Üstad Esad Mansur’un Kaleminden Receb ayı, kendisine yaraşır yüce anlamları olan anılar taşımakta olup bu ayda azim işler cereyan etmiştir. Örneğin bu ayda Allah, kulunu (Muhammed’i) İsra gecesi Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürmekle ve oradan da göğe yükseltmekle şereflendirmiştir ki; Aksa çevresindeki Müslümanlar kendilerini kuşatan düşmanların tehlikelerini ve saldırılarını unutmasın. Onları uyku hali bastırdığında Aksa
Üstad Esad Mansur’un Kaleminden
Receb ayı, kendisine yaraşır yüce anlamları olan anılar taşımakta olup bu ayda azim işler cereyan etmiştir. Örneğin bu ayda Allah, kulunu (Muhammed’i) İsra gecesi Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürmekle ve oradan da göğe yükseltmekle şereflendirmiştir ki; Aksa çevresindeki Müslümanlar kendilerini kuşatan düşmanların tehlikelerini ve saldırılarını unutmasın. Onları uyku hali bastırdığında Aksa bir uyarı ve teyakkuz merkezidir.
O, İslam’ın kutsallarına saldıranlar dışında silah şangırtılarının duyulmadığı en sağır olan haram aylardan biridir. Dolayısıyla bu ayda rahmetler yağmakta ve hayırlar ve fetihler ayı Ramazan’ın yaklaşmakta olduğunu müjdelemektedir.
Nitekim bu ayda, kendisinin Türklerin babası olduğunu iddia eden -ki Türkler ondan beridir- biri tarafından işlenmiş iğrenç bir fiil meydana geldi. Nitekim onlardan bir kısmı gaflet içindeyken, ırzlarının örtüsünü, izzetlerinin sırrını ve onları koruyan koruyucuyu parçaladı. Zira Hilafet Devleti’ni yıktı, şeriatı devre dışı bıraktı, rezilliğe izin verdi ve fazileti yasakladı. Bunun üzerine Cumhuriyet, laiklik ve demokrasi gibi tüm iğrençlikleri ilan etti. Batılı kâfirlerden oluşan yabancı grupların yanında yer aldı ve yüz yıl önce Lozan Antlaşması ile Osmanlı’nın vilayetlerini sömürgeci güçlere teslim etti. Böylece izzetli olanları alçalttı, insanların kendisini yüceltmelerini ve onlara ve İslam’a karşı işlediği ihanetleri ve suçları övmelerini sağladı.
O zaman insanlar farzların tacının yıkılmasına karşı sessiz kalmalarının ne kadar büyük bir günah olduğunu anlamadılar, bu yüzden onu ölüm kalım meselesi olarak benimsemediler, bunu her türlü fedakarlığı ve bedeli hak eden canların ve nefislerin feda edildiği hayati bir mesele haline getirmediler ve فو الله لَا أَزَالُ أُجَاهِدُ عَلَى الَّذِي بَعَثَنِي اللَّهُ بِهِ حَتَّى يُظْهِرَهُ اللَّهُ أَوْ تَنْفَرِدَ هَذِهِ السَّالِفَةُ] “Vallahi Allah, İslâm’ı hakim kılıncaya veya bu baş bu vücuttan ayrılıncaya kadar gönderildiğim uğrunda mücahede edeceğim” buyuran ya da حَتَّى يُظْهِرَهُ اللَّهُ أَوْ أَهْلِكَ فِيهِ “Ya Allah onu hakim kılar ya da onun uğrunda helak olurum” buyuran Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i kendilerine en güzel örnek olarak almadılar. İşte bu gaflet ve idraksizlik, insanlara en kıymetli olan şeyleri unutturuncaya kadar onlara egemen olmaya devam etti.
