim olsun istediği kimseyi vekil tayin etme hakkı vardır. Bu durumda vekil ile müvekkil arasında bir fark yoktur. Vekilin ücretle vekil olması caizdir. Aralarındaki anlaşmaya göre vekil müvekkilden ücret almayı hak eder.”
Bu madde; davada, mahkemede vekâletin caiz oluşunu açıklıyor. Bunun delili, vekilin delilidir. Çünkü vekâletin delili genel olarak geldi, her vekâleti kapsamaktadır.
Vekâlet, Sünnet ile sabittir. Nitekim Ebu Davud’un rivayetine göre Cabir b. Abdullah şöyle demiştir: “Ben Hayber’e gitmek istemiştim. Rasul (u)’e uğradım. Ona dedim ki, “Ben Hayber’e gitmek istiyorum.” Bunun üzerine dedi ki:”
أَتَيْتَ وَكِيلِي فَخُذْ مِنْهُ خَمْسَةَ عَشَرَ وَسْقًا فَإِنِ ابْتَغَى مِنْكَ آيَةً فَضَعْ يَدَكَ عَلَى تَرْقُوَتِهِ “Sen benim vekilimsin. Ondan onbeş yük al. Senden bir delil istenirse elini onun köprücük kemiği üzerine koy.”[1]
Yine Rasul (u)’den rivayet edilir ki: “O, Ömer b. Ümeyyetü’l-Damirî’yi Ümmü Habibe’nin nikahını kabul hususunda vekil kılmıştır. Ebu Râfi‘i’den Meymune’nin nikahını kabulünde vekil kılmıştır.”
Böylece bir işte bizzat kendisinin tasarrufu sahih olan herkesin, vekâletin dahil olduğu hususlarda vekil tayin etmesi de sahih olur. Bu vekil ister erkek ister kadın olsun, ister müslüman ister kâfir olsun fark etmez.
Ayrıca dava ve mahkemede vekâlet bizzat sahabelerin (r.anhum) icmaı ile de sabittir. Zira Ali (t) Ebu Bekir (t)’ın baktığı bir davada Akil’i vekil kılmıştır ve şöyle demiştir: “Onun lehine ne hükmederse bana aittir. Onun aleyhine ne hükmederse yine bana aittir.” Abdullah b. Cafer’i de Osman (t)’ın baktığı bir davada vekil kılmıştır ve şöyle demiştir: “Muhakkak ki husumette (anlaşmazlık davasında) tehlikeli yerler vardır. Şeytan öylesi davalarda hazır olur. Ben onda hazır olmaktan hoşlanmam.”
Buna binaen hakları aramakta, isabet etmekte ve onlar hakkında muhakemede vekil tayin etmek caiz olur. Müvekkil, ister orada olsun ister olmasın, ister sıhhatli olsun ister hasta olsun fark etmez. Bu konuda hasımın rızası şart koşulmaz. Çünkü bu, vekâletin mutlak olarak caiz kıldığı bir haktır, hasım (anlaşmaz taraflardan birisi) ister razı olsun ister olmasın fark etmez.
Vekilin ücretle vekillik yapması da caizdir. Çünkü vekâlette icare (ücretle çalıştırmak, kiralamak) caizdir. Zira icare geneldir, her şeyi kapsamaktadır, vekaleti de kapsamaktadır. Çünkü icarenin/kiranın tarifi; “Bedel karşılığı menfaat üzere yapılan sözleşmedir” şeklindedir. İşte vekâlet, üzerinde kira sözleşmesinin cereyan ettiği bir menfaattir. O halde ona icare/kira tarifi uygun düşer. Böylece ücretle vekil kılma hasıl olunca, aralarındaki anlaşmaya göre vekil müvekkilden ücret almaya hak kazanır. Ancak mutlaka kira sözleşmesi yapılmış olmalı ve onda ittifak olmalı ki ücret hak edilsin. Çünkü vekâlet kendisi bir sözleşmedir, bir ücreti gerektirmez. Fakat ücreti gerektiren vekâlet üzerine kira sözleşmesinin yapılmasıdır. Onun için vekâlet sözleşmesi ile birlikte vekâlet üzerine kira sözleşmesinin de yapılmış olması mutlaka gereklidir ta ki vekilin müvekkilden ücret alma hakkı olsun.
Böylece vekâlet ve ondan ücret almak mutlak olarak caizdir. İster vekâlet
sahibi onu maişetini kendisinden temin ettiği bir meslek edinsin, ister ise
edinmesin fark etmez. Bunun için bugün “avukatlık” diye tarif edilen
ve “avukatlar” olarak bilinen kişilerin işleri ücretle yapılan bir iş
olması bakımından sahih sayılır. Fakat onların küfür kanunlarına başvurmaları
caiz değildir.
[1] Ebu Davud, K. Akdiyye, 3148