Birçok Müslüman, bu farzın büyüklüğünün ve onu terk etmenin günahının boyutunu anlamıyorlar. Zira sömürgeci kafirin kurduğu bu rejimler ve onların pazarlamacı, yararlanıcı, eğitim araçları, okullar, üniversiteler, yayın araçları, basın, medya ve ağlar gibi araçları, bunları bilinçli olarak Müslümanların zihinlerinden tamamen sildiler. Hatta camiler bile bundan kurtulamadı. Zira diploma sahibi olan, sahte alim olarak adlandırılan ve başkalarının dünyaları için ahiretlerini satan yarı alim olan Şeyhleri görevlendirdiler. Dahası zalim rejimler ve onlarla birlikte yürüyenler, Hilafet fikrini kötülemeye, onu çarpıtmaya ve her akıllarına geldiğinde Hilafetin önemini küçültmeye çalıştılar. Ayrıca İslam’ı ibadet ve ahlakla sınırladılar ve bunları takva ve imanın zirvesi yaptılar. Sömürgeci, Müslümanın kendi dinine düşman olması ve İslam’ın hükmüne ve hakimiyetine davet edenlere karşı koyması için en sinsi planlar yaptı. Sonra sömürgeci kâfir, Müslümanların kendi fikirleriyle, izzetlerinin ve egemenliklerinin sırrıyla savaştıkları için onların evlatlarıyla alay etti.
Ayrıca bu ay, Müslümanlara bu acı trajediyi hatırlatmalı, onların duygularını alevlendirmeli, fikirlerini uyandırmalı, onları tüm ciddiyet ve samimiyetle izzetleri ve başlarının tacına olan Hilafeti yeniden kurmak için çalışmaya motive etmelidir. Dolayısıyla tüm ağırlık, tüm bunların farkına varan bilinçli ve muhlis olanların üzerindedir. Zira ne kadar karar sahibi olurlarsa, kararlılıklar da o derece gerçekleşir.
Bu yüzden onların, gayretli çalışmalarını ve büyük ve değerli çabalarını bir an bile durdurmaları caiz değildir. Zira musibet büyük ve yol uzun olup amelin hedef cinsinden olması gerekir. Bu yüzden olay seviyesinde ve hedefin gerektirdiği şekilde olmayan amellerin yapılması caiz değildir. Zira bunların tamamı, zaman ve enerji kaybıdır.
Bu hedef, herhangi bir hedef değildir. Dolayısıyla İslam’a aykırı olan tüm fikir ve eğilimlerle fikri çatışmayı ve sadece İslami fikirle beyinleri çatlatmayı gerektirir. Zira İslam’a aykırı olan tüm fikirler boş ve saçma olup amansızca savaşmaktadır. Hasta ve sahih fikirler arasında bir uzlaşma olamayacağı gibi görüşler arasında da bir benzerlik iddiası olamaz. Zira fikir, sadece doğru, dakik ve derin bir anlayışla saf olan kaynaktan ve Kur’an ve sünnetin olduğu parlak nurdan alınabilir. Dolayısıyla fikir, yabancı felsefelerden, kültürlerden, ilkelerden ve fikirlerden alınmaz. Çünkü doğusu ve batısıyla bunların tamamı cahiliyedir.
Dolayısıyla Hilafetin enkazı üzerine kurulan rejimlerle yapılan siyasi mücadele, onlarla hiçbir şekilde barış ve anlaşma yapmamayı, onlara şirin görünmemeyi ve onların sorumlularına dalkavukluk yapmamayı gerektirir. Zira onlar, ikiyüzlülüğe ve aldatmaya sevk etmektedirler. Dahası kafirleri dost edindikleri halde Allah’tan korkmazlar. Dolayısıyla onlara ve hain rejimlerine karşı sessiz kalınmamalıdır. Bu yüzden bu rejimlerin yozlaşmışlığını, kokuşmuşluğunu, komplolarını, kötü yönetimini ve kısır çözümlerini ifşa etmek ve onlarla insanlar arasındaki ilişkilere darbe indirmek gerekir ki böylece onların etrafından dağılıp gitsinler, onları alt üst etsinler ve liderleriyle birlikte alaşağı etsinler.
Ayrıca sömürgecinin planlarını ve komplolarını ifşa etmek, insanları bunları başarısız kılmaya ve engellemeye teşvik etmek ve bunları uygulayan ajan yöneticileri ve politikacıları devirmek için çalışmak gerekir. Bu da olayları takip edip analiz etmeyi ve bu hususta siyasi bir görüş ortaya koymayı, ardından da bunu İslami açıdan vermeyi gerektirir.
Yine ümmetin tüm olaylara sadece İslami zaviyeden bakması ve liderliği için çalışması için ümmet arasında siyasi bilincin yaygınlaşması gerekir. Dolayısıyla hangi mesele olursa olsun ümmetin güveninin nasıl kazanılacağını ortaya koymak gerekir ki böylece ümmet liderliğini, fikir ve metot taşıyan ve birbirlerinden ayrılmayan hayırlı davet taşıyıcılarına teslim etsin.
Ayrıca bıkıp usanmadan gece gündüz çalışmak gerekir. Zira sonuç verecek olan işte bu çalışmadır. Zaten Kur’an da samimi ve muhlis bir şekilde çalışmaya davet etmektedir. Dolayısıyla zikir, dua ve oruç yeterli değildir. Zira bunlarla yetinmek Kur’an-a aykırı olup bu, aciz ve korkakların bir bahanesidir. Zikir ve dua ise ciddi bir çalışmayla birlikte gerekmektedir. Dahası Allah’ın rahmeti, samimi bir çalışmayla gelecektir. Bu yüzden وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللّهِ“Zafer ancak Allah katındadır.” [Ali İmran 126] kavli, dahası إِن تَـنْصُرُوا اللهَ يَنصُرْكُمْ “(Allah’ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder.” [Muhammed 7] kavli yeterli değildir. Yani Allah’ın dinine yardım etmek için çalışın ki O da size yardım etsin demektir. Bu yüzden oturan müminler zaferle geri dönemezler. Aksine وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar.” [Nur 55]
Bizim en güzel örneğimiz Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’dir ve O’na zafer vaat edilmiştir. Bu yüzden devleti kuruncaya kadar bir an bile çalışmayı bırakmamış, ardından Mekke ve onunla birlikte Arap Yarımadasını fethedinceye kadar hiç durmamış ve ardından yine durmamış ve orduları, en büyük devleti devirmek için Rumlara doğru harekete geçirmiştir. O’nun ardından Halifeler gelip O’nun izini takip etmişler ve büyük şehirleri fethedip zorbaları ve büyük liderleri zelil kılıncaya kadar fetihlere devam etmişlerdir.
Sonuçlara ulaşmaya yönelik çalışma, sebeplere ve müsebbiplere bağlanmakla olur. Bu, şeran vacip olduğu gibi eylemin öncesinde, sonrasında ve esnasında Allah’a tevekkül etmek de vaciptir. Zira amelsiz tevekkül, kararlılığı zayıflatan bir tevekküldür.
Artık fırsat elverişli bir hale gelmiştir. Zira küfür güçleri çatışmakta ve sistemleri çökmekte olup politikaları köhnemiş ve halkları da alt üst olmuştur. Bu yüzden onlar kesinlikle devrileceklerdir. Zira onlar, Süleyman (as)’ın kurtların kemirdiği asası gibi olup yakında yere düşüp ölecektir. Artık oturan için bir mazeret ve tembellik yapan için de bir gerekçe yoktur. Zira aydınlanmak ve basiretle Allah’a davet etmek isteyenler için yol apaçık bir hale gelmiştir ki bu da Peygamber ve Sahabenin yolunu takip eden bilinçli bir topluluktur. O halde yetmiş yıldan beri Raşidi Hilafete davet ederek sabit bir şekilde yürüyen kafileye katılın. Zira Allah onun koruyucusu ve yardımcısıdır. Allah’a yemin olsun ki her kim ona katılır, onunla birlikte hareket eder ve çabasını onun çabasıyla birleştirirse, onun ecri Allah’a aittir.